“Dehşet bir geceydi, cesetler parçalanmıştı”
“Dehşet bir geceydi, cesetler parçalanmıştı”
Geçtiğimiz günlerde kaybettik O’nu… Bilbay Eminoğlu meslekte ustalar arasında yer aldı, 53 yıllık gazetecilik yaşamında çok şeyler gördü, çok şeyler yazdı… Bundan 8 yıl önce 20 Şubat 2005’te arkadaşlarımız Mert Özdağ ve Fayka Arseven Yenidüzen’de hazırladıkları ‘Görgü Tanıkları’ yazı dizilerinde Bilbay Eminoğlu’yla Beşparmak Dağları’na düşen Talia şirketine ait uçağı konuşmuşlardı.
8 yıl sonra hem Bilbay Eminoğlu’nu anmak hem de o kazayı hatırlamak için o yazıyı dergimize aldık
FAYKA ARSEVEN
MERT ÖZDAĞ
27 Şubat 1988... Gece 22:00 sıralarında Kıbrıs bir uçak kazası haberi ile sarsıldı... “TALİA Uçak Şirketi”ne ait Boing 727 tipi yolcu uçağı Beşparmak Dağları’na düştü... Kazada uçağın mürettebatından kurtulan olmadı. Şans eseri uçakta yolcu yoktu... Kıbrıs adasında ender meydana gelen bu tür bir kaza tarihimize yazıldı... O dönemde BOZKURT Gazetesi’nde muhabir olarak çalışan Bilbay Eminoğlu olay gecesini anlatıyor:
Kıbrıs’ta ender yaşanan olaydan birini gündeme getiriyoruz GÖRGÜ TANIKLARI’nda bu hafta... 1988 yılının 27 Şubat akşamı Kıbrıs adası bir uçak kazası haberi ile sarsıldı. “TALİA Uçak Şirketi”ne ait Boing 727 tipi yolcu uçağı Beşparmak Dağları’na düştü. Uçakta yolcu bulunmaması daha büyük bir facianın yaşanmasını engelledi. Kazada uçağın mürettebatından kurtulan olmadı. Mürettebatta bulunan 7 Yugoslav, 2 İngiliz ve 4 Türk hostes ile havayolu şirketinin ortaklarından Sümer Savaş ile eşi olayda hayatını kaybetti.
O dönemde yayında olan BOZKURT Gazetesi’nin arşivinden elde ettiğimiz bilgiye göre kazada uçakta bulunan büyük miktarda döviz ve Türk lirası da yanarak yok oldu. Bölgede yapılan aramalarda paraların içinde bulunduğu çantanın bir parçası bulunabildi.
Kazanın ardından Yugoslavya-Türkiye-Kuzey Kıbrıs üçgeninde günlerce süren diplomatik görüşmeler oldu.
Hatta Yugoslavya Ulaştırma Balkanlığı Soruşturma Dairesi Başkanı Mugaski Dusan, TC Sivil Havacılık Dairesi Genel Müdürü İsmet Erüstün ve Talia Şirketi’nin Genel Müdürü Kuzey Kıbrıs’a geldi.
O dönemde BOZKURT Gazetesi’nde muhabir olarak görev yapan Bilbay Eminoğlu olay gecesi kaza yerine gitti. “Soğuk bir geceydi” diyen Eminoğlu dağlara mazot kokusunun yayıldığını söylüyor...
İşte Bilbay Eminoğlu’nun anlattıkları:
“Bozkurt Gazetesi’nde çalışıyordum o zaman ve telefonumuz yarım saatte bir çalardı. Yine telefon çaldı ve Beşparmak’a uçak düştü haberi verildi. Bir motosikletim vardı. St. Hillarion’un üzerindeki yolu kullandım. Motosiklet ne kadar hızla giderse ona bindim ve saat 22.00 sıralarında olay yerine geldim. Düz yol da yoktu. Dağ yolundan sağa sola savrularak olay yerine vardım. Polisleri gördüm, polisler motosiklet ile daha ileri gidemeyeceğimi söyledi”
“O ceset pilotmuş”
“Uçak uçurumun içindeydi. Motosikletten yedek filmlerimi de yanıma alarak, makiler arasında parçalana kadar, düşe kalka dumanı gördüğüm yöne doğru gittim. Elimde bir el feneri vardı ve ortalık zifiri karanlıktı hiçbir şey görünmüyordu. Sonra burnuma mazot kokusu geldi ve uçağın bir parçasını gördüm. Ne olur ne olmaz diye o uçak parçasının fotoğrafını çektim. Sonra polise uçak nerede, cesetler nerede diye sordum. Polis, “esas görüntü ve cesetler aşağıda” dedi. Olay yerine geldiğimde dehşet yaşadım. 2 tane 36’lık filmi çektim. Biraz yürüğünce ilk cesedi gördüm. O ceset, daha sonra öğrendiğime göre pilotmuş.”
“Patlama olabilirdi”
“Cesetler sağa sola savrulmuştu 5-6 cesedin fotoğrafını çektim ama cesetlerin tanınacak durumu yoktu. İlk gördüğüm şey paramparça olan enkaz yığını... Çok soğuk bir geceydi, yanlış hatırlamıyorsam yağmurlu bir havaydı. Bir de polisler olay yerinden hiçbir şey almamızı istedi. Bavullarda sağa sola savrulmuştu çünkü yolcuların paraları ve özel eşyaları bavullarda olabilirdi. Bir de tekrar patlama olabilir diye uçağın yanına yanaşmamız konusunda uyarılarda bulunuldu. Ortalık karmakarışıktı..”
“Ceset oldukları belli değildi”
“İtfaiye de oradaydı. Müdahale edilecek bir olay yoktu ancak her ihtimale karşı itfaiye oradaydı. Ulaşılamayacak bir yerdeydi çünkü enkaz. Ve etrafta müthiş bir sessizlik vardı. Yalnızca rahatsız edici bir yanık ve benzin kokusu vardı. Polisler resim çekmem için bana ışık tutmuştu. Etraf zifiri karanlıktı ve hiçbir şey görülmüyordu. İlk cesedi çektiğimde bunun nasıl ceset olduğu anlaşılacak diye merak ediyordum. Cesetler de parçalanmıştı çoğu tanınamayacak durumdaydı. Pilotu da kıyafetlerinden çıkarabilmişlerdi. Bir de yolcuların eşyalarının da fotoğraflarını çekmiştim”
“Dehşeti manşete taşıdık”
“İlk kez böyle bir olayı gördüğüm için dehşet içindeydim. Halkın alışılagelmiş bir durumu değil, olağan üstü bir haberdi. Büyük ilgiyle izlendi. Ertesi gün olay yerine gittim. Enkaz ordaydı... Cesetlerin henüz kimlikleri tespit edilmemişti ama yanılmıyorsam 15 kişi hayatını kaybetmişti. İlk defa böyle bir olay yaşıyorduk. Gazeteye geldiğimde bir saat oturup arkadaşlara olayı anlattım. Dehşeti, nasıl manşete taşıyalım diye tartıştık. Fotoğrafları çektikten sonra aynı hızla tekrar Lefkoşa’ya döndüm ve o fotoğrafları manşetten duyurduk. Dehşet bir geceydi...”