Cumhurbaşkanı Tatar Söyleyeceği Örnekleri ve Argümanları Önceden Çalışmalı…
Cumhurbaşkanı (CB) Tatar geçen günlerde yapılan AB Liderler Zirvesi sonunda açıklanan Sonuç Bildirgesinde Türkiye ve Kıbrıs ile ilgili yazılanları Anadolu Ajansı’na (AA) yaptığı açıklamada eleştirdi.
CB Tatar "AB'nin tutumunda, zorbalık, baskı, haksızlık ve hukuksuzluk var. Şahsen ben bunu sindiremiyorum. Yunanistan ve müttefiklerinin amacı, Kıbrıs'ı Girit'e dönüştürerek Türkiye'yi Doğu Akdeniz'den dışlayıp Anadolu'yu kuşatmaya çalışmak ve Kıbrıs Türk toplumunu kendi memleketinde azınlık haline düşürmektir." dedi. Ve Türkiye’nin 1571’den beri Kıbrıs’ta var olduğunu söyleyip, hiç kimsenin Türkiye’ye Kıbrıs’tan gitmesini söylemeye hakkı olmadığını ekledi. Tatar, Kosova, Tayvan ve hatta Filistin gibi bölgelerde 2 devletli çözüm öneren BM ve Batılı ülkelerin Kıbrıs'ta ırkı, dili, dini, kültürü, tarihi her şeyi farklı iki milleti zorla birleştirmeye çalışmalarını da anlamsız bulduğunu belirterek, BM ve AB'nin Kıbrıs Türklerine yönelik ambargo uygulayarak, birleşme halinde Türklerin kaybolacakları federasyon temelli sistemi dayattıklarını söyledi.
İşte ben de şahsen CB Tatar’ın böyle temelsiz, bilgisiz, tutarsız, hesapsız-kitapsız atıp tutmasını sindiremiyorum.
Kimse Türkiye’ye Kıbrıs’tan gitmesini söylemedi; görüşme masasında garantilerin yeni bir yapılandırılması konusu var. Bu konuda da en cesur öneriyi Türkiye Crans-Montana Konferansı’nda BM Genel Sekreteri’ne şifahen bildirmişti. Ayrıca, Türkiye Kıbrıs’a 1960’ta geldi; 1571’de gelen Osmanlı idi ve o Osmanlı 1878’de adayı İngiliz’e kiralayarak adadan kendisi kendi gönlü ile gitti. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ile İngilizler düşman saflarda oluna İngiliz adayı kendine bağladığını, artık kiracı değil mal sahibi olduğunu bildirdi. 1923 Lozan Antlaşması’nı imzalayan yeni Türkiye de kendi sınırlarını, Misak-ı Milli’yi uluslararası siyasete kabul ettirip, kuruluşunu resmileştirdi. Kıbrıs Türkiye’ye ait değildi…
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmalarına dahil olan garanti ve ittifak antlaşması sonucunda Türk ordusu, Yunan ordusu gibi Kıbrıs’a resmen geldi, garantör İngiltere’nin Kıbrıs’ta zaten ordusu vardı… Ama gelen Türkiye değil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan Türkiye’nin 650 kişilik bir askeri birliği idi, başında da bir albay vardı. Bu garantörlük aslında Türkiye için bir başka öneme sahipti; batısında Ege Adaları’nda Yunan tehdidi varken güneyinde de Kıbrıslı Rumlar üzerinden aynı tehditle karşılaşmamak için garantörlük statüsü önemli idi. NATO için de garantörlük bir ihtiyaçtı; Sovyetler Birliği’nin Akdeniz’e inmek stratejisine karşı Kıbrıs’ta üç NATO üyesinin askeri birliğinin olması bir ‘garanti’ idi… Dolayısıyla CB Tatar’ın “Türkiye 1571’den beri vardı” sözleri kulaktan dolma bir ezber gibidir, doğru değildir ve dünya siyasetine mesaj vermeye çalışan bir Cumhurbaşkanı böylesine bir görüş ortaya atacaksa neyin ne olduğunu önceden çalışıp öğrenip söylemelidir. Aksini sindiremiyoruz…
Gelelim CB Tatar’ın BM ve batılı ülkelerin önerdiği 2-Devletli çözüm örneklerine… 1949’da Çin anakarasında Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğunda, ABD destekli milliyetçi Çinliler de Tayvan’da Milliyetçi Çin Cumhuriyeti’ni kurmuştu. 1979’da ABD Çin Halk Cumhuriyeti’ni diplomatik olarak tanıdı ve Milliyetçi Çin Cumhuriyeti ile ilişkilerini resmen kesti ve Milliyetçi Çin Cumhuriyeti ortadan kalkarak uluslararası toplumun resmen tanımadığı Tayvan oluştu. Güçlü bir ekonomi ile dünya pazarında etkin yer alan Tayvan 1 Ocak 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne resmen üye oldu ve bu üyelik üzerinden uluslararası bir statü kazandı. Buna göre, Tayvan Çin’in bir parçasıdır ama bağımsız ekonomik ilişkileri resmen kurabiliyor. Bu modeli Kıbrıs’a uygulayacak olursak Güney Kıbrıs Yunanistan’a ait, Kuzey Kıbrıs Türkiye’ye ait, siyasi muhataplar da Yunanistan ve Türkiye olacak ancak Kıbrıslı Türkler ve Rumlar dünya ülkeleri ile bağımsız ekonomik ilişkileri resmen kurabilecek. Rivayet o ki, son dönemlerde böyle bir statünün Irak’ın kuzeyine, Kürt bölgesine verilmesi düşüncesi de uluslararası siyasette konuşuluyormuş. Şimdi CB Tatar bu örneği mi tercih edip, uluslararası siyasete söylüyor?!
Filistin örneğine gelince, hali hazırdaki durumları malum; İsrail ve Filistinliler bir masaya oturup barış ve çözüm arayacağına savaşları tercih ediyor. CB Tatar bunu öykünecek bir örnek olarak niye gösterdi ki?! Ama Kosova örneği de var CB Tatar’ın… Kosova’da Kıbrıs’taki gibi bir süreç yaşanmadı, taraflar çözüm modelinde uzlaşamadıkları gibi, çözümü şekillendirecekleri başlıklarda dahi anlaşamadı ve BM’nin görevlendirdiği ve yetkilendirdiği Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Ahtisaari yetkisini kullanarak ve gene taraflarla yapılmış müzakerelerdeki tutanaklardan yararlanarak bir modeli yazdı ve BM’ye sundu. Dolayısıyla Kosova’da BM’nin sürece bu nitelikte bir aktif katılımı Kıbrıs’a bir örnek olamaz, Zemin aynı değil, benzeşmiyor da… Ve bu konuda Talat’ın CB olduğu ve onun dış ilişkilerini yaptığım dönemde 17 Nisan 2008 tarihinde Helsinki’deki makamında görüştüğüm Ahtisaari kendisi söylemişti. O görüşmemizde onun Kosova deneyimini ve Kıbrıs sorunu ile ilgili düşüncelerini bizimle paylaşmasını istemiştik. (Konu görüşmenin 22 Nisan 2008 tarihli yazılı ‘Görüşme Notu’ CB Talat’a verilmişti, CB arşivlerinde ve yazının dağıtımı yapıldığı ilgili birimlerin arşivlerinde vardır.) Görüşmemizden kısa süre sonra da Ahtisaari Nobel Barış Ödülünü kazanmıştı. Sonuç olarak da KKTC’nin tanınmasını Kosova örneği gibi “Kontrollü tanınmışlık” niteliğine indirgemek, bunca yıllık “KKTC ayrı bağımsız bir devlet olarak tanınsın” iddiasını sürdürenler için de bir çelişki olur. Ayrıca, bu Kosova örneğini TC CB Erdoğan’ın da tercih etmediğini, birçok ülkenin tanımış olmasına rağmen Kosova’nın henüz uluslararası anlamda bağımsız bir devlet olamadığını söylediğine dair rivayetler de var…
Gelelim 2-Devletli çözüm sarmalına… Türkiye bu öneriyi Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynakları ve AB üyelik sürecinin önünün açılması için yapması gereken çalışmalara zaman ve güç kazanmak için yaptı. Yoksa, uluslararası siyasette bu model Türkiye’nin önüne Kürt talebi olarak gelmektedir ve Kürt örgütleri bu talebine çevre desteği de bulmaktadır. CB Tatar Türkiye (ki Osmanlılardı) 1571’den beri Kıbrıs’tadır diyor ya, Türkler Anadolu’da henüz yerleşik hayata geçmeden Kürtler Cizre-Urfa-Diyarbakır-Erciş bölgelerinde yerleşikti. Silvan’daki (Diyarbakır/Amed bölgesi) Mervani Kürt mirliğinin sarayında Romalılar, Hindistanlılar, Mısırlılar ağırlanırmış; Bağdat halifesinin başı derde girince de ailesi ile güvenilir yer olarak Silvan’a sığınmış… Demezler mi CB Tatar’a öyle dersen böyle de var ve teşekkür etmez mi Kürtler Tatar’a ki öne sürdüğü argümanlar kendilerinin siyaseti doğrultusundadır?! Kürtlerin resmi yurda sahip olma arzusu ve bunun yarattığı sorun sadece Türkiye ile ilgili değildir; İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan da aynı şekilde tarftır bu konuya… Ve gene ilgili tarafların birlikte çözümlemeler üreteceği bir konudur; Kıbrıs sorunu çözümü ile aynı zeminde değildir. Ama eğer CB Tatar gibi atıp tutarsanız, başkaları da ipin ucunu yakalar ve kendi muhataplarına karşı kullanır.
Bir de BM Ölçütlerinde çözüm için “Birleşme halinde Türklerin kaybolacakları federasyon temelli sistemi” diyor ya CB Tatar belli ki federasyonu da öğrenmemiş… Türk ve Rum Oluşturucu (federe) devletler federal devleti kuracak, siyasi eşitlik olacak, federal devletin yönetişiminde Kıbrıslı Türkler etkin ve etkili katılım güçte olacak… CB Tatar Türklerin (Kıbrıslı Türkler de dememiş) kaybolacaklarını nereden çıkarıyor?!
Dolayısıyla Kıbrıs’ta çözüm Kıbrıs’a özge ve sürdürülebilir barışı gerçekleştirecek bir çözüm olmalıdır. Bu da BM Ölçütlerinde gerçekleşecek çözüm sonucu oluşacak Federal Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti ile mümkündür. Bölünmüş adada, Türkiye Yunanistan sınırı oluşturulmuş adada sürdürülebilir barış olası değildir.
Kıbrıslı Türkler olarak talihsizlik, konusunda bilgi derinliği olmayan bir Cumhurbaşkanı’nın görevde olmasıdır.