Çukulat, çukulata, çikolata, çakulet
Hayatım(ız)da önemli bir yeri olan çukulata (a.k.a çukulat, çikolata, çakulet), hak ettiği yeri cazibesine karşı koyamayan edebiyat ve sinemada da bulmuş
Hayatım(ız)da önemli bir yeri olan çukulata (a.k.a çukulat, çikolata, çakulet), hak ettiği yeri cazibesine karşı koyamayan edebiyat ve sinemada da bulmuş. Şahane çukulata tasvirleriyle dolu kitaplardan etkilenen sinemacılar, bu eserleri sinemaya uyarlamanın hayaliyle çukulatalı kitapların peşine düşmüşler.
Aşağıda bu kitaplardan ve filmlerden karışık bir kutu hazırladım.
(Dikkat: Aşağıdaki kitapları okurken ve filmleri izlerken yanınızda çukulata bulundurun. Konu iştah kabarttığından, onları çukulatasız okumak ve izlemek bir tür işkenceye dönüşebilir.)
Çikolata
‘Böğürtlen Şarabı’ ve ‘Portakal’ adlı romanlarıyla tanınan, kitaplarında cazip lezzetlere göndermeler yapmaktan keyif alan Joanne Harris’in romanından uyarlanan ‘Çikolata’ (Chocolat), Lasse Hallström tarafından 2000 yılında sinemaya uyarlandı. Filmin başrollerini Juliette Binoche ve Johnny Depp paylaştılar. Dul bir kadın olan Vianne Rocher’in sevimli küçük kızı ile birlikte tutucu bir Fransız kasabasına taşınmasıyla başlayan film, Rocher’in açtığı mis kokulu çukulata dükkanı etrafında dönen olayları konu alıyor. Başlangıçta çukulata dükkanına sıcak bakmayan muhafazakar kasaba halkı, dükkanda büyük bir keyifle yapılan çukulatanın lezzeti ve kokusu kasabaya yayıldıkça, bu cazip lezzetin karşısında durmaktan vazgeçer. Herkese kendi kişiliğine ve beğenisine uygun özel çukulatalar sunan Vianne Rocher da kısa zamanda kasabalıların sevgisini kazanır...
Charlie’nin Çikolata Fabrikası
Çocuklar için yazdığı birbirinden güzel eserlerin bir kısmı sinemaya da uyarlanan Roald Dahl’ın kaleminden çıkan ‘Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ (Charlie and the Chocolate Factory) masalcı yönetmen Tim Burton’un elinden geçtikten sonra çukulata soslu filmlerin en beğenilenlerinden biri oldu. Aslında kitap 1971 yılında Mel Stuart tarafından ‘Willy Wonka and The Chocolate Factory’ ismiyle sinemaya uyarlanmıştı ama bu lezzetli fantazinin geniş kitlelere ulaşabilmesi için yıllar sonra yeniden Burton tarafından beyaz perdeye aktarılması gerekti. Sahibi olduğu çukulata fabrikasına işçiler de dahil olmak üzere kimseyi sokmayan çılgın Willy Wonka, bir çekiliş düzenler ve kazanan çocukları gizemli fabrikasında misafir eder. Bu şanslı çocukların arasında yer alan yoksul Charlie, Bay Wonka’nın sürprizlerle dolu fabrikasına adım attığı andan itibaren, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan bir dünya ile karşı karşıya kalırız. Çukulatadan ağaçlar, kakaolu sütten şelaleler, çukulatalı süt veren inekler ve daha neler neler...
(Bu arada farkında mısınız, nerede bir çukulata filmi orada Johnny Depp...)
Forrest Gump
‘Geleceğe Dönüş’ filmleri ile tanıdığımız Amerikalı yönetmen Robert Zemeckis’in yönettiği ve Tom Hanks’in unutulmaz performansıyla başrolünü üstlendiği altı Oscarlı ‘Forrest Gump’ da en güzel çukulatalı eserlerden biri. 1994 yapımı filmde çukulatanın ayrı bir yeri var. Hanks'ın canlandırdığı Forrest Gump karakteri film boyunca elinde bir çukulata kutusu taşır. Konuştuğu kişilere çukulata ikram eden Forrest Gump, onlara aynen şöyle der: “Hayat bir çikolata kutusuna benzer. İçinde ne olduğunu asla bilemezsin!”
Silahlar ve Kahramanlar
George Bernard Shaw’ın kaleme aldığı tiyatro oyunu ‘Silahlar ve Kahramanlar’ (Arms and The Man), yıllar önce Mina Urgan tarafından ‘Çikolata Asker’ olarak Türkçe’ye kazandırıldıktan sonra Dormen Tiyatrosu’nca sahnelenmiş. Oyun küçük bir Bulgar kentinde, Major Petkoff’un evinde geçer. Sırplar için paralı askerlik yapan bir delikanlı, düşmandan kaçarken Petkoff’un kızı Raina’nın odasının balkonuna tırmanır ve güzel Raina onu bir süre için saklamaya razı olur. Genç asker ceplerinde cephane yerine çukulata taşıdığı için, Çikolata Asker olarak adlandırılmıştır.
İki Şehrin Hikayesi
Charles Dickens’ın Fransız İhtilali’ni konu alan ve Dünya Klasikleri arasında sayılan ünlü eseri ‘İki Şehrin Hikayesi’ (A Tale of Two Cities) bir biçimde çukulatayla ilgili kitaplar arasında yer alıyor. Romanın yedinci bölümünün başında varlıklı bir kişi olan Monseigneur’un çukulatayı nasıl içtiğini detaylı bir biçimde anlatan hem keyifli hem de ironik bir paragraf var. Çukulatanın tarihi açısından bakıldığında, bu paragraf, çukulatanın eskiden sadece varlıklı kimseler tarafından tüketilebildiğinin edebiyattaki kanıtıdır.
1984
George Orwell’ın meşhur antiütopyası ‘1984’te de çukulatalı bir bölüm mevcut. Hem de karanlık bir dünyanın parıldayan yegane lezzeti olarak. İnsanların konuştuğu dilden hafızalarına kadar her şeyin kontrol edilmeye çalışıldığı ve Büyük Birader’in gözünü bir an olsun vatandaşlardan ayırmadığı Okyanusya Cumhuriyeti’nde yaşayan Winston Smith, Julia ile tanışarak yasak bir ilişki yaşamaya başlar. Kitabın ikinci bölümünde Julia’nın kendisine verdiği çukulatayı tadarken, bunun o zamana dek tattıklarının hiçbirine benzemediğini fark eder. Gümüş rengi pırıl pırıl bir kağıda sarılmış olan çukulata son derece lezzetlidir. Oysa Okyanusya’da hiçbir şeyin parlak, canlı ve keyifli olanına yer yoktur. Çukulatanın bile...
Çikolatanın Gerçek Tarihi
Amerikalı yemek tarihçisi ve antropolog Sophie D. Coe ile Maya hiyeroglifleri uzmanı olan Michael D. Coe’nun ortak kaleminden çıkan ‘Çikolatanın Gerçek Tarihi’ (The True History of Chocolate) çukulatanın renkli ve lezzetli tarihini okurla buluşturuyor. Binlerce yıllık serüveni oldukça eğlenceli bir biçimde anlatan kitapta, tadına doyamayacağınız çukulata tarifleri ve farklı kültürlerdeki farklı çukulata adetleri de yer alıyor. ‘Çikolatanın Gerçek Tarihi’, Türkiye’de Ayrıntı Yayınları tarafından basıldı.
Peki Ya Masallar?
İnsan çukulatanın pek çok masala konu olacağını, hiç olmadı masalın bir köşesinde misafir oyuncu olarak görüneceğini düşünüyor. Fakat ne yazık ki bu mümkün değil. Halk masallarının anlatıcıları çok uzun yıllar boyunca değil kendisini yemek, çukulatanın kokusunu dahi duyamadılar. Çünkü masalların anonim olarak üretildiği devirlerde çukulata Güney Amerika dışında hiçbir yerde tanınmıyordu. Avrupa’ya geldikten sonra da hayli uzun bir süre çukulata ancak soylu ve varlıklı kimselerin tükettiği sıvı bir gıda olduğu için, halk masallarında adı bile geçmiyor.
Hansel ile Gretel de mi çukulata yemedi yani? Ormanda kaybolduktan sonra yaşlı bir cadının, duvarları ekmekten, çatısı pastadan ve pencereleri şekerlemeden yapılmış evini bulan ‘Hansel ve Gretel’in bir parça olsun çukulata yiyememiş olmaları inanılır gibi değil. Bu masalı da dünyaya öğreten Grimm Kardeşler, köy köy kasaba kasaba dolaşarak Alman halk masallarını dinlemiş ve 1812 yılından sonra, öğrendikleri masalları yeni bir üslupla yazıp derlemişlerdi. Ama sözkonusu halk masallarının ortaya çıktığı dönemde çukulata hala bilinmiyordu. Dolayısıyla ‘Hansel ve Gretel’in orjinalinde büyük ihtimalle tek bir çukulata parçası bile yoktu. İki kardeş pasta ve şekerlemelerle idare etmek zorunda kaldılar. Ama siz masalı çocuklarınıza anlatırken şekerlemeli ev kısmına geldiğinizde, kapı tokmağının ya da koltukların çukulatadan olduğunu söyleyebilirsiniz.
Ne de olsa fazla çukulata (kilo yapar, ama) göz çıkarmaz!
***
Ve ilerde yayınlamayı düşündüğüm araştırma kitabım(!) ‘Çukulata Yeme Sanatı’ndan bir bölümle bitirmek istiyorum yazımı. (Çünkü her çukulatanın en üst düzeyde keyfinin çıkması için aile büyüklerimden bana aktarılmış, yıllarca denenmiş ve ıspatlanmış farklı yeme şekilleri vardır... )
Mesela ‘Twix’... Bu çukulatanın önce karamelli çukulatalı üst kısmı yenmeli, alttaki biskuvi kısım kalana kadar iyice yalanıp temizlenmeli... Sonra o kısım yenmelidir.
Peki, ya ‘Malteasers’..? Her bir topcuk dikkatle, dil tek bir alana fazla yoğunlaştırılmadan yalanmalı ve çukulata olan dış yüzeyden temizlenmelidir. Sonra köpüklü çıtır kısım elinizde erimeden çabukça emerek ya da ısırılarak mideye indirilmelidir.
‘Toblerone’ yerken dikkat edilmesi gereken en önemli şey, eğer çukulata buzdolabında fazla beklemişse üçgen parçacığı bütünden ısırarak ayırmaya çalışırken ağzınızın damını ağrıtabileceğinizdir. Tüm ailenin keyif alarak oynanabileceği bir oyun olarak tüm üçgenler birbirinden ayrılabilir ve her parçanın kenarındaki harflerden en fazla kaç yeni sözcük üretilebileceği denenebilir. ‘Tore’, ‘bore’, ‘nero’, ‘neron’, ‘nobel’, ‘noble’ etc...
‘Penguen’ çukulatasını neskahve içerken çöp (a.k.a pipet, kamış) olarak kullanmayı denediniz mi hiç? Mutlaka denemelisiniz! Hatta kahve içmeye gelen misafirlerinizle bir turnuva bile düzenleyebilirsiniz..! Nasıl mı? Penguen çukulatanızın her iki ucunu hafifçe ısırdıktan sonra ortasından tutarak neskahvenizi onun aracılığıyla için. Sıcak neskahveye en uzun süre dayanacak Penguen hanginizinki olacak aceba?
‘Smarties’ler içerisinde sadece turuncu olanlar meyve (portakal) tadında. Diğer renklerin bir özelliği yok. O nedenle Smarties kutusunu açtıktan sonra önce renklere göre bir ayırım yapılmalıdır. Çok olan renkler önce yenerek dünyadaki ‘eşitlik’ yaratma çabasına katkı koyabilirsiniz. Bu arada kırmızı olanları hafifçe yalayıp dudağınıza ruj olarak sürmeyi deneyebilirsiniz. Ya da çeşitliliğe tahammülünüz yoksa tek tek hepsini renkleri beyaz kalana kadar emebilirsiniz. Ve son olarak, içteki çukulatayı kaplayan ve iki parçadan oluşan küçük sert kapakları kırmadan birbirinden ayırmayı deneyin mutlaka...
Tatlı kalın... J