1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. CUMHURBAŞKANI MUAVİNİ SEÇELİM (1)
Sami Özuslu

Sami Özuslu

CUMHURBAŞKANI MUAVİNİ SEÇELİM (1)

A+A-



Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti her düzeyde ilişki kuruyor...
Elçilik açma hariç, her türlü temasları var ve artarak devam ediyor bunlar.
En son U19 kadın takımları İzmir'de futbol oynadı.
Aynı hafta Kıbrıs Temsilciler Meclisi milletvekilleri yine İzmir'de Asya Parlamenterler Asamblesi toplantılarına katıldı.
Bunun gibi irili ufaklı, kah Türkiye'de, kah Kıbrıs'ta bir yığın maç, müsabaka, toplantı yapıldı ve yapılıyor.
Önceki hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Anastasiadais'in elini -BM Genel Kurul salonunda ve herkes görecek şekilde- sıktı. Fotoğrafı da TC Cumhurbaşkanlığı ofisi medyaya servis etti.
TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da -yine yabancı devletler ve petrol şirketleri duysun diye- açıkça 'Kıbrıslı Rumlarla görüşüyoruz' dedi.
Birbirini 'tanımayan' iki devlet bayağı 'tanışık' durumda yani!..
*  *  *
Kıbrıs sorununun asıl mağduru Kıbrıslı Türklerdir ve öyle anlaşılıyor ki Akdeniz'deki gaz Kıbrıslı Türklerin gaybubetinde, 'adaortağımız' ile 'anavatanımız' arasında bir şekilde pay edilmek üzeredir. Kıbrıs'ta statüko değişmeden üstelik.
Yani İngiliz'in üssü de kalacak.
Kıbrıslı Rumların uluslararası statüsü ve adadaki tek yasal varlığı da devam edecek.
Türkiye'nin kuzeydeki hakimiyeti de sürecek.
Tam bir 'win-win' durumu...
Onlar kazanmaya devam ediyorlar.
Tek 'loser', yani 'kaybeden' ise Kıbrıslı Türkler...
Cumhurbaşkanı Akıncı -nihayet- Türkiye'nin tavrına tepki koydu. Mevlüt Çavuşoğlu'na çok net 'Bizi zurnanın sol deliği noktasına getiriyorsunuz' mesajı verdi.
Olan tam da budur: Kıbrıslı Türkler adanın geleceğine dair sürecin dışına itilmektedir.
Daha açık söyleyecek olursak, 'Kıbrıslı Türkleri kimse adam yerine koymuyor'!..
Özellikle de Türkiye ve Kıbrıs Rum liderliği...
*  *  *
Peki ama bu ahval ve şerait karşısında Kıbrıslı Türkler ne yapabilir?
Elimiz kolumuz bağlı oturup bekleyelim mi?
Kaderimize razı olup, başımıza daha neler geleceğini mi bekleyelim?
Yoksa tüm bu yaşananları görmezden, duymazdan, bilmezden gelip 'üç maymun'u mu oynayalım?
"Ne yapabiliriz ki biz?" denildiğini duyar gibiyim.
Öyle ya, ne gelir ki şu garip toplumun elinden?
Her şeye Ankara karar vermiyor mu? 
İzin verir mi herhangi bir inisiyatif almaya?
Pesimist düşünce her daim olduğu gibi şimdi de hakimdir toplumda...
O yüzden yerimizde çakılmış, bekler vaziyetteyiz sadece...
Oysa durum o kadar da kötü olmayabilir.
*  *  *
Kıbrıslı Türklerin elinde -biz dahil kimsenin farkında olmadığı- bir önemli güç var aslında.
O güç Kıbrıs Cumhuriyeti'nden kaynaklanıyor.
Tamamen hukuki...
Uluslararası anlaşmalarla güven altında...
Garantörler dahil herkesin kabul ettiği...
BM Güvenlik Konseyi'nden tescilli...
Hem bireysel haklar...
Hem de toplumsal haklar...
Orada duruyor hepsi.
Kamudaki 7'ye 3 oranı da...
İki resmi dilden birinin Türkçe olması da...
Temsilciler Meclisi'ndeki sandalyeler de...
Cemaat Meclisi de...
Üç bakanın Kıbrıslı Türk olması şartı da...
Mahkemelerde, Sayıştay'da, Savcılık'ta başkan ve yardımcısının iki toplum arasında paylaşılması gereği de...
Ve Cumhurbaşkanı Muavini'nin Kıbrıslı Türk olması şartı da...
*  *  *
Sahi, 1963'ten 1975'e kadar Kıbrıslı Türkler nasıl oldu da -diğer bütün makamları terk ettikleri halde- Cumhurbaşkanlığı Muavinliği'ni terk etmemişti?
Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra 10 yıl Dr. Fazıl Küçük, 1973'ten sonra ise -o çok tartışmalı ve müdahaleli seçim süreci sonrası- tek aday kalan Rauf Denktaş o makamı neden sürdürmüşlerdi?
Ve bugüne dair kritik bir soru: Şimdi o makam yeniden doldurulursa acaba neler olur?
Acaba neler?

(DEVAM EDECEK)

 

 

Bu yazı toplam 2645 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar