DANS EDEN ADA
Ikaria adasında bir sabah sessizliğinde yazıyorum bu yazıyı. Uzaktan gelen horoz sesi, cırcırböceklerinin şarkısı hariç. Uzun kapanmalardan sonra tadına daha çok varılan bir yaz sanki bu. Neleri yitirdiğimizin farkına varırken hayatın keyifli yanlarının sunduğu nimetleri de yeni baştan onaylıyoruz.
Tam on yıl önce bu günlerde ilk kez gelmişim İkaria adasına. Sosyal Medya anımsattı. Esas planımız geçen yıldı sevgili arkadaşım Barış Celiloğlu ile. Pandemi nedeniyle Türkiye üzerinden gelecek feribotların çalışmaması, Atina üzerinden gideriz deyince de orada çıkan yangın geciktirdi bu kavuşmayı.
İkaria’da arkadaşım Mihalis’in harika bir dil okulu var. Babadan kalan bir arazi üstünde kurmuş bu adanın en güzel manzaralarından birine sahip tepe üstündeki harika mekânı. Dünyanın dört bucağından Yunanca öğrenmek için gelenler bir yandan da başka aktivitelere katılıp tatil yapıyorlar.
İkaria’nın adını İkarus efsanesinden aldığı söyleniyor. Hani mumdan kanatlarla hapisten uçarak kaçan ama babasının uyarısına rağmen güneşe doğru uçtuğu için kanatları eriyip denize düşen İkarus. Buraya geldiğimizde bize İkarus diye tanıştırılan John adlı Amerikalı öğrenci hakkında böyle bir espri dolanıyormuş adada. Motosikleti ile küçük bir kaza yapıp adanın sarp yollarının birinden aşağıya doğru kayan John’a köylüler hemen kol kanat germişler. Hastaneye yetiştirip pansumanın ardından karnını doyurup şefkat göstermiş, neşelendirmeye çalışmışlar. “İkarus gibi uçmaya mı çalıştın yoksa?” demişler.
Adanın dost atmosferinin ruhlara sinmesinden midir bilemem dil okulunda çok tatlı insanlar çıktı hep karşımıza. Kiraladığı araba ile bizi panayırdan panayıra dolaştıran genç İspanyol öğrenci Raffa, her türlü nazımızı çekip bizi oradan oraya taşıyan dil merkezinin şoförü Nataşa, güzel enerjisi ile herkese iyi gelen Karen.
İkaria tarih boyunca özel bir yer olmuş hep. Halk kendini korsanlardan korumak için limanları yok etmiş, güvenlik için tepelere yerleşmiş, gözlem kuleleri kurmuş ve özel yöntemler geliştirmiş. Bir ara Yunan adalarının en yoksulu diye geçmiş tarihe. Bugün dahi İkaria’da gelir dağılımında bir eşitlik var. Evlere bakınca bile görülüyor bu. Çok yoksul ve zengin yok. Adanın hep sol partilere oy vermesinin ve Kızıl Kaya diye bilinmesinin en önemli nedenlerinden biri cunta döneminde 13.000 komünistin buraya sürgün edilmiş olması. Bular arasında en ünlüsü ise Theodorakis. Ama adanın dayanışmacı tarihi çok daha eskilere dayanıyor. Osmanlı döneminde kendini elleri birleştirip bir taht oluşturarak kendini orada taşıtmak isteyen vergi toplayıcısını Kato Katsavadi bölgesinde bir uçurumdan aşağıya atmışlar. Daha sonra Osmanlı otoriteleri bunu yapanın kim olduğunu sorduğunda, halk kimseyi ele vermemiş ve “hepimiz birlikte yaptık” demişler. Bu birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için anlayışı onları kurtarmış. Otoriteler bu birlik ruhundan, bu haysiyet öfkesinden ürküp çok hafif bir ceza ile geçiştirmişler.
Geçen gece tavernada da adadaki özel dayanışma ruhunun hala devam ettiğinin işaretleri vardı sanki. Bir ütopya adası görüntüsü adeta. Psikolojik sorunları olduğu belli olan bir yaşlıca kadın vardı tavernada. Her masaya oturuyor, oralarda ağırlanıyor, her dansın içine dalıyordu. Bir genç çember dansında hoşlandığı kızın yanına gidiyor mesela, hemen koşup ikisinin arasına dalıveriyor. Kimse sesini çıkarmıyor. Kadına şefkatle davranılıyor. Gençler arasında dans edip durdu gece boyunca. Küçük tavernadan sokağa taşan çember dansında yolda önü kesilen arabalar sessizce bekliyor, korna filan çalmıyorlar. Dansçılar iki yana çekilip yolu açıyor ve dans devam ediyor sonra. Ada panayırlarında en büyük çember danslarını yapmakla ünlü. Bir diğer ünü ise dünyanın en sağlıklı ve uzun yaşayan insanlarına sahip olması.” Aman, sakın yazma bunları. Şimdi herkes oraya akın edip bu adayı da bozar” diyor arkadaşım. Neyse ki öyle çok fazla okurum yok. Bir de denizleri epey dalgalı sırf tatil için gitmek isteyenler varsa.
Orhan Pamuk Veba Geceleri’ni yazmadan İkaria hakkında okumuştur mutlaka. İkaria da romandaki gibi Osmanlı’dan kopuş döneminde bağımsızlık ilan eden bir ada. Bir yıl sürmüş bu bağımsızlık. Bayrağında romandaki gibi bir gül yok tabii ki.
Ben her şeye rağmen bir bağımsızlık ruhu hissettim İkaria’da. Dünyanın geri kalanına aldırmayan kendi ruhunu inatla koruyan bir ada hissettim. Kalbimi orada bırakıp geldim.