Daha çok – daha sağlam okul veya hastane yerine saray yapmak!
Türkiye’de depremde ölenlerin sayısı “resmi rakamlarla” 40 bini geçti…
Resmi olmayan kaynaklar, bu rakamın çok daha büyük olduğundan emin…
-*-*-
Deprem çok güçlüydü…
Çok etkiliydi…
Ama fotoğraflardan anlayabildiğimiz ve bazı uzmanların anlattıklarını dinlediğimiz zaman, “sağlam yapılar”, “sağlam olmayanlara” göre daha fazla ayakta kaldı…
Mesela ilk uzman raporlarına göre, 35 evladımızın yaşamını yitirdiği Adıyaman'daki otel, kesinlikle “kumdan” inşa edilmişti…
-*-*-
Evet, insanlar uykuda yakalandı, bu yüzden “rakam” daha da arttı ama ortada bir de göz ardı etmememiz gereken “yoksulluk” söz konusu…
-*-*-
Ve tabii ki “devletin acizliği” ya da “ihmali”…
-*-*-
Devlet, saraylar yapıp itibar kazanmak ya da gösteriş yapmak yerine, “önce insan” demiş olsaydı…
Bu cümle bitmez…
-*-*-
Şimdiiiiii…
Eğer yoksulluğun önüne geçilmez, kayırmacılık – evsizlik ve işsizlikle birlikte deprem bölgesinde yaşamı çok kısa sürede iyileştirmezse; neredeyse “Yunanistan” kadar insan, ya yurt içi ya da yurt dışı göçe başlayacak!
-*-*-
Göç, bir kurtuluş mu?
-*-*-
Alın size bir “kurtuluş” haberi!
“… Türkiye'den Bulgaristan'a gelen bir tırın içinde 18 sığınmacı ölü olarak bulundu. Olay üzerine Bulgar polisi, insan kaçakçılığı şebekesinin lideri olduğu tahmin edilen kişi de dahil olmak üzere yedi kişiyi gözaltına aldı.”
“Göçmen taşıyan tır, cuma günü Başkent Sofya'ya 20 kilometre mesafedeki bir köyde bölge sakinleri tarafından fark edilmişti. Tırdan çıkartılan 52 düzensiz göçmenden 34'ü hastanede tedavi altına alındı. Ölenlerin hepsinin Afganistan vatandaşı olduğu öğrenildi.”
“İlk bulgular ölenlerin kötü izole edilmiş egzoz gazını soldukları için, karbonmonoksit zehirlenmesinden hayatlarını kaybettiğine işaret ediyor. Bulgar televizyonu Nova'ya açıklama yapan acil tıp uzmanı Spas Spaskov, tırdakilerin çok az oksijen alabildiklerini ve sıvı kaybı (dehidrasyon) yaşadıklarını söyledi…”
-*-*-
İyi yönetilen ülkelerin vatandaşları göç etmez.
Tıpkı, iyi yönetilen ülkelerin insanlarının, 9.8’lik depremde bile ölmediği gibi!
Göç sırasında zehirlenerek ya da donarak veya susuzluktan ölmek de, depremden ölümler de, bazılarının çok inandığı gibi “kader” değildir…
-*-*-
“Dini inanç” iddiasıyla yönetilen ülkelerde ilk ölenler mi?
Bakınız; Afganistan!
Yoksullar!
-*-*-
Ve bir “ölüm kadar kötü” bir açıklama okudum; “… yalandır, olamaz, Anadolu halkları buna izin vermez” dedim…
“Evlatlık aldığınız çocuklarla evlenmeniz caizdir” demiş, din kurumunun başındaki kardeş!
Bir karşı fetva vermek zorundayım; “… Bu açıklama gerçekten yapılmışsa, yapana ana avrat küfretmek, Allah’ın birinci emridir”…
Lütfen yani!
Sapıklık, ölüm acısını aştı ya hu!
-*-*-
Saptamamızı bir kez daha yazalım:
Afganları göç yollarında; Anadolu halklarını da kumdan apartmanlarda ölüme mahkum eden “kader” değildir!
Sadece “kötü yönetim”dir!
Hatta “yönetimsizliktir!”…
-*-*-
Kötü, hatta çok çok kötü yönetime son bir örnek vermek istiyorum…
Günlerdir yazıyorum, yazmaya devam edeceğim…
KKTC’de, ilk ve orta dereceli okulların büyük çoğunluğu, 1974 öncesi yapılmış olan ve “Rum’dan kalma” dediğimiz binalarda eğitim vermeye çalışmaktadır…
Bunlar arasında, değil 7.7’lik bir deprem; dört çocuğun bir araya gelip, şakalaşmak için topluca “osurmaları” halinde yıkılabilecek olanlar vardır!
Ve KKTC’yi yöneten “güruh”; okulların, hatta hastanelerin durumu buyken; şu anda özellikle deprem bölgesinden ciddi sayıda öğrenci ve yaralı bu ülkeye zorunlu olarak göç ederken; daha çok okul, daha çok hastane ya da daha sağlam okul, daha sağlam hastane yapmak yerine, inat ve ısrarla Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapmayı sürdürmektedir!
-*-*-
“Külliye” veya “Saray”…
Adına ne derseniz deyin!
O saraya girenin…
(Bu cümleyi siz bitirin)…
-*-*-
Lefkoşa’da inşaatı hala devam eden Külliye, mimar ve mühendislerimizin çizeceği yeni bir projeyle, derhal hastaneye dönüştürülmeli…
Bu külliye denen rezalet için Türkiye’nin ayırdığı iddia edilen 5,5 milyar Türk Lirası da vakit kaybetmeksizin, yani ayıptır söylemesi ama “ayakkabı kutularına sokulmadan”, depremzedelerin ihtiyaçlarına aktarılmalı…
‘Bir gece ansızın gelebilirim’ demeyin; çünkü
bir sallandık, onlar hemen yardıma geldi!
Deprem, Türk dış politikasını nasıl etkiler?
Bu soruya, bir kontra soruyla yanıt vermeye çalışayım:
“… Büyük acıya rağmen, örneğin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yardımını engellemek için çırpınan faşist KKTC Hükümeti veya özelde Dışişleri Bakanı, hala TC Dışişleri veya MHP nezdinde ‘milliyetçi kahraman abi’ muamelesi görmeye devam eder mi?”
-*-*-
“D.W. Türkçe” haber sitesinde, Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Serhat Güvenç’in değerlendirmesini okudum…
Serhat Güvenç özetle diyor ki; “… Türkiye'nin önceliği deprem sonrası ister istemez yaraları sarmak olacak… Yurtdışından gelen yardımları ele alalım… Aynı depremle birlikte fay hatlarındaki enerjinin boşalması gibi belki de yabancı düşmanlığı fay hattında da büyük bir enerji boşalması oldu. Buna enerji yüklenmesi de kısa vadede kolay olmayacağa benziyor..."
-*-*-
Güvenç hocaya göre, “… bu nedenle yabancı düşmanlığı üzerine inşa edilecek bir siyasi pozisyon bir müddet Türkiye'de geçmişe göre karşılık bulmada zorlanacak…”
-*-*-
Bazı örnekler verelim…
Nikos Anastasiadis başkanlığındaki Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti, oturdu ve 500 bin Euro maddi yardım kararı aldı…
Aynı esnada KKTC Hükümeti de “çok oturdu” ama bu oturmalar hiç işe yaramadı!
Hatta her oturmayı, tuvalete oturmak olarak algılayıp, resmen bir çok kararla ilgili olarak “içine .ıçtılar” yorumuna sebep olundu…
-*-*-
Örneğin, KKTC Hükümeti, en utanmaz, en ahlaksız inşaatı durdurup, maddi kaynağının depremzedelere aktarılması kararını dahi alamadı…
Millet açlıktan, evsizlikten, işsizlikten, ölümden yanarken; adeta saçını taramayı sürdürdü…
-*-*-
Neyse, Türkiye, son dönemdeki üç önemli “düşmanla” deprem sonrası bayağı yakınlaştı…
İsrail’den geniş bir arama kurtarma ekibi geldi… Bu ekip bir sahra hastanesi kurdu. İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen Türkiye’yi ziyaret etti…
Yakın zamana kadar ilişkilerin gergin olduğu Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias dayanışma için gelen bakanlar arasındaydı… Her iki ülkenin yardım ekipleri deprem bölgesinde öteki ülkelerden gelenlerle birlikte kahramanlık sergiledi…
-*-*-
“Bir gece ansızın gelebilirim…” yok artık…
Çünkü “bir sallandık, enkaz altında kaldık”, onlar “HEMEN” geldi…
Bilmem anlatabildim mi?