`Dedem ve Şeher; Lefkoşa…`
Halil ONALT
"Seninki gene gelir bastonuynan görün genni gelmeycem dediydi ama dayanamadı ha!" Yerimizi aldık, dedem yanındaki ihtiyarla konuşuyordu. Bir yandan da bana baktığı belliydi ama. Çocukluğumun en güzel günlerinden birini yaşadığımın farkındaydım. Önce kısık bir tonda sonra bağıra bağıra okudum şiirimi. Yokluk içindeki bir toplumda yaşadığımın farkında değildim. İsteklerimizin azlığı bizim zengin hissetmemizi sağlıyordu. "Çok güzel okudun, nesden ya guzum ne ısmarlayım sana" dediğinde anam istediğim şey kit-kat çikolata idi. Evde olduğunu biliyordum da ondan. Olmayan bir şeyi istemezdik. Terbiyemizden kaynaklanırdı bu.
Dedem masmavi gözleriyle bakardı gözlerimize. Yaşlanmış bu gözlerden bir tarihi okumayı beceremezdik. Tek becerdiğimiz gürültü yapmaktı. Dedemden önce annem müdahale ederdi "hade gelin da size helva ekmek vereyim." "Dedeniz getirdi şeherden." Yalandı. Dedemin bir ayağı kesileli beri "şehere " falan gittiği yoktu. Gülümserdi ama ihtiyar.
Işıklara bakardım Göçmenköy dönüşlerinde. Lefkoşa ışıl ışıl parlardı. Koçero tepelerini döne döne tırmandıkça araba şehir daha da büyürdü. Düşünürdüm Göçmenköy, Ortaköy, Kumsal, Marmara bölgesi, Lefkoşa surlar içi eeeee bu neden bu kadar büyük! Sonra arabamızın ışıklarının aydınlattığı ön tarafa bakardım. "Bak şimdi tavşan çıkabilir derdi annem. Sonra ışıklarda hipnotize olur sen iner sessizce arkasından dolaşır kulaklarından yakalarsın"derdi.
Sonra bırakır mıyız tavşanı yoksa besler miyiz yoksa yer miyiz derdim anneme. Bitlidir o derdi. Ova tavşanı...
Oysa dedemin belinde asılı tavşanlarla geldiğini hatırlarım. Ovadan gelirdi koyunlarla, onlar da ova tavşanıydı demek ki. Oysa dedemi yıkardı annem. Saçlarını tarardı bembeyaz. Kolonyasını sürerlerdi dedeme. Beyaz gömleği ve kırmızı karanfili ile tertemiz. Bit mit yoktu dedemde.
Buzu getirdim bıraktım. Buzu suya attılar su bembeyaz oldu. Kokusu yayıldı ortalığa yaseminlerin kokusuna karıştı. "Gel etçik vereyim sana" dedi dedem. Yanına yaklaştım beni kokladı, ben de onu. Derler ki insan sevdiğinin yüzünü unuturmuş. Huylarını unuturmuş. Şeklini, şemalini unuturmuş da bir tek kokusunu asla unutmazmış. Haklılar. Hem de çok haklılar. Dedem şehre gittiğinden ve dönmediğinden beri çok değişti Lefkoşa. Zaten Gönyeli, Kaymaklı,Hamitköyle birleşti kocaman oldu. Bizim yol artık döne döne gitmiyor. Ben de arabayı kullandığımdan arka camdan bakmıyorum. Dikiz aynasından gördüğüm devasa şehrin bölünmüş Lefkoşa olduğunu da biliyorum. Fakat şu tavşanı hala bekliyorum, çıksa tutacağım kulaklarından soracağım "dedem nerde be bitli?"
(RADİKAL BLOG – Halil ONALT – 31.5.2014)