Dam üstünde saksağan
Bu makalemin,” dam üstünde saksağan gibi kalacağını” bile bile yazıyorum. Yazıma; Balkanlarda, Hırvatistan’ da geçtiğimiz haftalarda yapılan bir törene dair yazarak başlamak istiyorum. Bu basınımızda haber değeri bile bulmadı.
Katolik bir dini anlayışın hakim olduğu Hırvatistan’da,çağdaş ve yeni mimarı anlayışla yapılmış bir caminin açılışına dairdi bu tören., Bosna Hersek’ten, Hırvatistan’dan Müslüman ve Hıristiyan dini önderler yanı sıra, Boşnak, Hırvat, Sırp siyasiler yanı sıra, AB,Türkiye ve İslam ülkelerinin yetkilileri de bu törende vardı.
Doğrusu merak ettim. Bu yeni mimari düzenleme ile yapılmış camiyi. İnternet denen bu olgunun güzelliği ile onun genel ve mimari yapısını gördüm. Gerçekten çok güzel.
Bu olaydan sonra, bir başka haber yer aldı medyada. Sırbistan ve Kosova anlaştı diye. Bu da çok önemli ve heyecan vericidir. Halkların dostluğu yolunda çok önemli bir yeni adım. Merakla bekledim. Her iki ülkenin parlamentoları da bu antlaşmayı onayladı. Süreç başladı ve devam ediyor.
AB KALDIRACI
Bunları sağlayan ana kaldıraç nedir? Sorunlarına, kriz ortamına karşın, hala AB süreci. Yani, AB süreci hala, halkların barış, işbirliği ve demokratik birlik yolunda kaldıracı olma özelliğini devam ettiriyor.
Karl Marks’ın, “halkların kasaphanesi” olmaya aday bölge olarak tanımladığı Balkanlarda, tarihi tüm husumetlere karşın ve çok yakın tarihlerde yeniden hortlayan vahşi milliyetçiliğin rüzgarında., Halkların birbirini vahşice kestiği bu coğrafyada, daha her şey taze iken, AB üyelik süreci, birbirinden ayrılan, düşmanlaşan bu halkların, ilişkilerinde, ulusal darlıkların dışında, barış içinde; ileri demokratik birliktenliklerini, sağlamalarının kaldıracı olmaya devam ediyor.
Balkanlardaki bu süreçlerde, AK Parti Hükümetinin, Dış Politikasının ve politika yapımcılarının; eleştiriniz ne isterse olsun, izlediği aktif ve yapıcı politikanın, bu olumlukların gelişmesinde payı olduğunu görmemek olanaksızdır. Bu hakkı teslim etmek, zul değildir. Eleştirinizi de anlamlaştırır.
Üstelik, bugün Türkiye’de başlayan ve gelişen Kürt sorununu çözüme götürme, demokratik devinimini de bu bütünden kopartmak olanaksızdır.
BÜTÜNE BAKMAK
Yani, Balkanlar, Anadolu, Ege, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Ortadoğu’daki gelişmeleri birbirinden kopartmak olanaksızdır. AB süreci yanı sıra, çok daha geniş ve global yeni dinamikler de buna eklenmektedir. Bakacaksanız bu bütünden bakacaksınız.
Çünkü, enerji kaynakları ve onların nakli, yol ve araçları dünya siyasetine yön veren önemli bir meseledir. Avrupa’nın, Rusya doğal gazı ve Petrolüne çok önemli bağımlılığını dengelemek, bu güçler ve dinamikler açısından önemlidir.
Global rekabet ve gelişmeler bunu gerekli kılıyor. Hele İran ve Irak’ın güneyindeki gelişmeler. İran’a dönük petrol ambargosu, bu önemli petrol arz merkezinin giderek devreden çıkacak olması. Basra Körfezi gibi önemli petrol yolunun, bu siyasi gelişmelerle riskli olması. O zaman, enerji güvenliği temelinde, Rusya bağımlılığı ve İran, Irak’ın güneyi ve Basra Körfezindeki bu yeni durum, Avrupa için yumurtaları, tek sepette tutmanın riskini artırıyor.
Çünkü, soğuk savaş bitti, ama dünyada global ekonomideki rekabet ve dünya üzerinde etkin olma arzusu bitmedi. Bu farklı yollar ve metotlarla sürüyor. İşte bu süreçte, Kafkas, Kuzey Irak ve Ortadoğu petrol ve gazının dünya ve Avrupa pazarlarına ulaşımı, gelişen teknoloji ile de daha farklı girişi de sağlanmalıdır.
İşte bu nedenle, Kafkas , Kuzey Irak, Irak ve Ortadoğu petrollerinin, gazlarının, Avrupa’ya ulaşımı için yeni yollara ihtiyaç vardır. Bunların sağlıklı ulaşımı içinde, Anadolu, Balkanlar, Doğu Akdeniz, Ege de öncelikle barış ve istikrarın sağlanması gerekir.
Balkanlardaki bu yeni devinim, Kürt sorununun çözümü , Türkiye, İsrail yakınlaşması, hep bu ana noktaya bağlıdır. Balkanlardaki gelişmelerden de soyutlanamaz.
Peki, bir demokrat, barışsever ve solcu, bunun gerisinde, bu var diye buna karşı mı çıkacak? Bunun için Türkiye’deki Kürt sorunun çözüm sürecine, iş başında AK Parti var diye, buna ulusal reflekslerle, kuşkularla mı yaklaşacak? Ya da Balkanlardaki ve bölgedeki bu gelişmeye, emperyalizmin oyunu diye şaşı mı bakacak?
Doğu Sorunu kitabında Karl Marks; Alman, Fransız, İngiliz ve Rus emperyal güçlerinin, militer ve yayılmacılık niyetleri doğrultusundaki arzu ve girişimlerine bakarak; Balkanlarda yaptıklarını değerlendirip, bunların, bu coğrafyayı; “halkların kasaphanesine” döndüreceğini öngördü. Bunu ifade etti..
Bunu, ise ayni zamanda, Avrupa’nın demokratik devrimci gelişmesi içinde değerlendirdi. Balkanları, emperyal niyetlerle; milliyetçiliği kalkan yaparak, büyük güçlerin paylaşma niyetlerinin yol açacağı milliyetçi dalganın, hem Balkanlarda, hem de Avrupa’da, militarizmin ve milliyetçiliğin, halkların, işçi ve emekçi sınıfların devrimci dayanışma ve deviniminin öne geçeceği uyarısını yapıyordu.
Bu nedenle de tüm demokrat ve devrimcilere, bunu engellemenin yolunun, İstanbul’daki Sultanın varlığının devamını sağlamak ve Osmanlıyı Avrupa’dan uzaklaştırmak niyetlerine karşı olmak gerektiğini yazıyordu: Ne, K.Marks’ta Padişahçı mı idi? AK Parti düşmanlığı ile bakanlara yazdım.
Bu yeni süreci okurken bunu da unutmayacağız. Şimdi yukarıda yazdığım bu gelişmeler yaşanırken, NATO Genel Sekreteri, Kıbrıs’ta Çözümün gerekli olduğunu ifade etti. Bunu bu bütünden kopartarak ele alabilir miyiz?
Şimdi, NATO Genel Sekreterinin bu ifadesini ise biz, yalnızca Sarayönü ve Elefteriya meydanlarından bakarak mı göreceğiz? Bunu da, kendi dar milliyetçi reflekslerimizle, çok ulusal, ya da kısır sol bakışlarımızla mı değerlendireceğiz?
NATO Genel Sekreteri çözüm dedi diye, şimdi Federal çözüme de mi kuşku ile bakacağız? Bu kuşkumuzu da ya ulusal, ya da sol ifadelerle de süsleyerek, tepkisel mi davranacağız?
İsrail’in de maalesef, güneydeki kısır bakış açısı nedeni ve Türkiye’ye karşı, yeni müttefik arayışı kapsamında, Kıbrıs’ın petrol ve gazına da karıştırıldığı ve bunun da, Savunma işbirliği antlaşması ile geliştirildiği gerçeğin, yaşıyoruz. Bunu göz adı etmek mümkün değildir.,Bunları göz önünde tutarak; Kıbrıs sorununun Federal temelde çözümü yönünde, ne NATO’ya, ne AB’ ye, ne ABD’ye, ne BM’ye ve ne Türkiye ile Yunanistan’a inisiyatifi, tek başına bırakmadan; ama, onlarında etken olduğunu bilerek; Federal Çözüm yönünde öncelikle biz kafamızı yoracak mıyız?
İki tarafın demokrat, sol, liberal ve aklı başındaki emek ve sermaye güçleri, kafa kafaya verip, karşılıklı tavizlerle, eskinin kısırlığından çıkıp, üstünlük ve ayrılma mantıklarından uzak, yeni çözüm alternatifi üretecek miyiz?
ÜSTÜNLÜK VE AYRILIK DİLİ ÇOK ETKEN
Bakın, güneyde ve kuzeydeki dile bakın. Petrol üzerinden yapılan açıklamalardaki dilde, güneyde hakimiyetten, Kuzeyde ise bölüşmekten söz ediliyor.
Yani dilde, dahi hala Egemenlik ve Bölüşme. Yani hakimiyetçi ve ayrılıkçı niyetlerin beslediği dil. Fark etmeden, kebapçı dükkanının kokusu üstümüzde. Gömleği yıkamak, ya da parfüm sıkmak çabası dahi yok. Hakimiyet ve Bölüşmek. Vay ki ne vay. Hani ortak yurt, ortak çıkar, Kıbrıs’ın birliği ve bunun görüşü ve yeni dili ? Nerede? Yok .
Eğer, bunu farklı olarak, bu gelişmeler içinde öne almazsanız ve hala içte UBP’ de ne oluyor, gençler yaşlılar diye diye şahsileştirilmiş olayları konuşmayı siyaset yapmak zan ederseniz; “siz, biz” demeden tüm Kıbrıslılar, yeni bir şeyi kendilerinin çok az katkısı ile önünde bulacaktır.
İşte böyle bir gelişmenin yaşandığı bu geniş coğrafyada, eğer hala bazıları, güneyde, Türkiye düşmanlığı ile Türkiye’nin AB sürecini ve hele Enerji alt başlığını durdurabileceğini ve bunun şantajı ile bir yere varacağını zan ediyorsa yanılır.
Eğer, Kuzeyde bu gelişmelere bakarak, zaten Türkiye ve ABD bu işin içindedir ve onlar pişirip kurtaracak diye meseleye bakarsa, çok yanılır.
Evet, yazım dam üstünde saksağan oldu. Çünkü UBP’ deki gelişmeler, yaşlılar, gençler ve şahsileştirilmiş meselelere dair yazmadım. Büyük işlerle kafalar meşgulken, ben küçük işlerle ilgili yazdım. Büyük işlerle uğraşanlara saygılar….