Çuvallayan öncül sektörler!
Zamanında Portekiz’e gitmiştim…
Tatile…
İngiltere’de yaşadığım zamanlardı ve senede en az iki kez Avrupa’da, Kıbrıs’ta, Türkiye’de 15’er gün tatil yapacak durumumuz vardı!
Şimdi mi?
Hikaye!
-*-*-
Neyse, Portekiz’de tatil bölgesi Algarve’da yer alan Faro Havaalanı’na inmiştim…
Yürü yürü bitmez!
Büyük bir havaalanıydı…
En çok dikkatimi çeken, her köşede pırıl pırıl giyinmiş, çok güler yüzlü görevlilerin olmasıydı…
Hatta ilk başta, o kadar çok kadın görevli bana gülümsemişti ki, “ne yakışıklıyım be gavollem” havasına girmedim dersem yalan olur!
-*-*-
Oysa, o görevliler, görevlerini yapıyordu!
Aldıkları maaştan mutluydular herhalde ya da işlerinin kurallarından biri bu olmalıydı…
Gerçekten inanılmaz güler yüzlü insanlardı…
Belki de ülkelerini çok seviyorlardı!
-*-*-
Şimdi ani ve seri bir şekilde KKTC’ye gelelim!
“Ülkesini sevmek, gönülden bağlı olmak” konusu en başta olmak üzere; bu ülkede aldığı maaştan dolayı “mutlu” olan bir çalışana rastlamak çok zordur…
Haliyle, özellikle “hizmet sektörü” içerisinde, gülmeyi “zul” sayan önemli bir kesim söz konusudur…
“Ben öyle değilim” diyenler elbette çıkacaktır ancak öncül sektörü turizm olan KKTC’de, turizm emekçilerinin tamamına yakını yabancı ülkelerden gelmektedir; ya kaçaktır ya da maaş açısından mutsuzdur ama hepsinden önemlisi, bu ülkeye “canım memleketim” diyerek sarılmamaktadır…
Ve turizm daha başlamadan, çuvallamaktadır…
-*-*-
Turizmle birlikte dilerseniz bir de üniversite sektörüne bakalım!
Bu sektör ciddi anlamda “insan kaçakçılığı” sabıkalısıdır…
Evet, eğri oturacak – doğru konuşacaksınız ama ne acıdır, kurunun yanında yaşların da yandığı bir sektör söz konusudur…
-*-*-
Ayrıca, ülkeyi yöneten Ersin Tatar örneğinde görebileceğiniz gibi “zavallı” siyasetçiler sayesinde de üniversitelerin devletle yakınlığı olanlarında “siyaset” yapılmaktadır.
Siyaset yapılması demek, üniversitenin akademik Dünya’da itibarının çizilmiş olmasıdır…
Ayrıca siyasetle yönetilen üniversitelerimizin en büyüğü de sürekli iflas etmekte, parası da vergi mükellefine ödettirilmektedir…
-*-*-
Kısacası, öncül sektörlerimiz, hangi açıdan alırsanız alın, ihmal edilmiştir, çöküktür veya en iyi ihtimalle “kalite açısından sıkıntılı”dır!
Yani aslında ikisi de “öncül” değil, daha çok hikayedir!
-*-*-
Düşünün, Dünya’da belki de bu küçüklükte bir coğrafyaya, bu büyüklükte bir tarih kalıntısı serpiştirilmiş değildir…
Ve düşünün, belki de Dünya’nın en güzel sahilleri bizdedir…
Ve yılın 10 ayı güneş söz konusudur…
Sahiller ya kirlenmiştir ya da otellerin ya da özel şahıslarla askerlerin işgalindedir; tarihi eserler ihmalin zirvesindedir; kumarhaneler olmasa, otellerin tüm 5 yıldızlıları kapanacaktır!
-*-*-
Turizm Bakanı mı?
Başbakan mı?
Ülke yöneticileri mi?
Öyle bir haldeyiz ki; ya Türkiye’den birkaç dilbandi hırsızın yönettiği kişiler haline gelmişlerdir…
Ya rüşvetle isimleri anılmaktadır…
Kısacası, mevcut Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kabinesi, yanlarına Allah’ı da alıp gelseler ve “bu ülke için çalışıyoruz” deseler, vallahi Allah’a bile sözümü söylerim!
-*-*-
Sadece turizm ve üniversitelerden söz ettim…
Peki ormanlar?
Dün Meclis’te bu konu konuşuldu, durumumuz içler acısıdır…
Bu ülkede ormanlar, gerek zararlı böcekler, gerekse içinde olduğumuz yangın sezonunda, Allah’a emanettir!
-*-*-
Yollar?
Hastaneler?
İlk ve orta dereceli okullar?
Zamlar?
Hayat pahalılığı?
Hiçbirine çözüm önerilmemektedir…
-*-*-
Rum tarafı ile kıyaslamayalım diyorum ama orada maliye bakanı, vatandaş bazı ürünleri daha rahat alabilsin diye KDV indirimini planlamaktayken, bizde tüm kabine ve maliye bakanı, Emrullah Turanlı’nın vergi borcunu affetmekle ilgilenmektedir!
-*-*-
Ve bunun takibini, Türkiye’nin buraya görevlendirdiği bir ya da iki dilbandi yapmaktadır!
Sonra da bunları yazdık diye bize hain denmektedir!
Yürüyün be o yanı!
Hırsızlar, komisyoncular, rüşvetçiler sizi!
Doğruları söyleyebilmek!
Son günlerde Türkiye’de binlerce kişi ya da kurum, sokak röportajları yapıyor…
Bayılıyorum…
Bunlardan birinde yani bir sokak röportajında AKP‘li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini söyleyen ve nedenini de “Önceden doktorlar bizi azarlıyordu, şimdi biz doktoru beğenmeyip dövüyoruz” şeklinde izah eden kadına resmen bayıldım!
Son günlerde bu kadının düşüncesine karşı, en doğru hatta adrese teslim en gerekli açıklamayı Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (Tıp-İş) Başkanı Dr. Şükrü Onbaşı yaptı…
-*-*-
Ne dedi sevgili doktorumuz?
“… Unutulmamalıdır ki; sağlık çalışanlarının kendilerini güvende hissettikleri bir ortamda hasta hakları da en iyi şekilde korunacaktır.”
“Ülkemizdeki hiçbir paydaş ile istişare etmeden Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile sağlıkta iş birliği protokolü imzalayan Sağlık Bakanlığımıza soruyoruz!”
“Sağlıkta şiddeti adeta teşvik eden, ‘Doktorun kapısına tekmeyi vurup gireceksin’ diye halkı şiddete yönlendiren, kendi ülkesinin hekimleri için ‘giderlerse gitsinler’ diyerek ülkesinin sağlık sistemini baltalayan bu siyasi zihniyetle imzaladığınız protokolden ülkemize ne gibi yarar sağlamayı düşünüyorsunuz?”
-*-*-
Anavatan Türkiye her alanda yanımızdadır ha!
Alın size Anavatan!
Doktorlarına “giderseniz gidin ulan” diyen bir anavatan!
“Doktorun kapısına tekmeyi vuracaksın” diyen bir anavatan!
“İstersek onları dövüyoruz” diyen bir anavatan!
-*-*-
Bu ülkede muhalefetinden iktidarına, aklı çalışan, demokrasiye, insan haklarına ve adalete inanıp güvenen herkes elbette senin gibi düşünüyor…
Ama bazen sadece düşünmek yetmiyor!
Teşekkürler sevgili doktor…
Doğruları söylediğin, söyleyebildiğin için…
Türkiye‘de Millet İttifakı‘nın Cumhurbaşkanı adayı ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun dış politika başdanışmanı ve Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, şunları söyledi: “… Kıbrıs’a gelince, çözümün adadaki iki toplum tarafından bulunması gerekiyor. Bizim tavrımız, Ankara’nın Kıbrıslıtürklerin içişlerine, Atina’nın da Kıbrıslırumların içişlerine karışmaması gerektiğidir”… Bu ne demektir? Bu demektir ki, 15 Mayıs akşam üzerine doğru, Ersin Tatar ya tükürdüğünü yalayıp Kemal Kılıçdaroğlu’na tebrik mesajı gönderecek ve Hristodulidis ile masaya oturacak… Ya da hade barra! Ersin evine, futbol senin neyine!