DENKLEM!
Akdeniz’de enteresan bir denklem yaşanıyor.
Güney Kıbrıs’ın petrol arama konusunda start vermesiyle bu hareketi cevapsız bırakmayan Türkiye, Koca Piri Reis gemisini, Akdeniz’e gönderdi.
Geminin önce kaybolduğu iddial
Akdeniz’de enteresan bir denklem yaşanıyor.
Güney Kıbrıs’ın petrol arama konusunda start vermesiyle bu hareketi cevapsız bırakmayan Türkiye, Koca Piri Reis gemisini, Akdeniz’e gönderdi.
Geminin önce kaybolduğu iddiaları gündeme geldi, daha sonra imzalanan anlaşmadaki haritanın tam tersi bir istikamette, adanın Güneyin’de bulundu.
Burada bulunabilir miydi tartışmaları devam ederken, Türkiye Başbakan’ı yetki alanlarının Hint Okyanus’una kadar olduğunu açıkladı!
Bütün bunlar bir tarafa, Hürriyet Gazetesi Yazarlarından Yalçın Doğan’ın konuyla ilgili geçtiğimiz günkü yazısı konuyu daha ilginç bir boyuta taşıyor. Doğan özellikle petrol ve enerji konularında Türkiye’de görüşlerine en çok başvurulan isimlerden biri olan Necdet Pamir’e atıfta bulunarak, geminin petrol bulmak için yapılması gereken derinlikte bir kazı yapacak donanıma sahip olmadığını söylüyor.
Ve aslında sismik araştırma sonrasında ortaya çıkan verileri sadece belli bir derinliğe kadar kazı yaparak öğrenebileceğini söylerken, bulunanın petrol olup olmadığını ya da bunun çıkarmaya değecek kalitede olup olmadığını, ancak 2 bin metre altında bir kazıyla belirlenebileceğini anlatıyor.
Piri Reis’in ulaşabileceği alanın ise, sadece 1200 metre olduğunu.
25 yıl Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nda (TPAO) çalışan Necdet Pamir veriyor bu bilgileri ve Türkiye’nin tavrının sadece iç politikaya yönelik olduğu yorumunu yapıyor. Zira bu geminin özellikleri dışarıda biliniyor” diyor.
Piri Reis Gemisi'nin bünyesinde bulunduğu Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü'nün müdür yardımcısı Prof. Dr. Doğan Yaşar, dün bir açıklama yaptı ve “şu anda sismik araştırma yaptıklarını daha sonra bulguları değerlendirerek, gerek duyulması halinde 1-2 metrelik yüzeysel sondaj başlatacaklarını” söyledi.
Eğer uzmanların dediği gibi, bu yüzeysel sondajla petrol olup olmadığı, bunun kalitesi belirlenemiyor, ya da bu maden çıkarılamıyorsa o zaman bunun anlamı ne?
Gerçekten de bu manevra sadece bir iç politika malzemesi midir?
Konuyla ilgili ciddi bir bilgi kirliliği ve gündem kalabalığı var.
Bunun yanında bir de devletçilik komedyası.
Bütün bunlar tartışılırken, dün toplanan Bakanlar Kurulu ise, Cumhurbaşkanı ile Erdoğan arasındaki anlaşmayı değerlendirdi.
Artık değerlendirecek neyi varsa!
Bakanlar Kurulu üşenmedi, bunu bir de meclise sevketti!
Anlaşma zaten yapılmış, gemi araştırmalarına başlamış, açıklamalar doğruysa, gemi yakında sondaja başlayacak.
Şimdi meclis atı alanın Üsküdar’ı çoktan geçtiği bir ortamda, bu anlaşmayı onaylayacak.
Oysa, övünülen kadar varsa, petrol satışa çıkarılacak neredeyse!!!
Peki ya meclis bu anlaşmayı onaylamazsa?
Konu aslında kim takar Yalova Kaymakamı’nı misali!
Bu anlaşmaya onay vermeyenler zevahiri kurtarmak için bir karşı duruş sergileyecekler. Ve aslında kriz ortamında biraz daha itidal çağrısı yapıp, dengeye oynama rolünü daha rahat üstlenebilecekler.
Ama Erdoğan’ı da son derece kızdırmış olacaklar!
Bu tavrı mutlaka bir kenara not edecek Erdoğan, muhakkak bunun bedelini de bu anlaşmasının karşısında duranlardan soracak.
“Düşmana karşı bizim haklarımızı savunmak için Akdeniz’de kahramanca bayrak dalgalandıran anavatana hangi hadle karşı çıkacağız” ve böyle bir babayiğit olacak mı merak ediyorum.
Çünkü konu aslında meşru olan bir itiraz hakkından, aynı anlayışla kriz tırmandırma yöntemine dönüşürken, meselenin özünü kavramakta zorlanıyoruz.
Bu anlaşmaya onay verenler ise, en azından üzerine bir şimşek çekmeyecek. Ama muhtemelen iç siyaset malzemesi olarak naylon bir krizle it dalaşının da meşru tarafları olacaklar.
Denklem gerçekten de enteresan bir denklem.
Çözülmesi, bu ortamda siyaset belirlemesi çok kolay değil.
Ama siyaset tam da bu zamanlar için var.
Bakalım kim daha iyi yapacak.