1. YAZARLAR

  2. Salih Sarpten

  3. Değişen Dünyada Değişmeyen Kuzey Kıbrıs
Salih Sarpten

Salih Sarpten

Değişen Dünyada Değişmeyen Kuzey Kıbrıs

A+A-

Her toplum, kendi değerlerini ve doğal zenginliklerini eğitim sayesinde yeni kuşaklara aktarır. Yirmi birinci yüzyılı yaşadığımız günümüzde, eğitimin önemi sırf bu yüzden katlanarak artmıştır. Eğitim sistemimizin ülke kaynaklarının ne denli büyük bir kısmını tükettiği göz önüne alınırsa, bu önemin büyüklüğü ve nasıl bir bilimsel plânlamanın yapılması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Ne var ki geçtiğimiz hafta yaşadıklarımız; olayların çözümünü bilimsel bilgide değil de dini ve teokratik esaslarda arayan ülke yöneticilerimizin varlığını gözler önüne serdi.

Artık günümüzde milliyetçiliğin, kahramanlığın ve “bizim dışımızdaki herkes bize düşmandır” mantığının hakim olduğu bir anlayışla ekonomide de sosyal yaşamda da çevrede de anlamlı bir gelişme, nitelikli bir yaşam sürdürülmesi beklenemez.  Örneğin coğrafya, çevre ve ekoloji kuru istatistikler ve sınırları olan yani “en”lerin yer aldığı bilgiler yığını değildir. Bilim; “ülkenin yüz ölçümü kaç? Bizde % kaç toprak var, onlarda % kaç? En yüksek dağ, en yüksek tepe, en uzun dere, en önemli kent kimde?” bilgilerinden bağımsız, bambaşka bir şeydir. Yirmi birinci yüzyıl becerileriyle dünyaya bakabilmek; "geri kalmışlık", "açlık", "kuraklık", "küreselleşme", "kutuplaşma", "kalkınma", "iklim değişiklikleri" "çölleşme", "salgın hastalıklar" gibi, Dünya'yı ve dünyada yaşayan bütün insanları ilgilendiren evrensel sorunlar için bilimsel ilkeler temelinde bir dünya vatandaşı olarak hareket etmeyi gerektirmektedir.

Yangını izlemek için helikopterimiz var ama yangın söndürme helikopterimiz yok. Yangına müdahale edecek özverili insanımız var ama bu özveriyi etkili eyleme dönüştürecek yönetim koordinasyonumuz yok. Siyasi söylemler var ama nitelikli yönetim anlayışı yok. Ve tüm bu nedenlerden dolayı tedbir yok, plan yok, uygulama yok, krizlere nasıl müdahale edileceğine dair beceri yok.

Ancak “dahası” var. Dahası şu; çözüm olarak yapılan her şey toplumu rahatsız ediyor, geliyor ve bilimsellikten uzaklaştırıyor. Toplum, kendi yararı için ortaya konan tek bir projesi, gerçek ihtiyaçlarını dile getirecek minik bir irade kırıntısı bile göremiyor. Örneğin çözümler; vicdanlarda yara açan fotoğraflarla elde edilmeye çalışan popülizmde, iş bilmediği herkes tarafından teyit dilen danışmanlarda ve külliye söylemlerinde aranıyor.

Oysa teokratik yönetim anlayışı ile bilimsel bilgiden uzaklaşmanın bir ürünü olarak ortaya çıkan külliye anlayışı tarihe gömülmüştür. Külliye yaklaşımının sanayi devrimi sonrası oluşan sosyal ve ekonomik yapının ihtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmekte yetersiz kalmasıyla ortaya çıkan gerçek ihtiyaçlardan uzak plansız uygulamalar koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirmiştir. Şimdi bu anlayışı ısrarla savunmanın böylesi yaklaşımlarla hareket etmenin toplumsal kalkınmaya katkısı ne olacak ki…

Peki, ama neden yirmi birinci yüzyılda yaşıyorken hâlâ on dokuzuncu yüzyıldaymışız gibi davranan bir Kuzey Kıbrıs var?

Bugün ülkeyi yönetenlerin söyledikleri, dünya toplumları arasında yer almak isteyen Kıbrıs Türk Toplumu’nun ihtiyaçlarından çok uzaktadır da ondan. Bu tespite ulaşmak için herhangi bir ihtiyaç analizine gerek yoktur. Sosyal yaşama, insanların sorunlarına, temel ihtiyaçlarına bakmak yeterlidir.

Çözüm, her anlamda ve her noktada eleştirel düşünebilmekte yatmaktadır. Çünkü eleştirel düşünme bireyin tartışmaları safsatalardan ayırabilmesini, sağlıklı değerlendirme yapabilmesini, eylemlerinin doğru, anlamlı ve geçerli olmasını sağlar.

Eleştirel düşünmede; geçerlik, anlaşılabilirlik, dengelilik, mantıklı olma ve adillik vardır. İnsanın yaşadığı çağa uygun davranma biçiminin temelini oluştan olgular bunlardır. Ve bütün bunlar eğitimin işidir…

 


Aklınızda Bulunsun

Öz Güveni Yüksek Çocuk Yetiştirmek 

Çocuklarımızın yaşam zorlukları ile baş edebilen ve kendi ve kendi ayakları üzerinde durabilen, yaratıcı, çalışkan, kendine güvenen ve mutlu insanlar olabilmeleri için hayattaki fırtınaları atlatabilme gücü kazanmaları gerekir. Çocuğunuza kazandıracağınız öz güven onu hayattaki fırtınaları atlatma becerisi ile donatır. Unutulmamalıdır ki; bir çocuk için hayat günlük fırtınalarla baş etmeyi öğrenmekten ibarettir.

Her ihtiyacı anne-baba tarafından karşılanan, devamlı neyi nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar, gölge bir kişiliğe sahip olur. Karşılaştıkları bir problemi çözmekte güçlük çekebilirler. Öz güvenli bir çocuk için anne-babalar şu cümleleri kullanmamalıdır.

  • O daha çocuk, kendi başına karar veremez.
  • Onun için doğru olanı yapıyoruz.
  • Hayır, öyle demek istemiyorsun.
  • Senin için en doğru şey benim söylediğimdir.

 


Anlayana Gülmece

Balık Baştan Kokar

Balık pazarından geçen yaşlı bir adam, balıkları tek tek eline alıp kuyruklarını kokluyor. Bunu göre balıkçı adama seslenir:

  • “Amca, nedir yaptığın… Balık baştan kokar, kuyruğundan değil”

Yaşlı adam, iç çekerek, yanıt verir:

  • “Biliyorum oğlum, biliyorum… Etrafı koku sardı zaten. Acaba kuyruğa kadar kokmayan balık var mı diye bakıyorum”

 

Bu yazı toplam 1301 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar