DEMOKRASİ ŞEHİTLERİNİ ANARKEN…
Her yıl olduğu gibi bu yıl da geleneği sürdürüp, mezarları başında anacağız Demokrasi Şehitlerimizi…
İnkılapcı gazetesi kurucusu, sendikacı Fazıl Önder Saraç, Türk Eğitim Kulübü kurucusu Ahmet Yahya, Leymosunlu Berber Ahmet İbrahim, Cumhuriyet Gazetesi yazarları Avukat Ahmet Muzaffer Gürkan ile Avukat Ayhan Hikmet ve İnkılapcı gazetesi yazarı, sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu ile yoldaşı Kostas Mişaulis, Yenidüzen gazetesi yazarı Kutlu Adalı ve 1976-1979 yılları arasında Türkiye’de yüksek öğrenimleri sırasında katledilen Özer Elmas, Mehmet Ömer, Muharrem Özdemir, Ercan Turgut, Mustafa Ertan ve Sadık Cemil…
Kimimiz bir ritüeli yerine getirmek için; kimimiz “görev gereği” gidecek yine bugün, Onların mezarları başına… Birer ikişer karanfillerimizi bırakacağız, ve gündelik hayatın hay/huyuna kapılacağız yine…
Ve Demokrasi Şehitlerini Yaşatma Derneği başkanı Hasan Felek’in basın açıklamasında vurguladığı şu satırların çoğunu unutup; kısır kavgaların içinde boğulacağız, yılardır yaptığımız gibi.
“Onlar demokrasi mücadelesinin dününde, bugününde ve yarınlarında hep var olacaklardır (Onlar)Kıbrıs’ta iki halkın barış içinde bir arada yaşamalarını, demokrasinin ve insan haklarının gelişmesini, emekçilerin insanca yaşamalarını savundukları için “faşist karanlık odaklar tarafından katledildiler
Demokrasi şehitlerinin verdikleri onurlu mücadeleden dolayı acımasızca katledildikleri günleri hiç unutmadan, onların verdikleri kavganın takipçisi ve yarınları olacağımızı bir kez daha vurgulamak isteriz
Derneğimiz, faşizmin ve şovenizmin karanlık yüzünü bir kez daha lanetlerken, demokrasi kültürünün yükseltilmesi, bir yaşam biçimine dönüşmesi ve aynı zamanda insanlar arasında dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımına karşı çıkarak, insanlığın ve dünya halklarının kardeşliğini ısrarlı ve kararlı şekilde savunmaya devam edecektir.”
DEMOKRASİ’nin “aman kimse bağırmasın” diye siyasi rüşvet dağıtmakla gelmeyeceğini; TOPLUMSAL GELİŞME’nin, “kalkınma” adına betonlaşmayı teşvik etme, gibi anlayışlarla gerçekleşmeyeceğini; “kendi evimizi düzeltmenin”, “denk bütçe yaratma” (kapitalist) söylemleriyle aynı şey olmadığını; BARIŞ’ın, bize dayatılan emperyalist çıkar odaklı “çözüm” paketleriyle sağlanamayacağını; SOSYAL ADALET’in, herkese devlet dairelerinde iş olanağı sağlamakla ilgisi olmadığını; STATÜKO’yu sevimlileştirerek DEĞİŞİMİN yapılamayacağını anladığımız gün, Onların verdiği kavgayı da anlamış olacağız…
Bu gün, Onların mezarları başından ayrılırken bunları düşünmeyecek; kendimizi sorgulamayacaksak, gelecek yıl oraya gitmeyelim bence…
Ne kendimizi kandıralım; ne de onların verdiği mücadeleye saygısızlık yapalım…