CTP’nin içi-dışı
“Seçim döneminde disiplin suçu işlenmiş miydi, işlenmemiş miydi” sorusuna yanıt aramak üzere CTP’de oluşturulan bir heyet ilgililerden ifadeler almış, bir rapor yazmış.
Bu rapor ışığında parti disipin organlarının bir karar üretmesi bekleniyordu.
Ancak parti organları karar vermeden o rapor –nasıl olduysa- basına yansıdı.
Seçimde ‘kesme-biçme’ operasyonu olup olmadığına ilişkin görüşüne başvuranların söyledikleri Havadis gazetesi tarafından yayınlanmaya başladı.
Bu yayının ne amaçla yapıldığı sorusu önemlidir. Herhalde kokusu da yakında çıkar.
Ancak CTP gibi ‘disiplin timsali’ bir partinin en mahrem bilgi ve belgelerinin sokağa dökülmesinin kabul edilebilir bir tarafı olamaz.
Dolayısıyla bu belgeyi Havadis’e sızdıranların ‘iyi niyet’ taşıdıklarını kimse iddia etmesin.
Zira inanan çıkmaz.
**
CTP’nin gizli belgelerinin basına sızmasının çeşitli sonuçlar doğurması muhtemeldir.
Bunlardan biri “CTP’nin içi” ile ilgilidir.
Özel bir komisyon tarafından alınan ifadelerin aynen basına düşmesi, kendi içinde bir başka ciddi disiplin sorunudur.
Verdiği gizli ifadenin gazetede çıkacağını bilse, kim ifade vermeyi kabul ederdi ki?
Dolayısıyla CTP’de bundan sonra kimse ifade vermeye yanaşmazsa, bunun müsebbibi 50 sayfalık raporu Havadis’e sızdıranların ta kendisidir.
CTP içinde bu belgenin kaç kişide olduğu bilinse bile, kimin sızdırdığından çok, ‘bu noktaya nasıl gelindiği’ sorusu üzerine yoğunlaşmak ve kafa yormakta yarar vardır.
Çünkü asıl konu ‘büyük resim’dir.
**
CTP bu adada ‘çözüm’ denince akla ilk gelen siyasal harekettir. 1970’ten itibaren CTP kurucularının ve partinin sosyalist değerlere kavuşmasını sağlayan ikinci kuşak dahil bugüne kadar hayatını bu harekete adayan insanların ve nesillerin nelere göğüs gerdiği ortadadır.
Büyük zorluklara ve yokluklara rağmen bir grup aydın insanın toprağa attığı tohumu yeşerten, büyüten ve güçlü köklere sahip bir başak haline getiren CTP’lilerin mücadele tarihi, bugün yaşanan ‘iç çekişmeler’le asla ve asla uyuşmaz.
Şimdi bu olanlar dönemin en yüksek rütbeli komutanı Bayraktar’a kafa tutan Ahmet Midhat Berberoğlu’nun, mal varlığı ve pasaportu elinden alınan Özker Hoca’nın, “Biz birbirimiz sokakta bulmadık” diyen Naci Talat’ın ve nice isimli-isimsiz mücadele insanının ruhunu yattıkları yerde sızlatmaktan başka ne işe yarar ki?
**
Gelelim ‘büyük resim’e...
Yeni bir hükümet kuruldu. Bu hükümetin ortakları programlarına çok önemli hedefler koydular.
En başta sivilleşme yönünde Anayasa değişikiği ve bu paralelde Geçici 10’uncu maddenin kaldırılması, bazı yasaları değiştirerek demokratikleşme adımların atılması CTP-DP koalisyonunun hedefleri arasındadır.
Farklı dünya görüşüne sahip iki partinin bu kritik konularda uzlaşması tarihi bir fırsattır.
Diğer yandan TC kanadı ile polemik konusu olan Ekonomik Program’ın akibeti bir başka önemli mevzudur. Bu konuda da koalisyon ortakları ‘revizyon’ diyerek toplumsal beklentinin arkasında duruyor.
Ve Kıbrıs konusunda henüz ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız, dış dinamiklerin başat olduğu bir hızlı sürece girilme olasılığı vardır.
İşte ‘büyük resim’ budur.
“CTP’nin içi” ülke gündeminin önüne geçerse, konsantrasyon başka tarafa kayarsa sonuç hüsrandır. Zira hükümetin hedeflediklerine ulaşabilme ihtimali çok zayıflayacak, belki de ortadan kalkacaktır.
Lafı uzatmaya gerek yok.
CTP’nin içiyle uğraşmanın diğer adı “sivilleşmenin, paketi revize etmenin ve Kıbrıs sorununda toplumla birlikte önemli rol oynamanın önünü kesmek”tir.
Zayıflayan, kendi içinde didişen bir CTP’nin topluma nasıl yön vereceğini, gelecek büyük dalgalarla nasıl savaşacağını biri çıkıp izah ederse hayatını CTP’ye adamış, hiçbir beklentisi olmayan “saf CTP’liler” memnun olacaktır.
Berberoğlu’nun, Hoca’nın ve Naci Talat’ın ruhu da ancak böyle rahat edecektir.