1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Çürümüşlük
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Çürümüşlük

A+A-

Bugün Tıp Bayramı.

Sahte reçete olayı nedeniyle ciddi bir soruşturma yapılmadan tutuklanan doktor ve eczacıların olduğu ve hâlâ polise çağrılıp ifadelerin alındığı bir ortamda Tıp Bayramı kutlanıyor…

Sosyal Sigortalı hastaların alması zorunlu ilaçlarını almak için reçete yazdıramadığı bir ortamda Tıp Bayramı kutlanıyor…

Aldıkları yaşlılık veya iki kuruşluk sigorta maaşlarıyla sürekli fiyatları artan ilaçları almak durumunda kalan yaşlı ve hastaların olduğu bir ülkede Tıp Bayramı kutlanıyor…

Çalışma Bakanlığı’nın sağlıklı çalışabilecek bir reçete sistemini henüz uygulamaya koyamadığı bir ülkede Tıp Bayramı kutlanıyor…

Hastanelerin yetersiz kaldığı, insanların devlet hastanelerinde gerekli ve yeterli hizmeti alamadığı, bir tetkik için aylar sonrasına randevu verilebilen bir ortamda Tıp Bayramı kutlanıyor…

Her ay maaşlardan sağlığa para kesilmesine rağmen özel doktor ve özel hastanelere gitmek zorunda kalınan bir ülkede Tıp Bayramı kutlanıyor…

***

Sağlıktan eğitime geçtiğimizde “36 üniversitemiz var” diye övündüğümüz bu ülkede artık alınan diplomaların hangisinin asıl, hangisinin sahte olduğunu sorgular olduk.

Fazla maaş ve müdür-müsteşar olabilmek için alınan sahte diplomalar, bu diplomaların verilmesi için alınan rüşvetler ve nedense ortaya çıkmasından sonra bu işlerin bir sektöre dönüştüğünü anladığımız bir eğitim sistemi…

Yabancı ülkelerden öğrenci diye gelerek başka işlerde çalışanlar, bu işlerin çoğunun ise suç kapsamında değerlendirilecek işler olması ama bunların bilinmesine rağmen de üniversitelerimizin hiçbir işlem yapmaması… Kaydını yaptıran kişi, öğrenci parasını yatırdığı sürece nerde olursa olsun, ne iş yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın sorun değil, öğrenci sayısını artıran bir rakam olarak devam eder.

Bu kadar çok üniversitenin olduğu bu küçücük topraklarda, nitelik değil nicelik arandığı bir eğitim sisteminde bu okulların öğretim yerine başka şeylere aracılık edeceği bilinmeliydi ama belki de bilinerek gözler kapatılıyordu.

***

Dövizin yükselmesi değil, TL’nin erimesi nedeniyle cepteki para her gün azalıyordu… Markete her gidişte alışveriş torbalarının doluluğu azalıyor, sadece doluluk değil, sayıları da azalıyordu. Hükümet sadece bakıyordu, bankalar her gün zengin olurken üretim bitiyordu.

‘Yavru’nun örneği ‘ana’sıydı. Açıklanan istatistiki bilgilerde finans sektörünün zengin olduğu, üretim sektörünün yani çiftçilik, hayvancılık, sanayi gibi alanların fakirleştiği söyleniyordu. Betonlaşma, üretim için bir şey ifade etmiyor, ekonomiye katma bir değer katmıyordu. Böyle bir ortamda TL ancak eriyebilirdi, o da öyle yaptı.

***

Siyaset mutluydu. Tatar Saray’da, Hükümet makam arabalarında, müdürler, müsteşarlar koltuklarında gerim gerim geriliyorlardı.

Muhalefet demeçler veriyor, bu doğruydu bu yanlıştı değerlendirmesi yapıyor, meclis kürsüsünde konuşunca “görevimi yaptım” rahatlığında oluyordu ama neler konuşulduğu, mecliste hangi partilerin olduğu, hangi partinin kaç vekili olduğu, kimin bakan olduğu sorulsa kaç kişinin bileceğini merak ediyorum.

Siyasette de bir yanlışlık, bir eksiklik, bir boşluk, belki de bir çaresizlik var. Bir kısır döngü.

Kıbrıs sorununa, BM Genel Sekreteri’nin Kişisel Temsilcisi Holguin Cuellar’ın dediği şekilde “Kıbrıs konusuna” dönebilsek belki umudumuz yeşerecek, belki neşelenecek, belki yaşam sevincimiz artacak ama aksi durumda, yani şimdiki durumda çürümüş bir sistemde eriyen TL’yle, sahte reçete, sahte diploma, sahte siyasetçilerle uğraşmaya devam edeceğiz ne yazık ki!..          

Bu yazı toplam 1379 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar