1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. “Decolonize Yourself!” Ruhunuzu Sömürgecilikten Arındırın!
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

“Decolonize Yourself!” Ruhunuzu Sömürgecilikten Arındırın!

A+A-

Achille Mbembe günümüzün önde gelen tarihçi, siyaset bilimci ve post-kolonyalizm kuramcılarından biridir. Johannesburg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan Mbembe’nin eserleri pek çok dile çevrilmiştir. Franz Fanon’un izinden giden Mbembe, sömürgeciliğin Afrika toplumlarında bıraktığı mirası çok yönlü olarak sorgulayan bir düşünürdür. Sık sık kullandığı sloganlardan biri şöyledir:

“Decolonize Yourself!” Yani, “Ruhunuzu Sömürgecilikten Arındırın!”

Bu sloganla neyi anlatmak istediği sorulduğu zaman şöyle diyor: “Kendimizi sömürgecilikten arındırmak demek, kendi yetenek ve becerilerimize yeniden güvenmek demektir. Köle ticareti ve kolonyalizm sadece insancıl bir toplum kurma, insan olarak birbirimize ilgi gösterme, hayatı çoğaltan ilişkiler kurma özelliklerimizi tahrip etmedi. Kendimizle ilgilenme, ihtiyaçlarımızı kendimizin gidermesi gibi özelliklermizi de yok etti. Bir gün birinin gelip bizimle ilgileneceği, bize bakacağı umudunu terk etmemiz gerekiyor.”

Kıbrıslı Türklerin kolonyalizmle ilişkileri pek tartışma konusu yapılmadı. Hele, bu ilişikilerin günümüz üzerindeki etkilerini konuşmak, aklımıza hiç gelmedi. Oysa post-kolonyal Kıbrıs Türk tarihinde sömürgeciliğin bütün izdüşümlerini ve ilişikilenme biçimlerinin yeniden üretildiğini görüyoruz.

Örneğin, bir zamanların toplum lideri Sir Münir’in İngiliz sömürge yönetimi ile kurduğu ilişkinin benzerini, sömürge-sonrası son altmış yılda da yaşıyoruz. Eskiden kolonyal efendilerin önünde el-pençe divan duran elitler, bugün benzer bir şekilde Türkiye hükümetlerinin önünde eğiliyorlar. Kendi kendini döver gibi maaşını kamuoyuna açıklamak zorunda bırakılan başbakanlar mı istersiniz, Türkiye istediği için aday olmaktan çekilenler veya aday olanlar mı istersiniz, yoksa, Ankara’da en çok kim seviliyor yarışı içinde kendini en çok aşağılamakla övünen haysiyetsizler mi?

Bu örnekler saymakla bitmez. Ve bu örneklerin hepsinin benzerleri sömürge Kıbrıs’ında da yaşanmıştır.

Neden mi?

Çünkü hem sömürge Kıbrıs’ında, hem de post-kolonyal Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk toplumu hep başkalarından medet ummuştur. Birilerinin, daha doğrusu, önce sömürgeci İngiltere’nin sonra da Türkiye’nin kanatları altına sığınmıştır. Kendi özelliklerine, beceri ve yeteneklerine güvenmemiştir. Zaman içinde özgüven duygusunu bütünüyle kaybetmiş ve dışarıdan kurtarıcı aramaya yönelmiştir.

Herkesin dilinden düşürmediği o “toplumsal varoluş mücadelesini” mercek altına aldığınız zaman, belki Kıbrıslı Türklerin bu süreçte İngiltere ve Türkiye’nin yardımıyla Kıbrıslı Rumlar karşısında özne olduklarını görürüz ama o mücadelenin aynı zamanda boyun eğişler ve bağımlılıklarla dolu olduğunu da idrak ederiz.

Sömürge yönetimi ile işbirliği, sömürge ordularında yardımcı-polis görevi, Türkiye derin devletinin Kıbrıs’taki şubesi olma, o mücadelenin başlıca duraklarındandır.

O mücadelenin bir başka boyutu da, Türk tanklarının adayı ikiye bölüp zapt ettiği topraklar üzerinde gaspçı bir hayat sürdürürken mağdur edebiyatı yapmaktır.

Ve bütün bu süreçlerin sonunda geldiğimiz yer, “kayıp özne” olmak olmuştur.

Buradan nereye ve nasıl gideceğimiz sorusuna verilecek yanıt hayati önem taşıyor.

Ve bu sorunun yanıtı, geçmişe cesurca bakmadan ve geçmişe son noktayı koymadan verilemez.

Devam eden, henüz kapanmayan kolonyal tarih dönemine son noktayı koymak için ruhumuzu sömürgecilikten arındırmamız gerekiyor. Aksi halde, doğru yönü bulamayız.

İçi boş övünme ve böbürlenmelerle değil, aklımızı başkalarının kılavuzluğuna teslim ederek değil, ancak kendimize güven duymayı haklı çıkaracak icraatlarla verilir gerçek toplumsal varoluş mücadelesi.

Ve haysiyetli siyaset, yarım kalan barış ve yarım kalan özne olma süreçlerini tamamlamaktır.

Günümüzün varoluş mücadelesi budur!

 

 

 

 

     

 

 

Bu yazı toplam 4379 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar