Cus Bayada’yı Anmak
Öleli yılı geçmiş. Biliyorum, bilmezden geliyorum..Yıllarca hafta sonlarını birlikte geçirdiğimiz Aynapa’daki evlerine ölümünden sonra gidemedim.EşiKleopatra da zorunlu olmadıkça uğramıyor. Çok emek verdikleri tepeye konmuş Mağusa denizine bakan şahane mimari ve konuma sahip yazlık evlerinin Cus öldükten sonra anlamı kalmadığını söylüyor..
Onun kesin ölme olasılığını, her yıl yaz aylarında iki toplumdan davet edilen insanların buluştuğu 1974 sonrası kurulmasına öncülük ettiği Yeni Kıbrıs Derneği’nin 2015 yılı yemekli buluşmasında anladık. 10 yıldır prostat kanseri teşhisivardı ama iyi görünüyordu. İlk kötüleşme belirtileri bacak ve kasıklarda yürütmez hale gelen ağrılarla başladı. Kanser hastalarında ağrılardan hoşlanmam. Sona yaklaşma habercisidir.
O “son yemek” için Ayanapa’daki evlerine gittiğimizde, ailenin bireyleri, belli etmese de derin bir hüzün içindeydi. “What happened?” soruma Kleopatra; “Bu geceyi mahvetmek istemiyorum bittikten sonra anlatırım” demişti. Cus ise davetlileri veda edercesine vakur bir eda ile onları izliyordu. Kızları Tonya’nın gözleri, ağlamış gibiydi, kah misafir ağırlıyor kah sıkça kayboluyordu. Dayanamayıp Tonya’nın ağlamak için saklandığı tuvalete girdim. Hıçkırarak “Babamın kanseri metastas yapmış dün öğrendik” dedi. Yıllarca müzik ve güzel sohbetlerin yer aldığı gece, belli etmemek için uğraşılsa da yerini buruk bir havaya bırakmıştı. Ertesi gün arabasını sürerek Lefkoşa’ya geldi, bazan evinde, bazansa hastahanede yattığı oldu.Onu ziyaret edebilecekler arasında yer alsak da, 5-10 dakika sonra salona geçmemiz gerektiğini anlıyorduk. “Gidin de gelirim” dese de hiç gelemedi.
Kuralları ve değerleri olan insandı. Evinde her şeyin tertipli ve yerli yerinde olmasını isterdi. Mutfak dolaplarında, buzdolabında yiyecek içeceklerin yerleri vardı ve oraya konmalıydı. İlk gidşimde kahve yapmış, içildikten sonra fincanları sonra yıkamak üzere mutfak bankosuna koymuştum. Sonra baktım ki Cus onları yıkayıp kurulamış, yerlerine koymuştu bile. Kısa zamanda kurallarını öğrenince memnun olmuştu. Işıkları açma kapama, klimanın saklı olduğu yeri bulup çalıştırma zordu! Köpeği Noma’yı çok sever, ölüm yaşına yaklaşmasına üzülürdü. Çocukken köpek ısırma hikayemden ondan uzak durmaya çalıştım ama o evde imkansızdı!
Bahçesinden, pek turist çekmeyen ülkelere seyahat etmekten, klasik müzik konserlerine gitmekten zevk alırdı. Hristofyas’ın çözüm bulacağına o kadar inanmıştı ki, olmayınca denize girmekten vazgeçti. Mağuslı göçmen olmanın acısını hissederdi. Aynapa’ya ev inşa etmesi belki de ondandır. Az ve öz konuşur, çiçeklerinden koparmaya asla izin vermez, masalarından kalabalık misafir grupları eksik olmazdı. Bizi yüzlerce Rum arkadaşlarıyla tanıştırdılar. Baf, Trodos, Limasol ve Pomo burnuna sık sık giderdik. Ölümünden önce Kleopatra’ya vasiyeti şu oldu: “Her zaman masanda Kıbrıslı Türkler de olsun!” Vasiyeti yerine getiriliyor.
Aylardır o ölmemiş gibi davransam da, 12 Mayıs’ta Ortaçağ’dan kalan, Gotik mimari taşıyan Lüzinyan sarayında, Kastelliotissa’da (Baf kapısı) anma törenine sanki bir konsere beraber gidermeşçesine gittim. Program, onun zevkine uygun sevebileceği gibi hazırlanmıştı. Yeni Kıbrıs derneğinden arkadaşları konuştu, Türk ve Rum katılımcılar salonu doldurmuştu.
Kıbrıs Oda Orkestrasını oluşturan Türk ve Rum müzisyenler Albinoni, Bach, Elgar’dan parçalar seçmişti. Sonunda da N.Vichas’ın Cyriot Suite’i yer aldı.
Her şey onun sevdiği, istediği gibi oldu..Yaşasaydı, böyle bir anma programını beğeneceğinden eminim..Hatırasına ve ruhuna hediye edildi.