1. YAZARLAR

  2. Salih Sarpten

  3. Değişim İhtiyacı Gölgesindeki Okullarımız
Salih Sarpten

Salih Sarpten

Değişim İhtiyacı Gölgesindeki Okullarımız

A+A-

 

Okul, toplumun bir parçasıdır. Toplumu değiştiren, geliştiren, ona yeni özellikler kazandıran önemli bir yapıdır.  Ancak bizde durumun böyle olduğunu söylemek biraz zor… Ne yazık ki okullarımız, toplumun karşısına konulmuş bir ayna durumundadır. Toplumu değiştirip dönüştürmek yerine, toplumdaki statükoyu yansıtır duruma gelmiştir.

Tüm çocuklarımızı ve gençlerimizi ihtiyaç duyacakları farklı program türleri ile buluşturup, onları; kendilerinin, toplumun ama daha da önemlisi çağın ihtiyaçlarının belirlediği uygulamalar üzerinden eğitmek yerine, farklı okul türleri yaratarak onları kategorize ediyoruz…

Toplumdaki sosyo-ekonomik sınıfsal farklılıkları, okullar arasında da yarattık. Bu durumu o kadar çok abarttık ki; kimi anne-babalar çocuklarını, başarılı olabilmeleri için toplumdaki bu statüko düzenine uygun olan okullara göndermede kendilerini zorunlu hissettiler. Çocuklarının başarılı olabilmelerinin yegane kuralının bu olduğuna kendilerini inandırdılar… Bu inançla da özel ders, dershane, etüt yani gölge bir eğitim sistemi yaratıldı… Şimdi eğitimimiz, bu gölge eğitim sisteminin altında eziliyor…

Oysa bilimsel yaklaşımlar açısından durumun tam da bunun tersi olması gerektiğini söylüyor… Toplum, okulun bir fonksiyonu olmalıdır. Çünkü eğitim dediğiniz şey, muazzam bir güçtür… Eğitimi, yalnız ve ancak okul duvarlarının içine hapsetmezseniz; politik güçleri, fikirleri ve anlayışları değiştirebilirsiniz. Sonuçta da içinde bulunduğunuz toplumu yenileştirir, geliştirirsiniz…

Tarih bu şekilde büyük başarıya imza atmış toplumların hikayeleri ile doludur. Amerika’nın süper güç olması, Dünya savaşlarında tam iki kez yok olan Avrupa’nın eskisinden daha da güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkması, Asya’daki Japonya ve Güney Kore’nin gelişen ülkeler arasında en üst sıralarda yerini alması; okullarının toplumlarını yenileştirip, geliştirmesi sayesinde olmuştur…

Hiç kuşku yok ki okullardaki eğitimin, toplumsal kurumlardan bağımsız olarak ilerlemesi mümkün değildir. Ekonomik, siyaset, din gibi baskı grupları eğitimi gideceği yolu etkilemektedir…

Ancak sağlıklı bir toplumun da, sağlıklı bireylerden oluştuğu aşikardır. Bireylerin sağlıklı olabilmesi de okulların, çağın ihtiyaçlarına göre hangi oranda dönüşümünü tamamlayabildiği ile yakından ilişkilidir…

Ünlü eğitim bilimci J. Dewey, 1899’da yayımladığı “Eğitim ve Toplum” adlı eserinde; eğitim sistemini, toplumsal değişimin en önemli aracı olduğunu söylüyor, toplumsal reformların gerçekleşmesini okullardan bekliyordu… Biz de ise okullarımızın reforma ihtiyacı var. Okullarımız, değişim ihtiyacı gölgesi altında faaliyet göstermeye devam ediyor. Ve ne yazık ki her geçen gün biraz daha fazla öğrenci, öğretmen ve anne-baba bu gölgenin altında kalıyor…

----------------------------------------------------


Aklınızda Bulunsun


2015-2016 Öğretim Yılı Türkiye Üniversiteleri Kontenjanları Açıklandı

2015-2016 öğretim yılı için KKTC liselerinden mezun olan KKTC uyruklu öğrenciler için başvurabilecekleri yüksek öğretim alan ve üniversitelere belirlendi.  Lisans düzeyinde 84 alanda 177 kontenjan, önlisans düzeyinde 32 alanda 55 kontenjan, özel yetenek düzeyinde 27 alanda 50 kontenjan olmak üzere yeni üniversiteli olacak gençler için toplam 143 alanda 282 kontenjan belirlendi. Bunlara ilaveten yüksek lisans düzeyinde 58 alanda 72 kontenjan ve doktora düzeyinde 41 alanda 51 kontenjan ayrıldı.
Geçmiş yıllarda yaşanan ve baştan savma çalışmalar sonucunda ortaya liselerin yüksek öğrenimde büyük çarpıklıklar yarattığı ortadaydı. Ancak bu yıl oldukça titiz ve etkili bir çalışma yürütüldüğü anlaşılıyor. 2015-2016 öğretim yılı için belirlenen kontenjanlar incelendiğinde, geçmiş yılara göre çok daha doğru ve anlamlı bölüm ve üniversitelerin belirlendiğini görüyoruz…
Kontenjanlarla ilgili detaylı bilgiye Milli Eğitim Bakanlığı resmi web sitesi (www.mebnet.net) adresinden ulaşılabilinir.

----------------------------------------------------------


Buraya Dikkat

 

Ödev Meselesi

Okullarda verilen ödevlerle ilgili farklı tartışmalar var. Kimi ödevlerin aslında okulda yapılabilecek çalışmalar olduğu, kimi ödevlerin de öğrencilerin düzeylerinden çok daha ağır ve zor olduğu için anne-babalar tarafında yapıldığı bilinen bir gerçek…

Öte yandan hangi kapsamda olursa olsun amacına uygun olmayan ödevlerin; çocukların nitelikli olarak geçirebilecekleri zamanlarından çaldığı aşikar. İşte bu noktada New York’daki 116. Devlet Okulu; öğrencilere evde yapmaları için matematik ödevi ya da yazı ödevi vermeyi artık bırakırken, bunun yerine öğrencileri kitap okumaları ve aileleri ile zaman geçirmeleri konusunda uyarıyor… Okul müdürü Jane Hsu, okulun bu uygulamasını da, gerekçeleri ile birlikte ailelere yazdığı bir mektupla bildirdi… Aileler ise tedirgin. Ödev yapmayan çocukların başarısız olacaklarını düşünüyorlar…

Peki, eğitim bilimi bu konuda ne söylüyor… Eğitim bilimi literatürne baktığımızda ödev konusunun, son dönemde çok fazla ilgi görmeye başladığını ve ödevin negatif etkilerinin de net bir şekilde kanıtlandığını görebiliyor... Bu etkiler arasında çocukların yaşadığı hayal kırıklığı ve aşırı yorgunluk, diğer aktivitelerle ve aile ile geçirilen zamanın eksikliği ve üzücü bir şekilde çoğu öğrenci için öğrenmeye duyulan ilginin kaybolması yer alıyor… Okullara ve anne-babalara duyurulur…

--------------------------------------------------------------------------

Anlayana Gülmece


İş Kazası ve Eğitim

Sayın şantiye şefim; İş kazası tutanağına planlama hatası diye yazmıştım. Bunu yeterli görmeyerek ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama neden olan olaylar aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur:

Bildiğiniz gibi ben bir duvar ustasıyım. İnşaatın altıncı katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı. Yaklaşık 250 kg kadar olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu. Aşağı indim, bir varil buldum, ona sağlam bir ip bağladım, altıncı kata çıktım. İpi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya saldım. Tekrar aşağıya indim ve ipi çekerek varili altıncı kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum. Aşağı indim, bağladığım ipin ucunu çözdüm. İpi çözmemle birlikte birden kendimi havalarda buldum. Nasıl bulmayayım? Ben yaklaşık 70 kiloyum. 250 kilogramlık varil süratle aşağıya düşerken beni yukarı çekti. Heyecan ve şaşkınlıktan ipi bırakmayı akıl edemedim. Yolun yarısında dolu varille çarpıştık. Sağ iki kaburgamın bu sırada kırıldığını sanıyorum. Tam yukarı çıkınca, iki parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarım da bu sırada kırıldı. Bu esnada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı. Varil hafifleyince, bu sefer ben aşağı inmeye varil yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık. Sol bacağımın kaval kemiği de bu sırada kırıldı. Can havli ile ipi bırakmayı akıl ettim. Başımı yukarı kaldırdığımda bos varilin süratle üzerime geldiğini gördüm. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Bayılmışım, gözümü hastanede açtım. Cenabı Hak'tan tüm kullarını böyle görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetle ellerinizden öperim."
Duvarcı ustanız

Bu yazı toplam 2279 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar