Dayanışma: “Fırtınadan sonra Karpaz’dan geriye ne kalır?
Dayanışma Kentleşme Atölyesi, Girne, Esentepe ve Tatlısu bölgelerinde yaşanan çevre katliamının, ikinci perdesinin Karpaz’da yaşanmak üzere olduğunu dile getirdi
Dayanışma Kentleşme Atölyesi, Girne, Esentepe ve Tatlısu bölgelerinde yaşanan çevre katliamının, ikinci perdesinin Karpaz’da yaşanmak üzere olduğunu dile getirdi. Dayanışma, yazılı basın açıklaması yaparak, Kıbrıs adasının en zengin türler habitatlarını barındıran Karpaz yarımadasının sadece orada yaşayan halkın, KKTC’nin, Kıbrıslı Rumların ya da Türkiye sermayesinin değil dünyanın ortak ekolojik mirası olduğunu belirterek, “Kıbrıs halklarının sorumluluğunda olan ortak miras olarak Karpaz’ın geleceği hepimize tarihi bir sorumluluk yüklemektedir. Susmak suça ortak olmaktır” dedi.
‘İmar Planı’ ile anlam kazanacak alan kalmamıştır
Dayanışma’nın yaptığı yazılı basın açıklamasının tam metni şöyle:
“2004 Çözüm sürecinde, çözüm ve barış yanlıları meydanları doldururken, referandum sürecinde ve sonrasında yaşanan kentleşme dinamikleri sonucunda Girne ve kuzey sahillerinden geriye çarpık bir yapılaşma mirası kalmıştı. Bugün Girne’de birkaç askeri alan dışında “İmar Planı” ile anlam kazanacak alan kalmamıştır. Yeni bir çözüm zemininin oluştuğu şu günlerde sürecin getirdiği muallaklığı heyecanla bekleyen gayrimenkul şirketleri, inşaat şirketleri ve kentleşme sermayesine eklemlenmiş olan turizm ve eğitim sermayeleri bu kez daha büyük bir seferberlik içindedir. Seferberliğin taşeronluğunu üstlenen UBP ve DP Hükümetinin ana unsurlarından biri ise Turizm ve Çevre Bakanlığı olacak gibi görünmektedir. Karpaz Emirnamesi ve Orman Yasası kapsamında korunan Kumyalı’daki “Orman” arazisini Turizm Bakanlığı’nın yıllık 10000USD karşılığında kiraladığı ortaya çıkmıştır. Kiralama dışında herhangi bir izin alınmadan inşaat başlatılmış ve kaymakamlık tarafından mühürlenmiştir. Ancak yaptığımız inceleme, görüşmeler ve basına yansıyan haberler sonucunda Kumyalı’daki orman kıyımının sadece bir başlangıç olduğu ve tüm Karpaz sahillerinin hedefte olduğunu gözlemlemekteyiz. Bir yandan çözüm umutları yeşermeye devam ederken diğer yandan elimizde kalan son yeşil coğrafya, Karpaz, büyük bir yıkımın eşiğindedir”
“Karpaz’da rant sadece fiziki olarak değil sistematik olarak üretilmektedir”
“Girne, Lefkoşa gibi merkezlerde yatırım imkanları daralırken Karpaz sahilleri sermayenin yeni hedefi konumundadır. Yol, elektrik ve su gibi altyapıların kapasiteleri mevcut koşulların gerektirdiğinin çok üzerinde artırılmıştır. Yaklaşık 10 sene önce başlayan altyapı çalışmaları bugün Türkiye menşeili sermaye gruplarına yeni rant alanları açılması için uygun ortamı hazırlamıştır. Karpaz’da rant sadece fiziki olarak değil birçok katmanda sistematik olarak üretilmektedir. Jeopolitik sebeplerden türetilen milliyetçi söylemler Kıbrıs müzakerelerinde önemli konuma sahip Karpaz yarımadasının yatırıma açılmasını haklı kılacak kamuoyunu harekete geçirirken bu toz ve duman ardına gizlenmiş rant düzeneği de tüm hızıyla işlemeye devam etmektedir. Jeopolitik söylemler yanında yerel halkın, yılların ilgisizliği ile oluşan, ekonomik kırılganlığı da bir diğer söylem katmanını oluşturuyor. Çoğu günlük geçim derdi içindeki Karpaz sakinlerinin iş ve ekonomik kalkınma vaatleri karşısında uzun vadeli çıkarlarından vazgeçme eğilimi içine girmesi sermaye gruplarının beklentisidir.”
“İstihdam vaatleri verilmeye devam ediliyor”
Sermaye grupları iş imkanı ve istihdam yanında üretimi de teşvik edecek yatırım vaatleri vermeye devam ederken Mehmetçik Belediyesi Başkanı Cemil Sarıçizmeli’den aldığımız bilgilere göre bu vaatler ile 10 sene önce kurulmuş Bafra turizm bölgesinde 14 parsellik alanda sadece 2 parselde turizm faaliyeti sürmekte ve sadece 1 tesis bölge ile etkileşim içindedir. Bölge sakinleri ise mülklerini ve nitelikli tarım alanlarını sattıktan kısa bir süre sonra bu tesislerde asgari ücret koşulları altında iş dilenir konuma düşmüşlerdir. Karpaz bölgesi, tarım ve hayvancılığın, agroturizm, ekoturizm ve kooperatifçilik gibi alternatif yaşam biçimleri ile harmanlanmaya müsait olduğu ve küçük ölçekli turizm ile sürdürülebilir kalkınma modellerinin uygulanabileceği koşulları barındırmaktadır. Mehmetçik Belediyesi uluslararası Cittaslow ağına dahil olarak bölgenin sürdürülebilir gelişimine katkı koyabilecek dönüşümler başlatmıştır. Tüm bu mevcut potansiyellerine rağmen bölge halkı geri dönüşü zor olan büyük ölçekli mülksüzleştirme ve niteliksiz iş gücüne dönüşme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Karpaz özelinde büyük bir rant örgütlenmesi oluşmuş durumda ve Karpaz sakinleri bu yağma seferberliğine tek başlarına karşı koyabilecek yapısal araçlara sahip değil. Karpaz sakinleri için bugün kurtuluş olarak görülen büyük turizm yatırımları yarının büyük enkazları olamaya adaydır. Türkiye’deki inşaat destekli ekonomik büyüme ile ortaya çıkan büyük şirketleri besleyecek yatırımlar son bulurken siyasi ve ekonomik krize saplanan bazı şirketler kurtuluşu KKTC’de bulmuşlardır. Kredi ve borç ile finansal sermayenin beslediği şirketler için duraksama yok olmak demektir. Bu şirketlere yönelik TC Yardım Heyeti ve taşeron hükümetler ortaklığında yaratılan hiperteşvik ortamı ile birlikte 2004 referandum sürecinden daha büyük bir kentleşme baskısı ile karşı karşıyayız. Karpaz’ın kuzey sahilleri boyunca ilerleyen yol inşaatı KKTC daireleri ve yetkililerinin bilgisi dışında ve Türkiye’de açılmış bir ihale sonucunda TAŞ Yapı tarafından yürütülmektedir. Bu yol boyunca uzanan sahil şeridi halihazırda spekülatif sermaye hareketlerine maruz kalmaktadır. İTÜ Kampüsü’nün su projesinden sonra TC’nin en büyük yatırım projesi olacağı yönünde söylemler duyulmaya başlamıştır. Karpazın Özel Çevre Koruma Bölgelerinin ve Sit alanlarının dahi yapılaşmaya açılabileceği kamuoyunda tartışma konusu olmuştur. Büyük şirketlere dönümlerce arazi tahsis edilir ve kiralanırken bazı geçmiş Bakanların ise bu bölgelerde yatırıma yönelik araziler aldığı Karpaz sakinlerinin dilindedir.
“Susmak suça ortak olmaktır”
Girne, Esentepe ve Tatlısu bölgelerinde yaşanan çevre katliamının ikinci perdesi Karpaz’da yaşanmak üzeredir. Kıbrıs adasının en zengin türler habitatlarını barındıran Karpaz yarımadası sadece orada yaşayan halkın, KKTC’nin, Kıbrıslı Rumların ya da Türkiye sermayesinin değil Dünya’nın ortak ekolojik mirasıdır. Kıbrıs halklarının sorumluluğunda olan ortak miras olarak Karpaz’ın geleceği hepimize tarihi bir sorumluluk yüklemektedir. Susmak suça ortak olmaktır. Karpaz Özel Çevre Koruma Bölgeleleri ve Sit alanlarını, Turizm ve Çevre Bakanlığına bağlı Eski Eserler Dairesi aracılığı ile parçalara ayırarak yapılaşma girişiminde bulunulması ve Kumyalı bölgesinde bulunan “Orman” arazisine yönelik yapılaşma girişimi sadece kültürel ve ekolojik mirasa yönelik değil tarihi toplumsal varoluş çabasına yönelik tehditler içerir. Küreselleşen kentleşme dinamiklerine karşı yerel kültürel ve ekolojik miraslar toplumsal varoluş çabasının en belirgin ifadeleri olarak her geçen gün değer kazanmaktadır. UBP-DP Hükümetini kültürel ve ekolojik mirasımızı tehdit eden ve Kıbrıs Türk toplumunun varoluş çabasını aşağılayan girişimlere son vermeye davet ederiz. Söz konusu alanlarda kentleşmeden doğacak rantı artırmaya yönelik Emirname değişikliği ve/veya ilgili arazilere gayrı yasal inşaat ruhsatı verilmesi ve/veya ilgili alanların Özel Çevre Koruma Bölgesi kapsamından çıkartılması gibi girişimlere derhal son verilmeli ve bölgenin içkin potansiyellerini açığa çıkaracak yapısal çözümler üretilmelidir. Karpaz’ın ekolojik ve kültürel değerlerini savunmak üzere hareket eden ve edecek olan tüm örgütler, kişiler ve yerel halk ile dayanışma içinde olacağız.