Değişim zamanı!
2020 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu toplumun pek de alışık olmadığı bir atmosferde geçti!
Yalnızca Kıbrıslı Türklerin değil, olduğu gibi bütün adanın geleceğinin oylandığı Annan Planı referandumlarında dahi yaşanmayan bir gerginlik toplumun her katmanına sirayet etti. Halen etmeye devam ediyor…
O dönemde daha yirmili yaşlarımdaydım. Evet’i destekleyenlerle Hayır’ı destekleyenlerin, aynı saatlerde, birbirlerine çok yakın bir mesafede miting gerçekleştirdikleri, dün gibi aklımda!
Evet’i destekleyenler İnönü Meydanı’ndaydı… Çözüme ve barışa duyulan heyecanın en üst seviyede yaşandığı bir dönemdi. Dolayısıyla mitingin coşkusu da o seviyedeydi… Kıbrıs Sorunu çözülecek, Kıbrıslı Türkler uzun bir süreden beridir yaşadıkları açmazlardan kurtulacak, uluslararası hukuk zemininde yeni bir dünyaya bağlanacaklardı. Toplumun refahı artacak, ekonomi de demokrasi de hızlı bir biçimde gelişecekti.
Hayır’ı destekleyenler ise Sarayönü Meydanındaydı. Onların da kendilerine göre savundukları görüşler vardı. Plandaki bazı düzenlemeleri “taviz” olarak adlandırıyor ve bunları kabul edilemez buluyorlardı.
Tamamen zıt görüşlere sahip insanlar arasında aynı araçla Lefkoşa’ya gelip, mitingler bittikten sonra geri dönenler bile vardı. Bu toplumun güzelliği de buydu… Hepimizin kendini ait hissettiği en başarılı yönü… Karşılıklı saygı ve farklılıklara rağmen derin bir hoşgörü!
Şimdilerde bu hoşgörü yerini keskin bir tahammülsüzlüğe bıraktı. Ancak salt bir tahammülsüzlük değil bu… Hiçbir gelişmeye itiraz edilmesini istemeyen de bir anlayış var ortada.
Bu kapı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde açılmıştı. Açılan o kapıdan bunca şeyin daha gireceğini ise sanırım kimse beklemiyordu. Oysa bunların tümü bize yabancı!
Dünkü meclis oturumundan gözlemleyebildiğim kadarıyla UBP’li vekiller dahi bu yaşananlardan dolayı mutsuz. Dileyen dünkü Meclis oturumunda o yaşanan gerginlik esnasında Sayın Nazım Çavuşoğlu’nun duruşuna bakabilir. O anda Genel Kurul salonuna giren Özdemir Berova’nın vücut dilini de gözleyebilir! Bu rahatsızlık artık oralarda da net olarak görünür oldu bana kalırsa. Peki, o halde bu gidişattan memnun olan kim? Nesinden memnunuz bu yaşananların?
Katılıp katılmamak bir yana! Bu ülkede desteklemediği bir şeye itiraz eden arkadaşlarımızın anlamsız bahanelerle apar topar Polise çağrılmasından hoşnut muyuz gerçekten? İfade alma bahanesiyle saatlerce karakolda tutulmalarından? Ülkenin en büyük iki partisinden birinin kurultayını bile tamamlayamamış olması normal bir durum mu gerçekten? Üst düğmesi yanlış iliklenmiş gömlek misali o günden bugüne hiçbir şeyin yerli yerine oturmadığının farkında değil miyiz?
Başlangıçta da dediğim gibi bu toplum Annan Planı gibi toplumsal kutuplaşmanın en üst noktaya ulaştığı bir dönemden geçti. Ama o dönemde bile hiçbir şey bu kadar yabancı değildi bu topluma! Burada kutuplaşmanın dışında başka bir şey var ve o “başka şey” artık toplumun daha geniş kesimlerini rahatsız etmeye başladı gibi görünüyor.
Eğer gerçekten böyle ise o halde bu gidişata bir dur deme zamanıdır. Artık bu kötüye gidişe, freni boşalan kamyon misali yokuş aşağı ilerleyen bu kontrolsüzlüğe dur deme zamanıdır. Bu bize yabancı olan iklimden uzaklaşma zamanıdır. Bence artık bu gidişatı değiştirme zamanıdır!