1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Değiştik, değişiyoruz, rahatsızız, hastayız…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Değiştik, değişiyoruz, rahatsızız, hastayız…

A+A-

“Küçücük bir ülkede yaşıyoruz, bir ada toplumuyuz. Ada toplumunun en önemli özelliği huzur içinde yaşamasıdır. Hayatın daha durağan, daha yavaş aktığı bir yer olması gerekir. Az önce ilaçlar denetlenebiliyor mu diye sordunuz. Ben de keşke ilaçlardaki denetim bu ülkeye gelenlerde olsa diyorum. Asıl denetimsizlik oradadır. Ülkemize girenlerin çıkıp çıkmadığı denetleniyor mu? Girenler ne yapıyor, nerededir? Bunu yapacak ne teknolojik donanıma sahibiz, ne de yeterli sayıda personel var. Sadece sıradan vatandaşın etkilenmesi değil, artık bu suçlarla uğraşan insanların, polislerin bile psikolojileri bozulmaya başladı. Barış Hastanesinde çalışan doktorların psikolojileri bozulmaya başladı çünkü artık yetemiyoruz. Bu ülkeye o kadar sorunlu insan geliyor ki bizim bu konuda yetişmiş elemanlarımız bunlarla uğraşacak, baş edecek ve sağlıklı hizmet verecek durumda değildir. Ülkeye giren ve bu tür adli olayların işlenmesine neden olan anti sosyal kişilik yapısındaki kişileri denetlemiyoruz. Bunlar sadece Kıbrıs vatandaşlarını değil, örneğin Türkiye’den gelerek burada yaşayan ve Kıbrıs’ta yaşama sebebi Kıbrıs’ın güzellikleri, adanın sakinliği, insanların sevecenliği olan insanlar bile şikayet etmeye başladı. “O zaman gider İstanbul’da yaşarım, ne farkı var” diye düşünürler. Bu tür olaylar insanları olumsuz etkiliyor.”

Geniş bir bölümünü buraya aldığım ve Psikiyatrist Dr. Mehmet Yağlı’nın arkadaşımız Ödül A. Ülker’e verdiği cevaplar toplumun içinde bulunduğu durumu izah eder nitelikte… Ekonomik krizden, sosyal medya alışkanlıklarının toplum üzerindeki, insan üzerindeki olumsuz etkilerini anlatan Dr. Yağlı, yukarıda okuduğunuz gibi artık adi suçlarla ilgilenen polislerin ve hastanede görev yapan doktorların psikolojilerinin de iflas ettiğini söylüyor ve de ülkeye giriş çıkışların denetlenmesinin önemine vurgu yapıyor.

Ben de çeşitli defalar yazıyorum; Ülkedeki insan popülasyonun yanında buna bağlı olarak insan yapısının da çok farklılaştığından dem vuruyorum.

Özellikle kumarhaneleriyle ünlü Girne’de popülasyon ve yapı değişikliği oldukça fazla hissediliyor. Artık buralı olanlar, hatta 74 sonrası buraya gelip burada hayat kuran Türkiyeliler bile yabancı bir ülkede yaşıyor gibi hissettiklerinden şikayet ediyorlar. Rahatsız oluyoruz, rahatsız oluyorlar çünkü hemen yanınızdaki kişinin adi bir suç işleyebilecek potansiyelinin varlığından her an kuşku duyabilirsiniz.

Bu bir paranoya mı yoksa!.. Hayır değil, çünkü her gün her an yanı başınızda, yakınınızda gelişen adi suçların arttığını görebiliyor, yaşayabiliyorsunuz.

Kumarhanelerdeki silahlı hesaplaşmaların olağan hale gelmesinin dışında özellikle esnafın can güvenliği büyük tehlike altında… Dövizcilerimiz, bankaya para yatırmaya giden esnaf veya çalışan her an başına gelebilecek tehlikeyi bekler oldu artık… Çünkü böyle bir suçu işleyecek kişi bu suçu işlemek için günlük adamıza gelip gidebiliyor veya eskiden de burada yaşayan potansiyel bir suçlu olabiliyor.

Psikolojik durumlarımızın bozulması için sebebimiz çok yani… Söylendiği gibi sosyal medya bağımlılığı, paylaşılanlardan etkilenme, ekonomik kriz ve değişen ve de bozulan toplum yapısı…

Kıbrıs artık, sessiz, sakin, kafa dinlenebilecek yer, deniz-kum-güneş kimliğinden uzaklaşır oldu ne yazık ki…    


İthalat yerine destek

Vatandaşın ucuz tavuk yiyebilmesi için tavukta ithalat izni verildi. Belki geçici bir süre için işe yarayabilir ama uzun vadede tavukta veya başka bir üründe ithalat, başka sıkıntılara yol açabilir. Ülkemizde herkesin de bildiği şartlardan dolayı zaten kısıtlı olan üretim bir noktadan sonra hiç olmayabilir. Türkiye’de de şimdilerde yaşanan ekonomik krizin en büyük nedenlerinden biri de bu değil mi? Yani üretime destek, teşvik vermek yerine neredeyse her türlü ürünün dışarıdan ithal edilmesinden dolayı büyük sıkıntılar yaşanıyor… Orada da “üretimi artırmalıyız” görüşleri her kesimden destek görür oldu. Bu anlamda bizim Sanayi Odamızın yaptığı açıklamayı destekliyorum; “Öncelikle üretim yerine ithalatı destekleyen politikalardan vazgeçilmeli, ithalatı açmak yerine mevcut üretim sektörlerinin gelişmesi, rekabet ortamının yerel kaynaklarca sağlanması ve ithal ikame yoluyla yeni sektörlerin yaratılması teşvik edilmelidir.” Bence de hükümetin otoritesini ortaya koyup fırsatçılara fırsat vermeden, bazı narhlar belirlemesi ve üretime destek vermesi yerinde olacaktır.


Mesai çalışılsa keşke!..

Mesai çalışan bir yol yapım hikâyesi sadece bizim ülkede var herhalde… Mesai de değil aslında, öyle olsa iş çoktan biterdi ama keyfi bir çalışma… Mutlaka sebepleri vardır, işveren veya taşeronlar paralarını alamıyorlardır, malzeme eksikliği vardır falan ama çalışılmayan saatlerde çalışılsa emin olun Lefkoşa-Girne yolundaki çalışmalar yarı sürede mutlaka bitirilirdi.


Beklemedeyiz!

Kıbrıs sorunu New York’ta yeniden görüşüldü, daha doğrusu sorunun taraflarına şöyle bir bakıldı BM tarafından… Hazır mıdırlar, değil midirler yeniden başlamaya… Kim niyetli, kim değil… Niyet var mı, yok mu! Lute rapor verecek, Guterres düşüncelerini ve gözlemlerini raporla uyumlaştırmaya çalışacak ve ya “hade” diyecek ya da “daha tamam değilsiniz” diyecek. Bakalım!


Bildiklerini saatin gibi kullan; Kendine sakla. Herkesin ortasında sık sık çıkarıp caka satma.

CHESTERFIELD

Bu yazı toplam 1752 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar