Daha bir yorgun ve umarsız...
Gencecik insanlar ölüyor, kanser denen beladan...
Oysa elektrik santrali zehir köpürmeye, nice binanın çatısından asbes dökülmeye, güya sinekleri öldürecekler diye araçlardan ciğerlerimize zehir püskürmeye, bir ayda balon gibi şişen bulliler soframıza ge
Gencecik insanlar ölüyor, kanser denen beladan...
Oysa elektrik santrali zehir köpürmeye, nice binanın çatısından asbes dökülmeye, güya sinekleri öldürecekler diye araçlardan ciğerlerimize zehir püskürmeye, bir ayda balon gibi şişen bulliler soframıza gelmeye ve dudaklarımızda sigaraların biri sönüp biri yanmaya devam ediyor.
Ne düzenli ve kararlı bir denetim var tarımsal ilaca karşı, ne de insan vücudunun en önemli direnci “moral” gücü...
Trafikteki “çıldırma” hallerimize minik bebeklerin ölüm haberleri ekleniyor ve gencecik bedenlerin cenazeleri arasında geçiyor gündem...
Ve yeni yeni çığlıklar buluşuyor yaşamla, ilk doğum sancılarının ardından.
Yeni doğmuş bebeğinin telaşıyla günü gecesine karışanlar ve tarifi imkansız kederlerle tanışanlar, aynı günü yaşıyor, aynı geceyi...
***
Yeni kuşaklar, çok da dert etmiyorlar, “toplumsal meseleleri.”
Tıpkı bizlerin, geçmiş kuşaklar kadar “ölümüne” dövünmediğimiz gibi.
Belki de haklılar...
Belki de bu anlamsız ömür, günlük keyiflerin peşinde koşmak, çağın eğlencelerine dalmaktan ibaret...
Herkes kendi öyküsünü yaşıyor ve çok az insana nasip oluyor, “dünyanın kaderini” değiştirme gücü...
Dünyanın değilse de, bu küçücük adanın yarınını değiştirme sihrini, birkaç dakikalığına verse bize keşke birileri...
Kim istemezdi ki, aynı anda bir gülümseme kondurmak, yüz binlerin dudağına...
Acısız... Kedersiz... “Öteki”siz...
Ve yalansız bir ada bırakmak yarınlara...
***
Daha bir “yorgunuz”...
Daha bir umursuz...
Ve daha bir “umutsuz” elbette...
Her yeni bebek, biraz daha “kirlenmiş” adaya açarken gözlerini, her “genç” ölüm, doyamıyor, bu cennet yurdun değerlerine...
“Yılmadık, yılmayacağız” dedikçe.
Daha bir az çıkıyor sesimiz...
Hissetsek de bu durumu, itiraf edemiyoruz, kendimize...
‘Bıçaklı’ dava
“Giresun’da bıçak taşımak normal” demiş, zanlı.
Eski kız arkadaşının erkek arkadaşını bıçakla tehdit etmiş diye, mahkemeye çıkarmışlar!..
Mahkeme heyeti de demiş ki, “Giresun da bıçak taşımak normal sayılabilir ancak Kıbrıs’ta yasal değil...”
Yargıç böyle demiş demesine de, kendisi de inanıyor mu acaba, Kıbrıs’ın Kıbrıs’a benzediğini!..
Geliniz, sadece birkaç hafta geriye saralım hafızamızı...
Gazete manşetlerindeki o “korkunç” fotoğrafları anımsayalım...
Öğrenci kavgalarını...
Bırakınız bıçağı, o kocaman “pala”lardan taşıyanların bir tekini dahi getirdiler mi huzurlarınıza sayın yargıç...
Eğer “bıçak” yasaksa...
“Bıçak, satır, pala” ne ?
***
Gün gele, “Giresun usulü”ne de alışırız, zamanla...
Neye alışmadık ki !...
Sayenizde
Başbakan, tam sayfa ilanlarla kutladı, bayramı...
Sağlık diledi...
Mutluluk diledi...
“Huzur” diledi...
Kalmadı efendim kalmadı!..
En fazla da, sayenizce...
Bundan iyisi !
- Bu ay maaşlar (sanırım) ÖDENECEK!..
- Çeşmeyi açınca (sanırım) SULAR AKACAK!..
- Bakanlar Kurulu her hafta YAPILACAK!..
- Okullarda DERS olacak!..
- Hastanelerde (sanırım) İLAÇ BULUNACAK!..
- Limanlara gemiler YANAŞACAK!..
- Bu ay OTUZ GÜN çekecek!..
- 13. maaşlar HAKTIR, VERİLECEK...
***
Bundan iyisi ŞAM’da KAYISI !!!