1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. CUMHURBAŞKANI MUAVİNİ SEÇELİM (2)
Sami Özuslu

Sami Özuslu

CUMHURBAŞKANI MUAVİNİ SEÇELİM (2)

A+A-

 

“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasasına ve buna uygun olarak yapılmış kanunlara, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunmasına, iman ve riayet edeceğime söz veririm.”

İşte bu sözlerle yemin etmişti Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş…

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 42’nci maddesi, Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkanı Muavini’nin seçildikten sonra Temsilciler Meclisi huzurunda böyle yemin edeceğini hükme bağlıyor.

1 Ekim 1960’ta ilan edilen Cumhuriyet’in Cumhurbaşkanı Makarios ve Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Küçük bu şekilde yemin ederek göreve başlamışlardı.

Cumhuriyet’teki Türk-Rum ortaklığı 1963 sonunda ‘fasariyalar’ yüzünden bozulunca, Kıbrıslı Türkler devleti terk ettiler. Ya da terk etmek zorunda kaldılar. Ya da kaçtılar.

Bu konuda da resmi ağızlar hep farklı konuştu, konuşmaya devam ediyor.

Bakanlar Kurulu’ndaki üç bakanlık Kıbrıslı Türkler tarafından doldurulmuştu. O koltuklar boşaltıldı.

Yasamada, yargıda ve yürütmedeki diğer makamlar da terk edildi.

Ancak Dr. Küçük ‘anayasasına, toprak bütünlüğüne ve de bağımsızlığına sadık kalma’ yemini ettiği Cumhuriyet’in Başkan Muavinliği görevine devam ediyordu.

O makam 1975 yılına kadar da terk edilmemiş, son dönemde, yani 1973’ten KTFD’nin kurulduğu tarihe kadar da Rauf Denktaş tarafından işgal edilmişti.

*  *  *

Kıbrıs’ın son 50-60 yıllık tarihi bakımından bu durum çok enteresandır. Zira resmi tarih kitapları Kıbrıslı Türklerin Rumlar tarafından cumhuriyetten kovulduğunu ve enklavlarda yaşamaya terk edildiğini ballandıra ballandıra anlatırken ne diye ve nasıl Cumhurbaşkanlığı Muavinliği makamının devam ettiğinden hiç söz açılmıyordu.

Dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü 1963’te Kıbrıslı Türklerin Cumhuriyet’teki makamlarda görev yapmaya devam etmesini istemişti. Ancak Kıbrıs’a yön evren güçler İnönü’ye rağmen ‘Cumhuriyet parçalandı’ görüntüsü yaratmayı tercih etmişler, lakin 1964’teki BM Güvenlik Konseyi kararıyla ‘tek yasal cumhuriyet’ olduğu teyit ve tescil edilmişti.

O karar 54 yıl sonra, yani bugün de geçerliliğini koruyor. Aradan yarım asır ve 1974’teki fiili durum eklenmiş olmasına rağmen, adadaki ‘statüko’nun yasal dayanağı o karardır.

Ve elbette ki 1959-1960 antlaşmaları da halen yürürlüktedir.

*  *  *

Kıbrıs sorunu bunca yıldır çözülemedi. Çözüm şimdi daha da uzak gibi görünüyor. Zira ‘umut’ bağlanan bölgesel ve uluslararası aktörlerin Kıbrıs’ta çözüm gibi bir ihtiyaçları yok. Hatta belki de tam tersi, çözümsüzlük koşulları dış güçlerin çoğunun işine geliyor olabilir.

Kıbrıslı Rumların çözüm için acelesi yok gibi görünüyor. Türkiye ve Yunanistan ellerindeki ‘Kıbrıs kozu’ndan mahrum kalmak istemedikleri gibi buna ihtiyaçları da yok. Belki gün gelecek, koz kullanılacaktır ama şimdi öyle bir durum ufukta gözükmüyor.

Kıbrıslı Türkler ise ‘yok olma’ ve –Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da dediği gibi- ‘zurnanın son deliği’ haline gelme noktasındadır.

Her ne kadar Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın böyle bir kaygısı ve gailesi yoksa da, sürecin ‘ikili Enosis’ yani ‘Taksim’in kalıcılaşmasına doğru evrildiği çok açıktır.

Akıncı ile Anastasiadis’in ‘kahve’ için bile randevulaşmada naza çektiği bu dönemde müzakerelerin başlayıp başlamayacağı, nasıl bir içerikte başlayacağı ve sonuç getirip getirmeyeceği üzerine milyonlarca satır yazılabilinir.

Lakin hepsi de tahminden öteye gidemez.

Liderler dahi kimse ‘çözüm’ isteseler bile bunun garantisini bize veremez.

Kaldı ki Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti ‘kendi aralarında’ görüşmeler yapıyorlar ve bunu da duyurmaktan geri durmuyorlar.

Kıbrıs Türk –liderliği dahil- toplumu artık tamamen ‘seyirci’ konumundadır.

*  *  *

İşte Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki toplumsal haklar bu noktada ‘altın’ değerindedir.

Belki ‘zorunluluk’ nedeniyle bazı haklar tek taraflı olarak askıya alınmıştır ancak bazılarını talep etmek ve günün sonunda elde etmek mümkündür.

‘Cumhurbaşkanı Muavinliği’ makamı bunlardan biri ve en önemlisidir.

O makam ki ‘veto’ yetkileri dahil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yürütmesinde kritik rolleri vardır.

O makam ki 1963’ten 1975’e kadar Dr. Küçük ve Denktaş tarafından ‘uluslararası temas’ için kullanılmıştır.

O makam ki, dünyanın her ülkesi ve örgütü kabul etmek ve görüşmek durumundadır.

Bu ‘kart’ elimizdedir ve sanırım açma zamanı gelmiştir.

(BİTTİ)

Bu yazı toplam 1659 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar