1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. David Brazier’le Söyleşi
David Brazier’le Söyleşi

David Brazier’le Söyleşi

En gelişmiş olduğu varsayılan ülkeler en yüksek intihar oranlarına sahiptirler, çünkü birçok insan için hayat anlamını yitirmiştir.

A+A-

David Brazier                                                   
 [email protected]

Röportajı yapan: Yılmaz Akgünlü

 

Yılmaz Akgünlü: Biz insanlar genellikle zeki varlıklar olduğumuza inanırız.  Ancak çağımızın mevcut çevresel, sosyal ve psikolojik sorunları bize çok zeki olduğumuzu göstermiyor. Hem doğayı hem de kendi iyiliğimizi yok edecek şeyler yapabiliyoruz. Bu nasıl mümkün olabilir? Ve bunu durdurup gerçekten kendimizi ve dünyayı iyileştirecek bilgeliği kazanmak için ne yapabiliriz? Budizm bunun hakkında ne söyleyebilir?

David Brazier: Budizme Dharma deriz.  Benim izlemeye çalıştığım Dharma bilgeliğe giden yoldaki ilk adımın kendi aptallığımızı fark etmek olduğunu öne sürer. Gerçekte bütün dinler bize kibirden kaçınmamız gerektiğini söyler: kendimizi tanrılar ya da ustalar olarak görmeliyiz. Olduğumuzdan daha iyiymişiz gibi bir tutum takınırken birçok aptalca hatalar yaparız. Öyleyse hırslarımız konusunda biraz daha mütevazi, biraz daha alçakgönüllü olursak bu çok büyük bir fark yaratacaktır. İnsanlar doğayı fethetmeye çalıştılar, ancak biz doğanın bir parçasıyız. Bir gül çalısında yaşayan ve çoğalan, sonra da nihayetinde gül çalısını öldüren yaprak bitlerinden çok da farklı değiliz. Yaprak bitleri sonradan bir başka çalıya uçabilirler, ancak bizim gidecek ikinci bir Yer küremiz yoktur. Eğer daha az çoğalır, daha sade yaşar, diğer türlere saygı gösterir, çok fazla tüketmez, kendimiz için çok fazla şey almaya çalışmazsak, o zaman doğayla uyum içinde yaşayabiliriz. Ancak muhtemelen bunu başaramayacağız ve öngörülebilir gelecekte artan ölçüde felaketlerle karşılaşacağız. Öyleyse bütün bu durumu çözecek bilgeliği bulmaktan yoksun olarak, artan zorluklarla baş edecek bilgeliği bulmak zorunda kalacağız.

Y.A. : Gidecek başka bir gezegenimizin olmadığını söylediniz. Ancak öldüğümüzde başka bir dünyada ya da başka bir alemde yeniden doğabiliriz. İnsanlar kolaylıkla buna inanabilir ve gezegenimizin geleceğini çok da dert etmeyebilirler. Öyleyse bu tür inançların insanları durumumuza karşı daha duyarsız hale getirdiğini söyleyebilir miyiz?  Bir de Dharma kelimesine aşina olmayan okur için bu sözcüğü nasıl tanımlayabiliriz? Mesela ona ‘Evrensel Gerçeklik’ diyebilir miyiz?

D.B.: İlginç bir soru.  Ancak sanırım yeniden doğacaklarına inanan insanların çoğu bunun muhtemelen bu gezegende olacağına inanır ve gelecek hakkında daha çok endişe duyarlar, öte yandan yeniden doğuşa inanmayanlar pekala da geleceğin onlar için gerçek bir mesele olmadığını çünkü işlerin gerçekten kötüleşmiş olduğu zamana kadar çoktan göçüp gitmiş ve ölmüş olacaklarını düşünebilirler. Ancak eğer konuya birazcık başka yönden bakacak olursak, bence zamanın ruhunda bir değişimin eşiğindeyiz. Şu ana kadar son birkaç yüzyılda kaçınılmaz bir ilerleme içinde yol aldığımız paradigmasıyla yaşadık. Hepimiz torunlarımızın bizim yaşadığımızdan kesinlikle daha iyi bir dünyanın keyfini süreceği bir dünyada büyüdük, ancak şimdi görüyorum ki insanlar bundan çok da emin değiller. Modern Batı kültürü düz bir çizgi halinde ilerleyen kültürel, bilimsel ve ekonomik gelişim fikri üzerine inşa edildi, öte yandan birçok kadim Doğu kültürü ya geçmişteki “Altın Çağ”lardan itibaren gitgide düşüşte olduğumuz ya da olayların bazen ilerlediği bazen de gerilediği fikri üzerine kuruldu. Bu son iki fikri de Buda’nın Öğretisinde bulunabilir. Dharma’nın bize iyi zamanları da kötü zamanları da aynı soğukkanlılık ve şefkatle görebileceğimiz zaman ötesi bir bilgelik sunduğunu düşünüyorum. Zen Terapi kitabımda bu bilgeliğin yaşadığımız çağ için iyileştirici bir öğreti olduğunu öne sürüyorum.
İkinci soruya gelince, evrensel gerçeklik fena bir tanımlama sayılmaz. Ben Dharma’ya  ‘temel gerçeklik’ ya da ‘asıl gerçeklik’ diyebilirdim, ancak bunu bir uzantısı olarak bu temel gerçeklikten bahsettiklerine göre bilgelerin bize verdikleri öğreti ve hatta bu gerçekliği kişinin hayatında uygulamaya sokma yolu anlamlarına da gelir.

 

Y.A. :  Zen Therapy kitabınızda insanlar sigara içme ve bu yüzden ölme konusunda kaygılı hale gelirlerse bu durumun sigara içmelerine engel olmayacağını, aksine kaygıları arttıkça daha da çok içeceklerini söylüyorsunuz. Benzer şekilde, gezegenin geleceği konusunda kaygılı olmak bizi daha çok tüketmeye ve daha dikkatsiz davranmaya itmez mi?

D.B.: Bu doğru olabilir. Korku ve kaygıdan çok bilgeliğe, şefkate, inançlı ve alçakgönüllü olmaya ihtiyacımız var.

 

Y.A. : Bu söylediğiniz zihnimde iki soru oluşturdu. Birincisi neden bedenimizde ve zihnimizde kaygı ve korku var? Neden doğa sadece olumlu hisler yerine bunları yarattı? İkinci soru ise neden bilgelik, şefkat ve diğer tüm değerleri yaratmak neden zordur?

D.B.: Doğa bizden daha bilgedir. Korkusu olmayan hayatta kalmadı. Acı duygusundan yoksun insanların fazlasıyla zor yaşamları vardır. Acı sayesinde elinizi hızla ateşten çekersiniz. Korku sayesinde yeniden ateşe uzatmazsınız. Bilgelik ve şefkat kendiliğinden büyüyebilirler, ancak bizler yanlış yönlenmiş ideallerimiz yüzünden aldanışlarımızı güçlendiriyoruz. Bilgelik acı ve korkudan kurtulma meselesi değil, onları anlama ve saygı göstermektir.  Farkındalığa değer verdiğimizi söyleriz, ancak farkındalığın nasıl uyanık olmaktan doğup büyüdüğünü yeterince takdir etmeyiz. Eğer tehlike olmazsa, bilinçlilik de olmazdı. Temel içgüdü bizim emniyette kalmamıza yardım eder. Yanlış  yönlendirilerek ideal bir insan olmak için ondan kurtulmamız gerektiğini düşündük, ancak gerçekte kurtulacak bir şey yoktur. Mahayana öğretisinde “tutkular budadır” deriz – bilgelik tutumumuzu tersine çevirdiğimizde ve kurtulacak bir şey olmadığını idrak ettiğimizde gerçekleşir. O zaman yaşamı doğal bir biçimde yaşama inancına kavuşuruz.

Y.A. : Sözlerinizden anladığım kadarıyla, bilge bir kişi cennet ve cehennem arasında herhangi bir fark görmez. Ancak bizim gibi sıradan insanlar için bu vizyonu sürekli korumak zordur. Kolayca dikkatimiz dağılır ve şeyleri ikici bir biçimde görmeye başlarız. Sanırım çoğumuz bilge bir kişi olmayı sıkıcı bir şey olarak görür. Yanlış hiçbir şey yapmazsak yaşam heyecanını kaybeder. Cennet insanların amaçsızca oturup sakin müzikler dinledikleri sıkıcı bir yerdir.

D.B.: Ben bilge kişinin cenneti cennet, cehennemi de cehennem olarak gördüğünü ve çok derin bir şekilde köklenmiş bir kabulleniş ve iyi niyet içinde olduğunu düşünüyorum. Eğer o cennetse cennettir; cehennemse cehennemdir; eğer heyecan vericiyse tadını çıkarın ama kendinizi çok kaptırmayın; eğer sıkıcıysa gevşe ve mutlu ol, çünkü zaten bu çok da uzun sürmeyecektir. Uyanmış kişinin Temel Gerçekliğe çok yüksek bir sadakati vardır, olaylar bir yolculuktaki manzaralar gibi gelir giderler. Dağlarda yürürken bazen yokuş çıkarsınız, bazen inersiniz, bazen güzel bir görüş vardır ve bazen de her şey bulutların ardında kaybolmuştur. Uyanmış kişi bu çeşitliliğin daima ayırdına varır ve sonraki adımı atmaya inanç duyar. Yaşamda deneyimlerin çoğulluğu ama temel gerçekliğin tek bir dizilimi vardır.

Y.A. : İlham veren sözlerin için teşekkür ederim David. Bu bilgeliği içselleştirmek için çok istekli bir şekilde çalışmamız gerektiğini hissediyorum. Çalışma olmadan kazanç olmaz. Ancak peki yola nerden başlamalıyız? Modern insanlar olarak bizler çoğu zaman kendimizi kaybolmuş hissediyoruz. Bize bu kaybolmuş olma hissini engelleyip doğru yolda olduğumuzu hissetmemiz açısından ne önerirsin? Bu güzel sohbette sana sormak istediğim son soru bu.

D.B.: Günümüzde en modern ya da ilerici olarak kabul edilen tutumların manevi anlamda çorak bir toprak yaratmış gibi göründüğü doğrudur. En gelişmiş olduğu varsayılan ülkeler en yüksek intihar oranlarına sahiptirler, çünkü birçok insan için hayat anlamını yitirmiştir. İnsan hayatına daha yüksek bir amaç vermeye gereksinim duyar. Dharma’yı kucaklayın; bir öğretmen bulun, ruhani bir toplulukla işbirliği içinde olun, yüce amaçlara özlem duyanlarla birlikte çalışın, iyi arkadaşlıklar kurun, hayatınızı sadeleştirin ve eğer mümkünse doğaya yakın yaşayın. Şükran, alçakgönüllülük, sadakat, nezaket ve cömertlik gibi bazı eski moda erdemleri hatırlayın. Dua edin, meditasyon yapın, derin anlamları hatırlatan sade ritüeller yapın, kutsal olana saygı gösterin ve bunun yaşamınıza yansımasına izin verin. Yaşam kısa ve önemli olan, ölüm anı geldiğinde geçmişe doğru iyi yaşanmış, yani inanç ve sevgi dolu bir hayata doğru bakabilmektir.

 

 

 

Bu haber toplam 3318 defa okunmuştur
Gaile 493. Sayısı

Gaile 493. Sayısı