Davutoğlu’nun ticari zekası
Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Biden’in, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin davetiyle adaya yapacağı ziyaret, iki açıdan önemli.
Birincisi, ‘süper gücün’ Kıbrıs sorununa ne düzeyde dahil olmaya çalıştığıyla ilgili resim daha biraz netleşecek.
Ve ikincisi, Maraş konusunun bu resim içerisindeki yeri belli olacak.
Öncelikle not etmek lazım; Amerika’nın son dönemde Kıbrıs sorunuyla bu denli içli dışlı olmasının nedeni, elbette kendi çıkarları.
Siyasetçilerimiz de dahil olmak üzere birçok kesim bu ‘ayrıntıyı’ keşfeden kendileriymiş gibi ‘ABD Kıbrıs’ta kendi çıkarlarının peşinde koşuyor’ tarzı yorumlar yapıyor.
Bu noktada sormayı mutlaka gerekli gördüğüm bir soru var:
‘Kıbrıs sorunu konusunda kendi çıkarlarının peşinde koşmayan kim var?’
Gerçekçi olalım!
Ve Kıbrıs’ta ‘romantizm’ dönemini artık noktalayalım.
Amerika, İngiltere ve diğerleri Kıbrıs konusunda kendi çıkarlarının peşinde koşar da, Türkiye ve dahi Yunanistan, koşmaz mı mesela?
1960, Türkiye’nin, Yunanistan’ın ve İngiltere’nin çıkarlarını buluşturma çabası değil midir?
Ve 15 Temmuz 1974...
Ve 20 Temmuz 1974...
Tüm bunlar, kimlerin çıkar kavgasıdır?
Kıbrıs sorunu, bırakın herkesi bir kenara, Kıbrıslı siyasetçiler için dahi bir çıkar sorunudur.
***
‘Amerikanvari bir çözüm mü yoksa Kıbrıslı bir çözüm mü?’
Türkiye Dışişleri Bakanı önceki gün Kıbrıs’taydı.
Ve açıklamaları esnasında Kıbrıs sorununa ilişkin kurduğu pek çok cümleye ‘Biz...’ diye başladı.
Bu tabii ki Davutoğlu’na özgü bir tavır değil, genel olarak Türkiye Cumhuriyeti devletine ait bir tavır.
‘Biz...’!
Mesela Maraş konusunda bakalım ne demiş Davutoğlu:
‘Maraş konusunu her zaman bütünlüklü çözümün bir parçası olarak gördük’...
Cümlenin son kelimesinin sonundaki ‘k’ harfi, ‘Çözüm Kıbrıslı bir çözüm mü olacak?’ sorusuna yeterli yanıtı veriyor sanırım.
Dolayısıyla Kıbrıslı bir çözüm isteyenlerin Amerikan çıkarlarını dert etmeden önce, daha yakındaki bazı çıkarlara dönüp biraz bakmaları ve Kıbrıslı bir çözüm için mücadele edilecekse, önce bu daha yakındaki bazı çıkar sahiplerine karşı bir mücadele alanı açılması gerekiyor.
***
Ve Maraş konusu...
Davutoğlu Maraş konusunda daha başka şeyler de söylüyor:
‘Güven yaratıcı önlemlerin bir doğası vardır. Bir sepet olarak düşünülürse, iki tarafın da sepete attıkları şeylerin eşit düzeyde ve değerde olması gerekir’…
Yani ‘Maraş’ı vereceksek, karşılığında aynı ağırlıkta birşey almalıyız’ diyor.
Eğer karşılığında Kıbrıslı Türkler’in kazanım elde etmesinden bahsediyorsak, Maraş’ın açılması dahi bizler için ‘ağırlığınca’ bir kazanımdır.
Oysa Davutoğlu’nun ‘sepete’ atılmasını beklediği şey, Türkiye adına bir kazanımdır.
Kim bilir, belki Maraş, ‘garantiler’ meselesinin karşılığı olarak ‘sepete’ atılmak için bekletilmektedir.
Türkiye için daha büyük bir kazanım tahayyül edemiyorum çünkü.
***
Kıbrıslı bir çözüm iddiasındaki Kıbrıslı Türk siyasetçinin, Kıbrıslıların çıkarlarını ön planda tutmak gibi bir sorumluluğu var.
Kıbrıslıların çıkarı da en genelde barış içerisinde bir gelecekse eğer, barışın tesisi için gerek duyulan unsurlardan olan güven yaratmak, Davutoğlu’nun beyan ettiği ‘ticari zekayla’ gerçekleştirilebilecek bir ideal değildir.