“Darbeden sonra Lisi’de her eve Yunan bayrağı çekilmesi “zorunlu” hale getirilmişti...”
Kıbrıs Barış Konseyi Başkanı, çok değerli arkadaşımız Tasos Kosteas, 15 Temmuz 1974’te Lisi’de (şimdiki adı Akdoğan) yaşanmış olanlarla ilgili hatıralarını paylaştı... Tasos Kosteas’ın babası, yazıda adı geçen Kostis Kosteas ünlü bir Kıbrıs bestecisiydi ve HAS-DER’le işbirliği yapacak olan Lisi’nin ünlü folklör kulübü SYKALY’nin kurucularındandı... Kostis Kosteas’ın 1974’te Lisi’de bir berber dükkanı vardı ve bu dükkan, şimdi CTP binası olan binanın karşısındaydı... Darbe olduğu zaman 20 kadar ilerici AKEL üyesi ve Makarios taraftarı, faşist darbeci EOKA-B’ciler tarafından tutuklanarak işkence görmüşlerdi...
Tasos Kosteas, o günlerle ilgili olarak şöyle yazıyor:
“Lisi’de 15 Temmuz sabahı...
Sıradan bir gün gibiydi o gün... Okullar tatildeydi, sabah uyanmıştık, Kostis bisikletiyle berber dükkanına gitmişti – biz de köyün tarlalarına yda Miliotis’in su deposuna gidecektik Simikko ve Kiriakos’la birlikte – bu su deposu, evimizin arkasındaki bir yerdeydi Lisi’de - burası bize 2-3 kilometre uzaklıkta gibi gelirdi, oysa yalnızca 100 metre uzaklıktaydı, ancak şimdi anlıyoruz bunu...
Kostis’in dükkanından eve dönmekte olduğunu görünce, birşeylerin yanlış gittiğini anlamıştık. Annemiz açıkçası çok kaygılıydı, Kostis ise sessiz biçimde kulağını radyoya yapıştırmış dinliyordu... “Makarios öldü!” diye anons yapılınca kaygılarımız doruğa çıkmıştı... Kendimizi terasta, yeni asfalt yola bakarken bulmuştuk... (Kıbrıs Rumcası’nda “sietostrata”, demir yol demektir... Kıbrıslı köylüler, yeni asfaltlanmış yollara böyle diyorlardı... Lisililer’e göre Sierostrata (demir yol) ise, Lefkoşa-Mağusa anayoluydu)...
İşte o zaman ilk kez makineli tüfeklerle ateş edildiğini duydum... Daha sonra öğrendiğimize göre, bunlar Mağusa’dan Lisi’ye gelmiş darbecilerin açtığı ateşti... Onların ismi hala kulaklarımdadır... Diakos, Zorba, Solomis – bunlar “balligariler” idi! (Bunlar EOKA-B üyelerinin takma isimleriydi... Solomis daha sonra 1993’te kurulan Kliridis hükümetinde Sağlık Bakanı olarak görevlendirilecekti... S.U.)
Kısa süre içerisinde evlere Yunan bayrağı asmak zorunlu hale getirilmişti.
Kostis ise sarı iplerle bağlı büyük bir Kıbrıs bayrağı çekmişti evine... Bu bayrağı ilk kez görüyordum ve oldukça etkileyiciydi... Kısa süre sonra iki silahlı asker ve bir üçüncü şahsın daha bulunduğu bir landrover gelip evin önüne durmuştu. Kostis’e Kıbrıs bayrağını indirerek bunun yerine Yunan bayrağı çekmesini söylediler. Kıbrıs bayrağını öyle asılı bırakıp landrover oradan ayrıldı. Kostis, Kıbrıs bayrağını olduğu yerde bırakmıştı...
Landrover bir saat sonra geri dönmüştü, bu adamlar verandada durmuşlar, Kostis’le tartışıyorlardı. Bir tanesinin üstünde kılıfı içerisinde bir tabanca sallanmaktaydı... Neredeyse benim boyumdaydı... Tartışma “sivil” biçimde sürüyordu...
Nihayetinde ona Yunan bayrağı çekmesi gerektiğini söylediklerinde, o da “bizde yoktur” dedi. O zaman ben söze girdim ve bizde böyle bir bayrak olduğunu söyledim. O zaman babam Kostis ve annem bu duruma şaşırmış ve dönüp bana bakmıştı... “25 Mart törenlerinde okuldan almıştım, küçük bir bayracıktır, kumaştandır da üstelik” dedim. Bayrağı görünce önce tereddütte kaldılar ancak sonra onayladılar. Gancellinin arkasına bunu astılar... Yalnızca attıkları düğümler yoldan görülüyordu...
Bu, köyde gördüğüm ilk direniş eylemiydi... Küçük ama sonsuza kadar devam edecek bir mesaj içermekteydi: Darbe esnasında Yunan bayrağı asmıyoruz!
Kıbrıs’taki Yunan bayrağı, tıpkı Türk bayrağı gibi aşırı sağcıların ve milliyetçi savunucuların, iki toplumun yakınlaşmasına yönelik herhangi dürüst bir çabayı susturmak için kullandıkları birer araçtırlar.
Kıbrıs’taki Yunan ve Türk bayrakları, fanatikler ve sözde milliyetçiler tarafından kurbanlarını “şoke” etmek üzere kullanılmaktadır... “Her inanç ve kuşaktan” her tür suçluyu günahlarından arındırmak için kullanılırlar bunlar tarafından...”
(Tasos Kosteas’ın yardımlarıyla İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Cemal Yıldırım: “15 Temmuz 1974’te korku, tüm adanın üstüne çöreklenmekteydi...”
Çok değerli film yönetmeni, barış savunucusu, “Süt Babam” belgeselini yapmış olan değerli arkadaşımız Cemal Yıldırım, 15 Temmuz 1974’te yaşadıklarını kaleme aldı. Cemal Yıldırım şöyle yazdı:
“15 Temmuz 1974.
Saat 11:00-12:00 arası gibi birşeydi.
Arabahmet bölgesinde bulunan, bu meydanda, mahalleli toplanmış, karşı tarafta bulunan Ledra Palace otele bakıyordu.
Baktıkları istikamette yoğun bir duman yükselmekteydi.
Silah sesleri ve patlama sesleri duyuluyordu.
Gözlerde korku, kalplerde endişe hakimdi.
Yaşlı bir teyze;
“Nedir ama bu silah sesleri” diye arka sokaktan koşarak geliyordu.
Meydanda toplanmış mahalleliden biri;
“Harp çıktı” dedi.
Bir başkası
“Yok yahu ne harbı, tatbikattır” dedi.
Harptır-tatbikattır,
harptır- tatbikattır diye fikir ileri sürmeler birden ip gibi kesildi.
Çünkü gerilerden gelen biri
bağırdı;
“Beee Rumlar birbirini yermiş oyandaa, Popaz ölmüüüş!”
Bir gocagarı ellerini başının arasına alarak
“Nee popaz öldüü?”
dedi.
Belli belirsiz ve anlamsız sesler yükseldi birden.
Ben, bir köşede büzüşmüş neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Az önce, mahalledeki arkadaşlar ile Çetinkaya sahasındaydık.
Top oynuyorduk.
Silah sesleri başlayınca,
Yigitler Burcu tarafından koşarak yukarı çıkmıştık.
Yukarı çıkarken ihtiyarın biri bize bağırarak;
“Beee çocuklaar çapık yukarı çıkın harp çıktıı” demişti.
Nerdeydi bu harp ve niye çıkmıştı ortaya birdenbire diye düşünmüştüm o an.
Yukarı çıkınca, biz de arkadaşlarla, meydandaki kalabalığa yaklaştık.
Hissettiğim tek şey, büyük bir korkuydu.
Öyle bir korku ki,
meydanı sarmış,
göğe yükselmiş,
tüm adanın üzerine çöreklenmekteydi.
Ve inanın o korkuyu iliklerimize kadar hissediyorduk.
Sanki dehşetli bir lanet, topraktan baltasını çıkarmış, mesaiye başlamıştı.
Biz o meydanda, bilinmezliğin ve korkunun pençesinde kıvranırken, öte tarafta, masum ve yurtsever pek çok Kıbrıslırum, tek tek faşizmin korkunç çarkları arasında öldürülüyordu... Ama nereden bilecektik ki...
Kan ve gözyaşı tüm adanın şehirlerine, köylerine, yollarına, sokaklarına ve meydanlarına hakim olmaya başlamıştı.
Meydanlar, faşizme teslimdi artık.
Emperyalistlerin arzuladıkları ortam oluşmuş,
Kıbrısın kaderi şekillenmeye başlamış,
bölünmeye, işgale ve göçlere yeşil ışık yakılmıştı.
...........
Aradan yıllar geçti.
Ama geçmiş, geçmişte kalamıyor ne yazık ki.
O lanet hala taptaze aslında ve saklanmış vaziyette adanın üzerinde dolanıyor.
Fırsat kolluyor...
Ve Bizler,
Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar, Kıbrıs'ta dostluğu, barışı ve yeniden birleşmeyi arzulayan tüm yurtseverler, bu meydanlarda bir araya gelmez ve hep birlikte mücadele etmezsek,
üzerimize çöken bu lanetten hiçbirzaman kurtulamayacağız...”
KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...
Omorfo'da kazılardan görünüm...
Pazartesi günü Pomo’daki kazıya devam edilecek... Omorfo, Esentepe, Ayakebir’de kazılara devam...
Kayıplar Komitesi’nin gerek 1963-64, gerekse 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerini bulmak için yürütmekte olduğu kazılara kesintisiz biçimde devam edilirken, bayram haftası nedeniyle ara verilmiş olan Pomo’daki kazıların önümüzdeki Pazartesi gününden itibaren sürdürüleceği öğrenildi.
Konuyla ilgili olarak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle:
*** Omorfo/Güzelyurt: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un narenciye bahçesi yolunda kamışların arasında gömülü olduğu bilgisi doğrultusunda başlatılan kazılar sırasında dağınık şekilde insan kalıntılarına rastlanmış ardından kayıp şahsın gömü yeri tespit edilmiştir. Kazı çalışmalarının dün tamamlanması hedeflenmekteydi.
*** Petra tu Digeni/Yeniceköy: 1974 kaybı 2-8 Kıbrıslırum'un ovalık bir arazide, zeytin ağaçları çevresinde gömülü olduğu bilgisi doğrultusunda başlatılan kazı çalışmalarında dağınık insan kalıntılarına ulaşılmıştır. Çalışmalar halen devam etmektedir.
*** Ötüken/Spatharikon: 1963 kaybı üç Kıbrıslıtürk'ün denize yakın, ormanlık bir arazide gömülmüş olduğu bilgisi ile başlatılan kazı çalışmalarında sona doğru gelinmektedir.
*** Esentepe/Ayios Amvrosios/Ayguruş: Duyarlı bir vatandaşın, bölgede insan kemiği bulup, komiteyi bilgilendirmesi üzerine başlatılan kazı çalışmalarında, gömü yeri tahrip edilmiş olduğundan insan kemiklerine dağınık bir biçimde ulaşılmıştır ve çalışmalar manuel bir şekilde devam etmektedir.
Dilekkaya/Aya/Ayakebir: 1974 kaybı 1 veya 3 - 4 kişinin derenin çevresinde gömülmüş olduğu bilgisi doğrultusunda araziye yapılan ziyaret sırasında yüzeyde insan kemiğine rastlanması üzerine kazı çalışmaları başlamıştır. Kazı çalışmalarının genişletilebilmesi için, ekili tarlaların sürülmesi ardından tekrar başayan kazı faaliyetleri tüm hızıyla devam etmektedir. Dört “kayıp”tan geride kalanlara ulaşılmış ve kazı devam etmektedir.
*** Templos/Temroz/Zeytinlik: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un harnıp ağaçlarının çevresinde gömülmüş olduğu şüphesiyle başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Pomo: 1963 kaybı, iki Kıbrıslıtürk'ün dere yatağına bakan teraslardan biri üzerinde gömülü olduğu bilgisi ile başlatılan kazı çalışmaları devam etmektedir. Sadece bu hafta bayram sonrası 3 çalışma günü olduğu için Pomo kazısı açılmamıştır, Pazartesi’nden itibaren kazı çalışmaları kaldığı yerden devam edecektir.
Biz de kazı ekiplerinde bulunan tüm çalışanlara, arkeologlarımıza ve şirocularımıza “Çok kolay gelsin” diyoruz...