Değirmen Yerel Suya Kaldı…
Türkiye hükümetinin bir yılı aşkın bir süreden beri KKTC’ye dair mali mükellefiyetlerini yerine getirmemesinin nedenleri üzerine birçok yorum yapılabilir.
Örneğin, Türkiye’nin geçirdiği siyasi yapılanma değişimi, KKTC’den sorumlu makamın henüz belirlenmemiş olması, üst üste seçimler ve Türk ekonomisinin halen devam eden derin bunalımının yarattıgı bütçe açığı gibi nedenler sıralanabilir. Bunlar, somut gerçeklerle ilgili ve geçerli mazaretleri sıralayan yorumlardır da…
Gene örneğin, Türkiye’nin mevcut hükümeti Kuzey Kıbrıs’ın mevcut hükümetini benimsememiş ve onu başarısız yapmak için mali yükümlülüklerini yerine getirmeyi askıya almıştır diye de yorumlanabilir… Bunlar, soyut gerekçelere dayanan ama geçerli de olabilecek yorumlardır.
Belki de her iki düşünce kapsamı birlikte geçerlidir ve Türkiye’yi yönetenler «Zaten bizde de yok, onları da sevmedik; besleme mi, değiller mi şimdi anlayacaklar» şeklinde bir duruşa da sahip olabilir. Her ne ise, ama o duruş onlara ait, onların siyaseti ve onların stratejisi…
Kuzey Kıbrıs’ın da bir duruşu, bir siyaseti ve bir stratejisi olmalı… Bu mevcut durum aslında Türkiye destekli bütçenin sürdürülebilir olmadığını, güvenilecek dağ da olmadığını, kaşıkla verip kepçeyle alıyor ama hep verdiğini Kıbrıslı Türklerin kafasına kaktığını görerek, içselleştirerek, sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir kamu, sürdürülebilir varoluş için Kuzey Kıbrıs’ın siyaseti ve ilgili tüm sivil toplum örgütleri birlikte yeni bir yol haritası çıkarmalı…
Taşıma su ile bu değirmen bu kadar dönebildi; su bitti… Bu değirmeni döndürmek artık yerel kaynaklarla başarılmalı… Son bir yıl içinde görüldü ki, değirmen bir şekilde dönebiliyor ama taşıma su gelecek beklentisi ile değirmeni yerel kaynakla döndürmeye tam odaklanılamadı; gene de ve TL’nin ekonomideki yıkıcı etkisinin devamına rağmen, felaketler yaşanmadı… Evet, kamu sektörü maaş ödemesi sıkıntısı yaşamadı, yaşatmadı ama kamunun piyasaya ödemelerinde aksamalar var; yatırımlar da duraksadı. Şimdi yapılması gereken, tüm paydaşların bir araya gelip taşıma su olmadan ve yerel kaynaklara dayanarak sürdürülebilir kamu, sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir nüfus konularına odaklanıp ortak proje çıkarmak ve birlikte uygulamak…
Siyaset, hele ki «Sen bırak git, Türkiye beni seviyor, parayı bana verecek» mealinde mesajlar veren bir anamuhalefeti olan genel siyaset bu konuyu kotarmakta ve hatta inisiyatif almakta bile zorlanabilir. Çalışan ve çalıştıran örgütleri ortak proje üretme vizyonu ile birlikte çalışmayı benimser, kararlaştırır ve pratikte adım atarsa, şeytanın ne bacağı kalır, ne de kolu kafası… Birbirlerine karşı olan sevimsiz önyargılarını terkederler, farklılıklarını dondurup ortak hedeflerini birlikte belirleyebilirler, o hedefe varmak için yapılması gerekenleri, yani özverileri birlikte şekillendirirler, siyasetin uygulamalarını birlikte izleyip denetlerler ise, Kuzey Kıbrıs’ın kendi kendine yetmesi hayal olmaktan gerçeğe dönüşür.
Çalışan ve çalıştıran örgütlerinin böylesine bir girişimi siyasete çekim merkezi olacak, iktidar ve muhalefet partilerinin katılımcılığını sağlayacaktır. Tüm farklılarına rağmen, çalışan ve çalıştıran örgütleri, Kıbrıslı Türklerin sürdürülebilir varlığını ve geleceğini iş ve amaç birliği içinde ve birlikte kurgulamaya soyunmuşsa ve siyasete neyi nasıl yapacağına dair pratikte uygulanabilir bir projeyi sunabiliyorsa ve siyasi partilere projenin siyasal uygulama sorumluluğunu veriyorsa, Kıbrıslı Türklerin geleceğe dair kaderinde önemli bir aşamaya girilmiş olacak.
Yani, Kıbrıslı Türkler, tüm değerleri, varlıkları, kültürü, kimliği ve onuru ile birlikte kendi ayakları üstünde duruyor olacak; mali yönden Türkiye’ye muhtaç veya Türkiye’yi sömüren unsur olmayacak… Besleme olmayacak, besleyen de olmayacak; kaşıkla veren kim, kepçeyle alan kim tartışması olmayacak… İradesi özgür, özgürlükleri geniş, eğitimi çağdaş ve büyümesi sürdürülebilir ekonomisi olacak. Kurumları Türkiye hükümetinin hormonlanmış yandaş sermayesine peşkeş çekilmeyecek, kimliği saldırıya uğramayacak, geleceğini tayin hakkını yurdu ve insanı için kendi özgür iradesi ile kullanacak… Adasının karası onun kendi yeşil vatanı, adasının denizleri onun kendi mavi vatanı olacak…
Mümkündür… Son bir yıl bu projenin istem dışı, veri tabanı belirsiz ve teknik anlamda uygulama disiplini şekillendirilmemiş uygulaması oldu. Şimdi sıra çalışan ve çalıştıran örgütlerinin ortak hedefi ve sinerjik işbirliği ile hazırlayacağı gerçekçi ve uygulanabilir bir proje ile yola koyulmakta…