Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

DARBE VE BİZ

A+A-

Mısır’da seçilmiş olan Cumhurbaşkanına karşı darbe yapıldı. Demokrasiye inanan insan, darbeyi alkışlamaz.Darbe ile gelenin, demokrasiyi kuracağı söylemleri de inandırıcı değildir.

Ancak, demokrasinin yerine oturmadığı yerlerde de demokrasi içinde, seçimle gelenlerinde, çoğunluk diktasına dönmeleri ve kendinden farklı olanları da ötekileştirmeleri, sonuç itibarı ile yine huzur getirmez. Ya ülkeler siyasi krizler içinde debelenir, ya iç savaşlara ya yeni darbelere, hatta işgallere kadar ulaşan sonuçlar yaşanmasına yol açar.
İşte bunların tümünü Mısır’da kısa sürede yaşadık.
Önceleri Arap Baharı denen kitle hareketleri ile başlayan süreç, yılların diktatörü Hüsnü Mübarek’i sarstı. O günlerde Tahrir Meydanını dolduran yüz binlerce insan, ortak bir talebi dile getiriyordu. Demokrasi, özgürlük ve kaynakların adil dağılımı.
Her eğilimden Mısırlı, bu temel talepler etrafında toplanmıştı. Ancak beklenen olmadı.
Mısır ordusu göstericilere karşı şiddet uygulamadı. Ordu, Hüsnü Mübarek’in iktidarının korunması için halkın üstüne yürümedi.
Aksine Hüsnü Mübarek rejiminin, polislerine, sivil muhafızlarına karşı, halkın direnişinin yanında yer aldı.Polis şiddetine karşı çıkan insanların yanında durdu. Mısır ordusu herkesin sempatisini aldı.
Savunma Bakanı Tantavi sempati topladı. Sonuçta Hüsnü Mübarek gitti. O günlerde yazdığım yazılarda buna dikkat çekmiştim. Ordunun arkasına saklanmanın yararlı sonuçlar getirmeyeceğini işaret etmiştim. Bazı aklı evveller de beni Mübarekçi saymıştı.
Çünkü demokrasinin darbelerle geleceğine hiç inanmadım. Bugün da Mursi’yi deviren darbeye  bakışım bu temeldedir. Arkasından çeşitli siyasi gelişmeler yaşandı. Anayasa sonuçlanmadan seçimlere gidildi. Bu kez Müslüman Kardeşler siyasi akımı seçimleri kazandı.
Mursi Cumhurbaşkanı oldu. Kısa bir süre sonra Tantavi görevden alındı. Mursi, şimdi darbeyi yapan General Sisi’yi atadı. Anayasa çalışmaları başladı. Ama seçimle gelen Mursi, bu kez, Anayasa’yı, genel demokratik değerler bağlamının ötesinde, kendi siyasi, düşünsel ve inanç sistemi bağlamında çoğunlukta olmanın kendine verdiği üstünlüğe dayalı olarak çıkartmaya çalıştı.
Referanduma gitti. Tüm eleştirileri göz ardı etti. Anayasa’ya karşı yapılan eleştirileri muhalafeti göz ardı etti. Hatta Anayasa karşı yapılan kitle hareketlerinin üstüne, askerle, ordu ile gitti.
Bu eleştirileri iktidarda olmanın rahatlığı içinde, bu kez, bugün kendisine darbe yapan orduya dayanarak görmezden gelmeye çalıştı.
Düşünün ki Anayasa referandumuna katılım %30 oldu. Bu yüzde otuzun içinden aldığı %65 oyla, Anayasayı yürülüğe koydu.
İşte bu kez Hüsnü Mübarek’in devrilmesinde etken olan ve iş başına bu yüzden gelen Mursi,  hazırladığı ve dayattığı Anayasaya karşı çıkan ve Hüsnü Mübarek’in devrilmesinde etken olan en geniş kitlerin önüne, o zaman; “ordu millet el ele” sloganı ile çıktı.
İşte bu kez bizzat Mursi, bu kez darbenin hedefi oldu. En acısı da tahriri meydanını özgürlük diye dolduran milyonlarca insan, bu kez de darbeyi, havai fişek atarak kutladı. Yazık ki ne yazık..
1960 ‘ta Menderes iktidarına karşı darbe yapılmasını ve 12 Mart 1971 darbesine gidilmesinde de kullanılan “ordu millet el ele “ sloganı, Mısırda kullanıldı. Bunu da Anayasa referandumunda Mursi yaptı.
Yine biliyoruz ki Türkiye’de bu darbelerle devrilenleri kınayıp, gelenleri alkışlayanlar, daha sonra el aman çekti darbelerden. 12 Eylül askeri darbesi de böyle olmuştu. “İyi oldu” diyenler hala bu darbenin getirdiklerinden kurtulmanın çabasını göstermektedirler.
İşte bu bağlamda, günümüzde bir iktidardan memnun olmayanların, siyasi ve demokratik yolları terk ederek, çareyi darbelerde aramalarının çaresizliğinin yeni bir örneğini, Mısır’da yaşıyoruz.
Ayni zamanda seçimle gelenin de “güç bende” deyip, eski statükonun benzer metot ve dayatmalarını kendinden farklı olanlara uygulaması ise, Müslüman Kardeşler örneğinde olduğu gibi, bilinmelidir ki, eskinin, başka özde değil, ayni özde, ama değişik biçimde, bu kez en geniş kitlerin desteğinde yeniden doğmasına yol açar.
İşte seçim aşamasında iken CTP-BG olarak bundan ders almamız gerekir.
UBP dayatmalarına karşı çıkan bizler, halkın, demokrasi ,özgürlük ve adalet arayışın tercümanı olarak, halktan alacağımız desteği, eğer yalnızca kendi değerlerimizi öne koyarak, başkalarının duygu inanç ve düşüncelerini dikkate almadan hareket edersek, benzeri durumlarla, farklı biçimlerde karşı karşı karşıya kalabiliriz.
Evet, demokrasi, halktan alınacak yetki ile gelişen bir sivil yönetim şeklidir. Çoğunluğun önemi vardır. Ama azınlığın hakkı, hukuku ve ister size oy versin, isterse vermesin, herkesin, devlet ve kamu olanaklarından, adil ve demokratik hukuk devleti ilkeleri temelinde eşit yurttaşlar olarak yararlanacağı bir ortamı geliştirmezseniz, o yerde, huzurun değil, ama devamlı siyasi karmaşanın yaşanmasına yol açarsınız.
Üstelik kabul edilemez darbelerin, siyasi komplolarında hedefi olursunuz. Üstelikte, yüreğiniz yana yana izlersiniz, halkın, yarın kendi cellatları olacak olanların destekçisi olmasını.
İşte bu yüzden, biz, bize yapılanın aynisini başkalarına yapmanın uygulayıcısı değil, ama aksine, bize yapanlara karşıda adil, demokratik ve hukuk devleti ilkeleri içinde, alışık olunmayanı, demokratik ve özgürlükçü olanı yaşama geçirmeliyiz.
Herkesin eşit yurttaş olduğu ilkesini yaşama geçirdikçe, barışın, mutluluğun, demokrasinin, özgürlüğün gelişeceğini bilmemiz gerekir.

Bu yazı toplam 1926 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar