1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Cumhuriyetin Gazetecileri” -2 Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan
“Cumhuriyetin Gazetecileri”  -2 Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan

“Cumhuriyetin Gazetecileri” -2 Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan

“Cumhuriyetin Gazetecileri” -2 Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan

A+A-

 

Niyazi Kızılyürek
[email protected]

3 Mayıs 1962 tarihinde çalışmalarına başlayan Tahkikat Komisyonuna başsavcı Kriton Tornaridis başkanlık ediyordu. Rauf Denktaş, komisyon çalışmalarına Kıbrıs Türk toplumunun (Evkaf’ın) avukatı sıfatıyla katılıyordu. Tornaridis’in camilerin Türkler tarafından bombalandığını ima eden açılış konuşmasından sonra söz alan içişleri bakanı Polikarpos Yorgacis, iki ayrı kaynaktan bilgi sağladığını, bunlardan birinin İstihbarat Servisi, diğerinin ise iki toplumun barış ve işbirliği içinde yaşamasını savunan kişiler olduğunu ve her iki kaynaktan gelen bilgilerin camileri Türklerin bombaladığını doğruladığını iddia ediyordu. (1) Yorgacis, patlamalardan birkaç gün önce “ekstremist Türk gruplarına yakın olan” ve İstihbarat Servisine bağlı çalışan istihbaratçıların kendisine bazı bilgiler ulaştırdıklarını ve elde ettiği bilgiler ışığında “ekstremsit Türklerin belediyelerin ayrılması konusunda ilerleme sağlanmasını engellemek ve olumlu işbirliği havasını torpillemek amacıyla olaylar çıkarma niyetinde olduklarını” ileri sürüyordu. (2) Yorgacis, bir soru üzerine, ikinci kaynağını, yani, iki toplumun barış içinde yaşamasını savunan ve kendisine bilgi aktaran kişilerin isimlerini de açıkladı: “Öldürülen iki avukat gazeteci Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet. Her ikisi de bombaları yukarıda değindiğim nedenlerle Türklerin koyduğunu söylediler. Somut olarak, Gürkan patlamalardan iki gün sonra beni ziyaret etti ve konuştuk. Hatta hayatının tehlikede olduğunu söyleyerek, benden konuşmalarımızın kaydedilmesini istedi.” (3) Cumhuriyet avukatının ricası üzerine Yorgacis ses bantlarını Tahkikat Komisyonuna verdi ve Komisyon da bantları dinlemeye geçti.

Gürkan ile Yorgacis arasında geçen diyalogda önemli iddialar yer alıyordu. Gürkan, TMT bölge komutanlarından biri olan komşusu Kemal Ağızkal’ın kendisine söylediklerini aktararak söze başlamıştı. Buna göre, Türk Alayı komutan yardımcısı Rıza Tırpan, Ağızkal’ı evinde ziyaret ederek ona “hazırlıklı olmaları” gerektiğini söylemiş. Tırpan, Kıbrıslı Rumların saldırıya geçeceklerinden endişe ettiği için TMT’nin geceleri Kıbrıslı Rumları yakın takibe almasını da istemiş. Gürkan, Kıbrıslı Rumların saldırı düzenleyeceklerine dair ileri sürülen bu görüşlerin Alay Komutanı Turgut Sunalp’a ait olduğunu, Sunalp’a bu türden görüşleri de Rauf Denktaş’ın aktardığını söylüyordu. Gürkan, Sunalp’ın Denktaş’ın adamı, Denktaş’ın ise İngilizlerin adamı olduğunu ileri sürüyordu. Olayların çıkmasından endişe duyan Gürkan, “bu alev demektir ve halk pamuk gibidir. Pamuk alevle temas ederse, o zaman…” Bu noktada Yorgacis araya girer ve “yangın çıkar...” diyordu. Yorgacis, camilerdeki patlamaları kast ederek, “patlamalar konusunda ne oldu” diye soruyordu. Gürkan, Türk elçiliğine gittiğini ama büyükelçi Dırvana ile konuşamadığını, “elçilikteki adamımız” olarak tanımladığı Pamir ile konuştuğunu söylüyordu. Gürkan’ın aktardığına göre, Pamir kendisine “ilk incelemelerin sonuçları bombaları Türklerin koyduğunu gösteriyor” demiş. Pamir, bu işi iki toplum arasında gerginlik çıkarmak isteyenlerin yaptığını, bunların başında Denktaş’ın geldiğini ve bombaların Denktaş’ın emriyle konulduğunu fakat Türk tarafını töhmet altında bırakmamak için bunu açıklayamayacaklarını, suçu Kıbrıslı Rumlara atacaklarını söylemiş. Gürkan’ın söylediğine gör, Pamir, “Kıbrıslı Türklerle Rumların ilişkileri o kadar güçlüdür ki, bu ilişkilerin yıkılması için Bayraktar camiinin yıkılması gerekiyordu” demiş. Gürkan, Emin Dırvana’nın Denktaş’tan nefret ettiğini, Denktaş’ın Dr. Küçük’ü de yanına alarak Türkiye’den Dırvana’nın geri çağrılmasını istediğini söylüyordu ve bombaların patlamasından sonra halkın sokaklara dökülmesini Dırvana’nın engellediğini iddia ediyordu. Gürkan, devamla, Dirvana’nın “yalnız” olduğunu da ifade ediyordu. (4)

Ses bandı dinlendikten sonra söz alan Rauf Denktaş, Yorgacis’e kaydın Gürkan’ın onayıyla yapılmadığının aşikar olduğunu söyleyerek suçlamaları reddediyordu. Denktaş, bombaların Zürih antlaşmasını ortadan kaldırmak isteyen Kıbrıslı Rum ekstermistler tarafından konulduğuna inandığını söylüyordu ve şu sitemde bulunuyordu: “Kıbrıslı Rum arkadaşlarımızın beni mimledikleri ve Zürih antlaşmasından beni sorumlu tuttukları, bu yüzden beni yalnızlaştırılması gereken biri ve her şeyin sorumlusu olarak gördükleri bilinen bir gerçektir.” (5)

Tahkikat Komisyonunun bir oturumuna katılan Gürkan’ın eşi, avukat Kakoyiannis’in bir sorusu üzerine “korktuğunu” söylüyordu. Kakoyiannis, “neden korkuyorsun” diye sorunca, Bayan Gürkan sessizliğini bozmadan dik dik Denktaş’a bakıyordu. Bunun üzerine, Denktaş, Bayan Gürkan’a Türkçe olarak bir şeyler söylemişti ama avukatın müdahalesi ile durdurulmuştu. Denktaş, “durmadan bana bakıyor” diyerek serzenişte bulunuyordu. Bayan Gürkan sonunda konuşmaya başlayarak, eşinin Denktaş tarafından sık sık tehdit edildiğini, Dırvana’nın ise kendisine güvence vererek korkmaması gerektiğini söylediğini aktarıyordu. Konuşulanlardan rahatsız olan Denktaş yeniden söz alarak, Gürkan’ı “ahlaksız bir hayat sürmekle” itham ediyor ve Bayan Gürkan’a, Muzaffer Gürkan’ın bir sevgilisi olduğunu ve ikinci bir ev açtığını bilip bilmediğini soruyordu. Gürkan’ın sevgilisinin adının Asiye Ahmet olduğunu ve Gürkan’ın onu terk etmesi halinde kendisine 300 lira ödemeyi taahhüt ettiğini, taahhütnameyi kendisine bizzat Asiye Ahmet’in gösterdiğini ileri sürüyordu. (6)

Etik sınırları aşan ve kişilik haklarını ayaklar altına alan bu iddialar üzerine avukat Kakoyiannis söz alarak Denktaş’a Ayhan Hikmet’i nasıl bildiğini soruyordu. Denktaş, Hikmet’i ilk gençlik yıllarında “iyi çocuk” olarak tanıdığını fakat solcu eğilimleri olduğunu öğrenince hakkında farklı düşünmeye başladığını ifade diyordu. Bunun üzerine avukat Kakoyiannis Denktaş’a şu soruyu soruyordu: “solcu eğilimleri olan biri kötü karakterli mi?” Denktaş: “Elbette, çünkü bir hırsız kadar tehlikelidir” diyordu. Kakoyiannis, “demek, solcuların hapse atılması gerektiğine inanıyorsun...” diyerek Denktaş ile dalga geçince, Denktaş, “hayır, bunu demek istemedim” demek zorunda kalmıştı. Fakat Kakoyiannis bastırıyordu: “bunu demek istemedin ne demek? Hırsızları hapse tıkarlar, neden solcular hapse tıkılmasın ki” diyerek Denktaş ile dalga geçmeye devam ediyordu. (7)

Ses bantlarının dinlenilmesinden sonra, Rauf Denktaş’ın genel yayın yönetmeni olduğu Nacak gazetesi 24 Mayıs 1962 tarihinde “Mezara Mektup Var” başlığıyla kaleme aldığı bir yazıda öldürülen gazetecilere saldırmaya devam edecekti. Gazete, Yorgacis’in “muhbiri” olmakla suçlanan gazetecilerin öldürülmesiyle “cemaatin büyük bir tehlike atlattığını” ileri sürüyordu: “Ailenize başsağlığı diledik; şimdi de cemaata “Büyük bir tehlike atlatmışsın, geçmiş olsun, asil ruhlu, milli şuuru tam, temiz cemaatım” diyoruz. Hepimize de geçmiş olsun”. Tahkikat Komisyonunun çalışmaları sona erdiği 31 Mayıs 1962 tarihinde Nacak gazetesi Ahmet Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmeti hem Yorgacis’in, hem de komünistlerin “casusları” olmakla suçlamaya devam ediyordu.

Sonuç olarak, bugüne kadar bombaları kim(ler)in koyduğu açıklığa kavuşturulmadı. İki gazeteci avukatın failleri de yakalanmadı. Bir iddiaya göre camilerin bombalaması, yeraltı örgütü AKRİTAS’ın lideri olan dönemin içişleri bakanı Polikarpos Yorgacis’in yaptırdığı bir provokasyondu. Lefkoşa eski belediye başkanı ve Demokratik Birlik Partisi başkanı Themistekleos Dervis, 1967 Ağustos’unda bu iddiayı doğrulayan, yani Yorgacis’i itham eden bir açıklama yaptı ve hiçbir zaman mahkeme önüne çıkarılmadı. (8) Adının açıklanmasını istemeyen bir Kıbrıslı Rum, camileri bombalayan ekibin içinde yer aldığını iddia ediyor ve emri Yorgacis’ten aldıklarını ileri sürüyor. Bunu benzer bir iddiayı gazeteci Makarios Drousiotis de dile getiriyor. (9) Benzer biçimde, İhsan Ali de anılarında bombalama olayının “Yorgacis’in işi” olduğunu iddia ediyor. İhsan Ali’ye göre, Yorgacis, bu eylemi istihbaratçı Lagodondis’e havale etmiş, o da eylemi Yorgacis’e bağlı polislere yaptırmıştı. (10)

İki gazetecinin öldürülmesi konusunda sır perdesi tam olarak aralanmış değil. Rauf Denktaş yaptığı bütün açıklamalarda gazetecilerin “Yorgacis’in casusu” olduğu ve Yorgacis tarafından öldürtüldüklerini iddia ediyordu. Örneğin, 3 Şubat 1998 tarihli Vatan gazetesinde şöyle diyordu: “Ne tuhaftır ki, Yorgacis’in bu ajanları, yayınladıkları haftalık gazeteleri Cumhuriyet’te “Tahkikat Komisyonunda Maskeler Düşecek” diye haber yayma gafletini göstermişlerdi. Sonradan teyit edildi ki Yorgacis’in bu iki ajanını öldürmek için geçerli nedenleri varmış. Çünkü, bu iki avukat aynı zamanda, Yorgacis’in baş düşmanı bildiği AKEL’e de hizmet ediyorlarmış. Dolayısı ile Yorgacis’e aldıkları para karşılığı pek fazla bir yardımı olmayan bu ajanları ortadan kaldırmak suretiyle Dr. Küçük’le bana öldürücü darbeyi vurmak Yorgacis’in uygulamaktan kaçınacağı bir plan olamazdı.” Türk istihbarat raporlarında da gazetecilerin Yorgacis tarafından öldürtüldüğü, cinayeti de Kıbrıs İstihbarat Teşkilatının operasyonlardan sorumlu polis komutanı Lagodondis tarafından planlandığı dile getiriliyor: “Gürken ile arkadaşı 23’- 24’e bağlayan gece meçhul şahıslar tarafından vurulmuşlardır. Rum basını bunu da bize yıkmaya çalışmıştır. Fakat bunun LAGODONDİS’in işi olduğu, gene Rumların eseri bulunduğu şüphesizdir.” (11)  Denktaş’ın bu iddiaları tamamen asılsızdır. Yorgacis, hiçbir zaman Hikmet ve Gürkan için “ajanım” veya “casusum” demediği gibi, iki gazetecinin iki toplumun barış içinde bir arada yaşaması için uğraştığını ve kendisini sadece bu amaca hizmet etmek için ziyaret ettiklerini, kendisinden asla para almadıklarını tahkikat Komisyonu önünde açıkladı ve Rauf Denktaş da söylenenleri işitti. Buna rağmen Denktaş asılsız iddialarını sürdürdü ve Hikmet ile Gürkan’ı “Yorgacis’in Casusları” olarak tanımlamakta besi görmedi ve yine asılsız bir iddiayla ve hiçbir veriye dayanmadan iki gazeteciyi Yorgacis’in öldürttüğünü söyleyip durdu.

Oysa, Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan’ın TMT tarafından öldürüldüğüne dair sağlam iddialar ve veriler var. Bu iddialara geçmeden önce şunu belirtmeliyiz ki, TMT, Nacak Gazetesi ve Rauf Denktaş, Cumhuriyet gazetesinin yayınlarından büyük bir rahatsızlık duyuyordu. Kıbrıs Türk liderliğinin hazırladığı “Çok Gizli” damgalı bir belgede iki gazetecinin “susturulması gerektiği” açıkça ifade edilmişti. Bir iddiaya göre, öldürme kararını Özel Harp Dairesi ve TMT, Türkiye Büyükelçisi Emin Dırvana’ya danışmadan verdi. (12) Uzun yıllar TMT’de görev yapmış olan ve yazdıklarından katilleri tanıdığı anlaşılan Arif Hasan Tahsin ise çok açık olarak cinayetleri TMT’nin işlediğini yazdı. Denktaş’ın cinayeti Yorgacis’in casusları işlediğine dair ortaya attığı iddiayı “büyük bir haksızlık ve de insafsızlık” olarak nitelendiren Arif Hasan Tahsin şöyle diyordu: “O zaman, o günlerde TMT’de görev yapan birçok kimse ile yakınları, yani yüzlerce insan, bini aşkın kimse bu iki avukatın, güvenilir bir TMT liderinin, güvenilir TMT mensuplarına verdiği emirle öldürüldüklerini bilmektedir. Bunlardan Yorgacis’in casusu olan kim? Tanıdıklarımın ben kefiliyim. Bunlardan bir teki Yorgacis’in ajanı idiyse, yerlerine yargılanıp cezalarını ben çekmeğe razıyım.”(13) Görüleceği gibi, Arif Hasan Tahsin, cinayet kararını “güvenilir bir TMT liderinin” verdiğini ve “güvenilir TMT mensuplarının” da emri yerine getirdiklerini açıkça ifade ediyor. Tahsin, cinayetleri işleyenleri onlara “kefil” olacak kadar iyi tanıdığını da ima ediyor. Başka bir yazısında cinayetleri “Lefkoşa TMT’sinin” Ankara’dan emir almadan işlediğini yazıyor ve bunu, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaşatmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti ile iki toplumun bir arada barış içinde yaşamasını istemeyen Kıbrıs Türk liderliği arasında var olan görüş ayrılığına bağlıyor.(14)

İki avukat gazetecinin öldürülmesi Kıbrıs Türk toplumu üstünde tam bir şok etkisi yarattı. 1958–60 yıllarında estirilen terör havası geri geldi ve topluma yeniden korku hâkim oldu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşaması için büyük çabalar sarf eden ve cinayetler sebebiyle Rauf Denktaş ile Dr. Küçük’ün tarafsız bir komite tarafından sorguya çekilmesini savunan Türkiye büyükelçisi Emin Dırvana, cinayetlerden kısa bir süre sonra görevinden istifa ederek Türkiye’ye geri döndü...

Notlar
(1).Panayioti Papadimitri, Andrea Nefitu, O Huntini tis EOKA: Polikarpos Yorgacis, Lefkoşa, 1998, s.294
(2). y.a.g.e, s.294
(3). y.a.g.e, s.294-295
(4).Y.a.g.e.s, 295-300
(5).Y.a.g.e.s. 306
(6). y.a.g.e, s.305
(7). y.a.g.e., s.306
(8). H. D. Purcell, a.g.e. s.319
(9). Makarios Drousiotis, Proti Dihotomisi, Lefkoşa, 2005
(10). İhsan Ali, Ta Apomnımenevmata mou, s.34
(11). Milli Raşiv, 183 sayılı Rapor: Komünist Türkler, “Cumhuriyet Gazetesi”, Haşmet Gürkan, Ayhan Hikmet.
(12).Özker Yaşın, a.g.e., ikinci cilt, 1997, s.756
(13). Avrupa Gazetesi, 9 Ocak 1998.
(14). Avrupa Gazetesi, 25 Mart 1998.

Bu haber toplam 4724 defa okunmuştur
Gaile 316. Sayısı

Gaile 316. Sayısı