Dayan Cenk! Dayan Yenidüzen!
Yenidüzen gazetesinin dün gece 40.yılını kutladık..
Bu yıllar nasıl geçti, gazete bu günlere nasıl geldi? Kuruluşunda bulunanlar , bu günlere getirenler daha iyi bilir bunu, tatlı ve acı anılarını..
Yenidüzen kurulduğundaki dönem BEY yönetimi zamanı. Milliyetçilik had safhada..Komunizim hatta sosyal demokrat, demokrat, makul görüşlere bile tahammül edilmiyor. Sol eğilimlerin tümünü “komunizim” sınıfına koymuşlar. Solcu olarak fişlenenler iş bulamıyorlar, toplumda yalnızlaştırılıyorlardı. .
“Ya bizim gibi düşünüp bize katılacaksınız, ya da Rusya veya Rum tarafına gideceksiniz” deniyordu.
O dönemde dünyada “iki kutuplu dünya” vardı. Milliyetçi sağcılar ABD, sol görüşlüler Sovyetler Birliği taraftarı ya da sempatizanıydı.
Bir toplumun sosyal yapısı, siyasi örgütlenmesi ne ise, ki mevcut iktidar kapalı, sıkı ve disiplinli yapıya dayanıyordu- ona karşı örgütlenen sol siyasi gruplar da ideoloji farkıyla üç aşağı beş yukarı benzeşiyordu. Sosyo-politik kültürün sonuçlarıydı bunlar..
CTP ve Yenidüzen, ülkedeki hakim sosyolojik kimliğe uygun olarak sıkı, ideolojik kontrol ve denetime dayalı Sovyetler çizgisini benimsiyordu. Bu ideoloji, partinin söylem ve uygulamalarına yansıyordu.
Yenidüzen’in yönetmeni vardı ama son kararı CTP MYK’sı verirdi.
Benim CTP üyeliğim 1985’te üyesi olduğum TKP’nin anayasaya “evet” deme kararından sonra başladı. , Yenidüzen yazarlığım ise 1989’da gerçekleşti.
O günlerde dünya değişime uğramaktaydı. Gorbaçov ile “Glasnost “ve “Perestroyka” yeni açılım getirmiş, Sovyetler Birliği yavaş yavaş çözülme aşamasına girmişti. 1989 de Berlin duvarı ve Soyvetler Birliği’ne bağlı devletler ayrılma sinyalleri verdi.
Bu değişimler, ben ve benim gibilerin, beğenilmeyen çıkışlarına destek sağlıyordu.
CTP üyesi olduğum günden başlayarak, parti içinde ve gazetede “farklı, kontrol edilemez” kişi olarak görüldüm. Elbette kişiliğimden ve inançlarımdan taviz veremezdim. Üstelik bir siyasi partide veya gazetede üyelerin ve yazarların aynı konuyu aynı biçimde yazı ve söze dökmesinin imkansızlığına, anlamsızlığına inanıyordum.
Aramızdaki en belirgin farklılık, onların bir “politik sistem” ile dünyayı ve insanları değiştireceğimize olan inançlarıydı.
Ben ise, toplumları sadece “politik” sistemlerle şekillendirilmesinin yeterli olmadığını sosyal yapının bilinmesini, insan ihtiyaçlarının gözetilmesini talep ediyordum.
Solculuğun özünü “sosyal adalet ve hümanizma” olarak görüyordum.
Kadın haklarının (siyasi ve sosyal eşitliğin) “sosyalizmi” bekleyerek geliştirilemiyeceğimizi, Avrupa’daki “sosyalist enternasyonal”e bağlı siyasi partilerin yaptığı gibi kadınlara siyasi partilerde “kota” verilmesinin doğru olacağını savunarak, aynı görüşteki birkaç arkadaşımla mücadele ettim.
Tam da o günlerde, Yenidüzen editörü Hasan Erçakıca’nın teşvikiyle, “bir kadın yazarımız olsun” demesiyle gazetede yazmaya başladım. Makalelerin yararı oldu ki 1990 CTP kurultayında, kadınlara parti organlarında %10 kota verilmesi için verdiğim tüzük maddesi önerisi partililer tarafından kabul edildi.
Yenidüzen’de yazdıkça partide, “beğenmeyenler” gibi bir grup “destekçiler” oluştu.
Benim yüzümden gazete sorumluları H. Erçakıca, B.Düzgün, Ö.Düzgün ve Dr.T.Korun ve C.Mutluyakalı çok hırpalandı. Onlar, gazetenin nasıl olması gerektiğini anladığından hep göğüs gerdiler. Yeni fikirlere açık yazılarımı desteklediler.
Bir makalemden dolayı parti disiplin kuruluna verildim ve aklandım. Yalnız her mücadelenin bir bedeli olduğunu da öğrendim. Parti organlarında “delege” bile olamadım..Hiç önemli değil! Toplumun, CTP’nin, gazetenin, değişik fikirlere açılmasına, düşüncelerin çeşitlenmesine bir miktar katkısı olmuşsa ne mutlu bana!
Geçen günlerde, Cenk Mutluyakalı’nın “Demedi Olmasın” başlıklı makalesinde, çok sıkıldığını anlayıp telaşlandım. Bu yorgunluk ve bedbinliğin sağlığını etkilediğini anlattı. Gereksiz belki ama , gazeteden ayrılır mı endişesine kapıldım.
“Dayan Cenk” diye mesaj yazdım. Parti içinden değil, yazdığı makaleler veya haberler yüzünden bazı gruplar tarafından “hakaret”e varan sözler sarfedilmiş ve kırılmıştı.
Doğru bildiği yoldan ayrılmamasını, dirençli durmasını salık verdim.
Cenk olsun başka bir editör olsun, bu aşamadan sonra ne onlar ne yerine gelebilecek kişiler ne de Yenidüzen geriye gidebilir.
Bu bakımdan “dayanmak” gerekiyor..
Nice yıllara Yenidüzen!