CTP’nin görevi tüm yoksul emekçi insanları kucaklamaktır
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ya da kısaca TC Devleti, 1974 sonrası Ada’ya planlı ya da plansız bir nüfus yığdı mı?
Yığdı!
-*-*-
Bu savaş suçu sayılabilir mi?
Bence tartışmasızdır bu sorunun cevabı!
-*-*-
TC Devleti, Ada’ya nüfus taşıyarak savaş suçu işlemiş olabilir!
Bunları yazanları ve söyleyenleri “vatan haini – Rumcu” falan diye de damgalıyor olabilir!
TC sınırlarından da geri çeviriyor olabilir!
-*-*-
TC Devleti, TBMM Milletvekili Sırrı Süreyya Önder kardeşimizin dediği gibi, Ada’ya her türlü kalın barsak atığını boşaltıyor da olabilir!
-*-*-
Ama TC Devleti’ne getirdiğimiz veya getireceğimiz tüm eleştiri ya da suçlamalar; KKTC adı verilmiş “şey” üzerinde yaşayan ve bu “şey”in vatandaşı yapılmış TC kökenli Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez kökenli insanlarla kardeş olmadığımız anlamına gelmez!
-*-*-
“Bütün halklar kardeştir” demiş ve demeye devam eden bir kaç yoldaşımızın, TC kökenli emekçilerin örgütleri ile temas kuran CTP’ye karşı takındığı “eleştiri üslubu”, en basit anlatımla, “sosyalist veya komünist jargona” ciddi anlamda terstir!
En iyi ihtimalle “nazizim”, en kötü şekliyle de “faşizm”dir!
Çünkü son derece dışlayıcıdır ve ırkçıdır!
-*-*-
TC’nin, Kıbrıs Adası’nın Kuzey coğrafyasında KKTC’deki kuklaları ile birlikte yürüttüğü nüfus politikası evet en basit kelimeyle açıklanacak olursa “suç”tur!
Ama “nüfus politikası” yanlış ya da suçludur diye “nüfus” da suçlu veya düşman değildir sevgili dostlar!
-*-*-
Benzer konu, Türkiye’nin bizzat kendi içinde de ciddi bir tartışmadır...
Özellikle Suriyeli ve Afgan göçmenler, kendi ülkelerindeki felaketlerden kaçıp Türkiye’ye sığınmıştır.
Çok ciddi “kültürel çatışmalar” söz konusudur.
Ve en devrimci Türk kalemler; örneğin Kıbrıs’ın Kuzey’inde yaşanmış benzer kültürel çatışmaları görmezden gelebilirken; Türkiye’de en ırkçı Türk faşistleri ile aynı noktada “Suriyeli ya da Afgan insan düşmanlığı” yapmaktadır!
-*-*-
CTP’nin, etnik kökeni ne olursa olsun, bu ülkede vatandaş olsun veya olmasın, vatandaşlığı tartışılsın ya da tartışılmasın; yaşam süren yoksul emekçi insanları kucaklaması yanlış değil; tam tersine çok eksikleri bulunan bir görevdir...
Bilmem anlatabildim mi?
Come to the drabez!
Çok güvenilir bir kaynağım olmasaydı yazmazdım!
Neyi mi?
Kıbrıs sorununa çözüm bulma müzakerelerinin yeniden başlayacağını tabii ki!
-*-*-
Yazdım!
Hayal gördüğümü, uydurduğumu, onların hiç haberinin olmadığını söylediler!
Hayal görmediğim, uydurmadığım kadar, onların haberlerinin olmadığı da bir gerçekti!
-*-*-
Üstelik ben hayal görebilirdim, uydura bilirdim!
Bu etik dışılık veya kötü bir gazetecilik olabilirdi!
Ama onların mesela Ersin Tatar hazretlerinin hiç haberinin olmaması, çok ciddi bir zavallılık haliydi!
-*-*-
Neyse, Türk tarafının masaya oturmak gibi bir niyet ya da arzusu kesinlikle yoktur!
Doğrudur, Türk tarafının şu andaki pozisyonu, çözümsüzlüğün ve haliyle KKTC adı verilen “şey” üzerinden her türlü kiri aklamayı daha uygun bulmaktadır ancak “karşı taraf” aynı noktada değildir!
-*-*-
Rum tarafı, AB tarafı veya Yunan tarafı; “Türkiye Kıbrıs sorununu çözmek istemese de; bizimle iyi ilişki yürütecekse – ki yürütmek istediğini beyan ediyor – o zaman masaya oturmak zorundadır” demektedir!
-*-*-
Şu andaki pozisyonlara kısaca bir göz atalım:
Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgos Gerapetritis, Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılma çabalarının sürdüğünü ve tarafların diyalog masasına oturma konusunda anlaştığını belirtti.
-*-*-
Yani neymiş; “taraflar masaya oturma konusunda anlaşmış…”
-*-*-
Gerapetritis diyor ki; “… egemenlik konuları hiçbir zaman tartışma masasında olmayacak…”
Ve Gerapetritis’e göre ayrıca, Türkiye’nin “Mavi Vatan” pozisyonu uluslararası hukuka göre yasadışıdır…
-*-*-
Peki Türk ya da acıdır ama tek başına Türkiye tarafı ne diyor?
“Egemenlik” diyor; “garantilerden asla vazgeçilmez” de diyor ama söylenenler gerçekten mantıksız ve saçmadır…
-*-*-
Çünkü Türkiye eğer garantör olmaktan vazgeçmek istemiyorsa, garanti ettiği “KKTC’nin egemen devlet olması” değil ki!
Garantörü olduğu, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğü”dür!
Yani Türk tarafının tutumuna “tutarlı ve anlaşılır” bir şekil vermesi kaçınılmazdır…
-*-*-
Ve tüm Dünya Türk tarafının çok üzgünüm ama sadece iş siyasete yönelik hamasi ve son derece tutarsız tavrının farkındadır...
-*-*-
Bu matematik meselesidir!
Muhasebe işidir!
Hesap durumudur!
Türkiye, eminim bu matematiği, muhasebeyi, hesabı yapmaktadır!
-*-*-
Efendim biz haklıyız!
Rumlar başlattıydı!
Katliam yaptılardı!
Yoksa Türk ordusu gelmeyecekti!
Kan!
Vatan!
Mavi!
Kırmızı!
Geçiniz efendiler ve sayıları çok az da olsa hanımefendiler!
-*-*-
Come to the drabez ha!
Masaya, masaya!
Dünya güzeli Bellapais
Eski ve yeni arasında uyum sağlayabilmeliydik...
Sağlayamadık...
Fotoğraf bunu gösteriyor bence...
-*-*-
Eski ile yeni arasında uyum sağlayabilen ülkeler bence turizmde daha başarılı olan ülkelerdir...
-*-*-
Evet Bellapais’teki iki gecelik hafta sonu keyfi tamamlandı...
Teşekkürler Bellapais Gardens Hotel and Restaurant, muhteşemsiniz...
-*-*-
Bu hafta da yarından yani 3 Eylül Salı gününden 9 Eylül Pazartesi sabahına kadar “tv” programı yapmayacağım...
-*-*-
Hem – çok da önemli olmayan – ama çnceden planlanmış sağlık ve tatil sebepleri ile bağlantılı, gerçek bir spor ve dinlenme haftası yaşamaya çalışacağım...
-*-*-
Yenidüzen’de günlük gezi notları ya da yazılar devam edecek...
Ama dediğim gibi Sim Tv’de dört gün (Yarından Cuma gününe kadar) sabah programı yapamayacağım...
-*-*-
Haaa bu arada belirteyim, fotoğrafı Bellapais’te çektim..
Rumlardan kalan öndeki bu yapıyı ilk anda büyük bir fırın sandım; değilmiş... Eski hamammış! Arkasına da Türkler modern bir ev inşa ediyor...
-*-*-
Fikri Ataoğlu kardeşime selamlar, hala gözlüğümü almadı, “rüşvettir almam” diyormuş; neyse; Ersin Tatar’ın da hala bana 450 Sterlin Londra gezisi harcırah borcu var... Ödesin, bir daha kendisini eleştirmeyeceğim; zaten doğru da yapmıyorum, abimin yetkiler sıfır!
Alacaklarımı buraya karıştırmak doğru olur mu olmaz mı bilemem ama başka türlü duyuramıyorum...
Randevu alamam; Silihtar Sarayı’na da son girdiğimde kovulmuştum!
-*-*-
Sevgili Fikri Ataoğlu, bu hamam gibi tarihi değeri büyük yapıcıkları korusak, üzerine de bir dabella assak, Fatih Terimi de getirip, “luk et di tabela” dedirtsek!
-*-*-
Amaaaan çok şey istedim!
-*-*-
Huzur Ağaç grubundan Yusuf kardeşimiz, köyün içine enfes bir butik otel yatırımı yapıyor... 1850’lerden kalan manastırın papazlarının yaşadığı taş evcikleri, aslına uygun restore ediyor, aslına uygun büyütüyor...
Mükemmel olacak, şimdiden tebrikler...
-*-*-
Hoşça kal Bellapais; tüm beton katliamına karşın hala çok güzelsin, hatta en güzelsin...