1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Darbenin yarım bıraktığı Maraş tatili... (1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Darbenin yarım bıraktığı Maraş tatili... (1)

A+A-

1974 yılının 13 Temmuz’unda adamıza turist olarak gelerek yaz tatilini Maraş’ta geçirmeye çalışan Hollandalı emektar gazeteci Richard Keijzer, hatıralarını paylaştı...

Maraş’a ilişkin bir sosyal medya sayfasında hatıralarını paylaşan Richard Keijzer’den izin alarak yazdıklarını özetle derleyip Türkçeleştirdik. Richard Keijzer, o günlerde çektiği fotoğrafları da paylaştı. Biz de bunları okurlarımızla paylaşmak istiyoruz...

Richard Keijzer’in 1974 Temmuzu’na ilişkin hatıraları şöyle:

 

12 Temmuz 1974...

48 sene evvet, 12 Temmuz bir Cuma günüydü. Bunu nasıl mı biliyorum? Çünkü günümü, Kıbrıs’a gitmek üzere bavulumu hazırlayarak geçirmiştim, harika bir tatil geçirme niyetindeydim... Yakın zamanda harikanın ne demek olacağını öğrenecektik...

Önce Almanya’nın Düsseldorf kentine gittik, oradan bir Lufthansa uçağı bizi Lefkoşa’ya götürecekti...

 

13 Temmuz 1974...

Kıbrıs’a gidiyoruz. 13 Temmuz 1974 Cumartesi günü Düsseldorf’a trenle giderek geceyi orada geçiriyoruz. Böylece geceyarısı uyanma zorunluluğu olmadan sabah erkenden uçak alanında olabiliriz. Planlar yapıyorduk, nereleri ziyaret edeceğimiz, ne tür bir kiralık araba seçeceğimiz gibi konularda... Vesaire... Vesaire...

 

14 Temmuz 1974...

Seyahat acentesinden aldığımız bilgilerde, adanın “sıcak” koşullarda olacağı belirtilmekteydi. Bu tanım azdı bile çünkü 14 Temmuz 1974’te uçaktan dışarı çıkarken en azından 36 derece santigrat sıcaklık vardı, nem oranı da çok yüksekti. Sanki de saunaya giriyorduk...

Bizi Mağusa’ya götürecek olan otobüs, tüm sabah boyunca güneşte kalmıştı, böylece otobüsün içi 50 derece santigrat vardı... Peki ya klima var mıydı? Evet, pencereleri açabilirdiniz ancak eğer araç hareket halinde değilse, bunun bir işe yaramadığı açıktı.

Nihayetinde yola çıktığımızda otobüsün içine hafif bir esinti geldi. İkindi vaktinin ilerleyen saatlerinde JFK Bulvarı yakınındaki apartmanlarımıza vardık.

Akşam yemeği yiyerek kent merkezinde dolaşmaya çıktık. Diğer bütün etkinlikleri sonraki günlere erteledik. O akşam dondurma da yoktu. Bilmediğimiz şey, önümüzdeki günlerde de dondurma yiyemeyeceğimizdi...

 

15 Temmuz 1974

Turist merkezinde bir toplantıya gitmemiz planlanmıştı, burada ada hakkında, kiralık araçlar, görmemiz gereken yerler vesaire hakkında bilgi verilecekti bize.

Bir otobüs bizi apartmanımızdan saat 09.30’da arayacaktı. Otobüs oradaydı ancak otobüs şöförü ortada görünmüyordu... Otobüste bazı turistler vardı ancak hiç kimse neler olup bittiğini bilmiyor gibiydi. Radyo açıktı ve otobüsü marş sesleri doldurmuştu. Marş seslerini zaman zaman anlamadığımız bir dilde anonslar bölüyordu. Makarios adını duyduk (o günlerde Cumhurbaşkanı idi) ve ses tonundan onun ölmüş olduğu kanısına vardık.

Yarım saat kadar sonra otobüs şöförü çıkageldi, hiçbir şey söylemeden bizi sessizlik içerisinde kent merkezinde İsadora Gece Kulübü denen bir yere götürdü. Kulüpte bize hükümetin düştüğü ve bir darbenin yürürlükte olduğu anlatıldı. Sokağa çıkma yasağı da konmuştu, bu da herşeyin kapalı olduğu manasına geliyordu. Barlar, lokantalar, mağazalar... aklınıza ne gelirse... Planlanmış turlarımız ve gezilerimiz (gemiyle Beyrut’u da ziyaret etmemiz öngörülmüştü) iptal edilmişti.

Ve evet, ayrıca fotoğraf çekmemiz de yasaktı! O günlerde gençtim ve hevesliydim (hala hevesliyim ya), buna tepkim, “Yasak mı? Yok da!” şeklinde olmuştu... Ve pek çok şeyin fotoğrafı çekilecekti, bunlar arasında deliler gibi kentte dolanan isyancıların fotoğrafları da vardı...

İsadora gece kulübü dışında ağır silahlar taşıyan bir şahıstan bilgi almaya çalıştım... 19ncu yüzyıl İmparatorluğu’yla ilgili bir kitapta İmparatorluk askerlerinin yerli ahaliyle konuşurken izledikleri protokolü okumuştum, ben de bu protokole uydum. Protokolde (kurallarda) şöyle deniliyordu: “Yerlilerle konuşurken İngilizce kullanınız, yüksek sesle ve net biçimde ve ağır ağır konuşunuz. Eğer söylediklerinizi anlamazlarsa, DAHA YÜKSEK SESLE söylediklerinizi tekrarlayınız.” Ben de bunu denedim ama yanıt alamadım. Varlığıma bir tepki bile göstermemişti bu şahıs...

Apartman dairemizin balkonundan çektiğim resimde EOKA-B’ci isyancılar bir araçta silahlarını sallarken görülmektedirler...

 

16 Temmuz 1974...

15 Temmuz 1974’teki darbe bir gerçekti. Seyahat acentesinden biraz bilgi alabildik, daha çok yeni düzenlemeler, sokağa çıkma yasağı ve tüm turlarımızın iptal edildiği hakkında. Başka bir bilgi yoktu...

Ada bir enformasyon boşluğuna dönüşmüştü, sanki de kimsecikler hiçbir şey bilmiyordu. JFK (Kennedy) Bulvarı’nda küçük bir bar vardı, bu bar turistlerle dolup taşıyordu. Bunlardan birisinin küçük bir radyosu vard, bu radyocuktan BBC’yi dinleyebiliyorduk. En nihayet anladığımız bir dilde haber dinleyeceğimiz bir istasyon bulmuştuk. Haberler Kıbrıs Radyosu’ndan geliyor gibi duruyordu ki bu yayın kuruluşu, güvenilir olarak addedilmiyordu. Ancak o günlerde tek kaynak buydu. BBC’nin bölgede gazetecileri vardı, daha çok da Girit ve Rodos gibi Yunan adaları ile Malta’da... Bu muhabirler, haberleri zenginleştirmek üzere pek az detay veriyorlardı...

Yavaş yavaş haberler “Cumhurbaşkanı Makarios öldü”den “Makarios Londra’da, Başbakan Wilson ile görüşüyor”a, ve “Başpiskobos Makarios New York’ta BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’le görüşüyor”a dönüştü.

Ancak bundan maada bilgi hiç yoktu. Artık gazete, radyo ve televizyon da yoktu. Elbette mobil telefonlar veya internet yoktu (bunlar henüz icat edilmemişti). Öyleyse ne yapmalıydı?

Söylentilere kulak vermeye başladık, ağızdan ağıza aktarılan kaynaklardan haber almaya... En iyi kaynağımız da bir İngiliz’in çalıştırdığı küçük bir kafeydi. Bu, Michael’ın Barı idi... Buraya bira ya da kahve içmeye gelenler, en son dedikoduları da aktarmaktaydı. Michael da tüm bunları bir sünger gibi emiyor ve her kim dinlemek istiyorsa, ona aktarıyordu.

Michael’ın Barı, 17 Temmuz gecesi bir subay ve dört kabadayıdan oluşan bir saldırı timi tarafından kapatıldı. Derhal orasının boşaltılarak beş dakika içerisinde kapatılmasını emrettiler, aksi halde terası boşaltmak için makineli bir tüfek (bir Bren) kullanacaklarını duyurdular. Bardan geride kalanlar, geçen sene (kimin çektiğini hatırlamıyorum) çekilmiş bir fotoğraftan görebilirsiniz...

Buraya aldığım bir diğer fotoğraf da Crusader’s Bar’da küçük bir radyo etrafına toplanmış insanları gösteriyor...

(Richard Keijzer’in notlarını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

xxxxxx-001.jpg

(Devam edecek)

Bu yazı toplam 2509 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar