1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Denktaş’ın “Federasyon” Tezlerini Unutamıyoruz!
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Denktaş’ın “Federasyon” Tezlerini Unutamıyoruz!

A+A-

 

Rauf Denktaş’ın Kıbrıs’ta federal bir devletin kurulmasına inanmadığı ve bunu engellemek için elinden geleni yaptığı biliniyor. Fakat Denktaş’ın “konjonktür gereği” zaman zaman masaya “federal devlet” adına öneriler koymak zorunda kaldığı da bir vakıadır. Özellikle 1974 sonrasında ABD Senatosunun Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunu kaldırmak için Denktaş’ın “esneklik” göstererek Kıbrıs’ta federal bir devletin kurulmasına yönelik öneriler yapması gerekiyordu. Nitekim çeşitli baskılar karşısında 13 Nisan1978 tarihinde bazı önerilerde bulunmak zorunda kalmıştı. Rauf Denktaş’ın danışmanlarından Profesör Mümtaz Soysal ve Necati Münir Ertegün’ün Viyana’da BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’a verdikleri önerilerde öncelikle Kıbrıs’ta federal bir devlet kurmanın “siyasi, sosyo-ekonomik ve yasal zorlukları olduğu” vurgulanıyordu ve “bu zorluklar” temelinde bir “çözüm” öneriliyordu.

Bunca yıldan sonra bugün bunları neden hatırlatma ihtiyacını hissettiğimi okuyucunun takdirine bırakarak, Türk tarafının 1978 yılında yaptığı ve bize tanıdık gelecek bu önerilerden bir bölüm okuyalım.

“Siyasi Zorluklar”

a) “Kıbrıs’ta federal bir devlet kurmak sadece hâlihazırda var olan merkezi bir hükümetin iktidar ve yetkilerini devleti oluşturan parçalara vermesi gibi basit bir hadise değildir. Tam tersine, 20 yıldan beri toplumlararası şiddet ve kanlı çatışmalar yaşamış iki toplumu bir araya getirme çabasıdır.” 
b) “Bu, iç-işlerinden kaynaklanan bir “milli” meseleye çözüm bulmak değil, iki farklı ulusal toplumun çatışan “milli” taleplerini uzlaştırma arayışıdır”.

“Sosyo-Ekonomik Zorluklar”

a) “Geçmiş olayların anıları iki toplumun da hafızasında canlıdır. İki tarafta da güvensizlik, hatta düşmanca kuşkular vardır.  
(...) Kıbrıslı Türkler 1963–1974 arasında Kıbrıs Rum saldırganlığına karşı
direndiler ve kendini ‘Kıbrıs Hükümeti’ olarak ilan eden yasa dışı Kıbrıs
Rum yönetimini kabul etmediler. Meşruiyet ancak iki toplumun anlaşarak ortaklık kurmasıyla sağlanabilir.”
b) “Geçmişin acılarının tekrarlanmaması için bir araya gelerek yeni bir
yönetim şekli kuracak olan iki Toplum, henüz ekonomik ve sosyal
kalkınma bakımından aynı düzeye ulaşmış değildir. (...) Ekonomik ve  
sosyal düzeydeki farklılık ve eşitsizlik,  geçmişte yaşanılan olaylardan
kaynaklanan güvensizlikle birlikte, Kıbrıs’ta federasyon kurmanın
önünde belki de en büyük zorluğu oluşturmaktadır”.

“Yasal Zorluklar”

“Federal ilke, neredeyse tanımı gereği, ortak-devletlerin eşitliğini öngörmektedir. (...) Kıbrıs’taki zorluk, federe devletlerin sayısının sadece iki olmasıdır. Bu yüzden ortakların eşitliği mutlak bir zorunluluk oluşturmaktadır. Bu federalizm ilkesi kadar, ortakların iki tane olmasından kaynaklanmaktadır.”
       “Bu durumda hükümet mekanizmasının tıkanma riskini azaltmak için federal organlara bırakılacak yetkilerin sayısını azaltmak gerekiyor”.

Görüleceği gibi, Kıbrıs Türk tarafı “iki ayrı ve eşit yönetimin” varlığından yola çıkarak merkezi hükümete bırakılacak sınırlı yetkilerden ve kurulacak “ortaklık devletinden” söz ediyor, iki toplum arasında güven tesis edildiği ölçüde de federal devlete bırakılacak yetkilerin artırılabileceğini dile getiriyor, bunun adına da “evrime dayalı federasyon” (federation by evolution) diyordu. Gelgelelim, bu öneriler federal devletten çok konfederal bir düzenleme öngörüyordu. Nitekim yapılan önerilerde federal yürütmeyi Rum ve Türk federe devletlerinin başkanlarının ikişer yıllık dönemlerle dönüşümlü olarak üstlenmesi ve Federal yasama organının federe devletlerin yasama organları tarafından eşit katılımla oluşturulması savunuluyordu.

Toprak konusunda dile getirilen kriterler Kıbrıs Rum tarafının beklentilerinin çok gerisindeydi. Kıbrıs Türk toplumunun bir “tarım toplumu” olduğu, bu yüzden “toprağa bağımlılığı Kıbrıs Rum toplumunkinden fazla olduğu”, “Kıbrıs Rum tarafına “üç misli fazla yağmur düştüğü” de ileri sürülerek, Kıbrıs Rum toplumuna sadece birkaç köyün iade edilerek “sınır düzeltilmesi” yapılabileceği sonucuna varılıyordu.

Serbest dolaşım ve yerleşim hakları konusunda ise ilke olarak bu hakların kabul edildiği söylense de, uygulamada göz önünde bulundurulması gereken bir dizi koşul ileri sürülüyor ve son tahlilde bu hak ve özgürlükler büyük oranda kırpılıyordu. Bu hakların uygulanmasında gözetilecek kriterler şöyle sıralanıyordu: “kamusal sağlık, ahlaki düzen, güvenlik endişeleri, Federe Devletlerin kamusal düzenini korumak, Federal Cumhuriyetin iki-toplumlu, iki-bölgeli karakterinin bozulmaması.”

Bu kadar açılım! yapıldıktan sonra gönüllere su serpmek için olsa gerek, Türkiye’den su getirileceği ve Mesarya ovasının yeşillendirileceğinden söz ediliyor ve bu projenin 150–200 milyon dolara mal olacağı belirtiliyordu.

Yukarıda özetlediğimiz Türk önerileri Kıbrıs Rum tarafınca “görüşmelere zemin oluşturamaz” gerekçesiyle reddedildi. Türk önerilerinin konfederal bir devlet öngördüğü olayları yakından takip eden Mehmet Ali Birand’ın gözünden kaçmamıştı. Nitekim Birand bu konuda şunları yazacaktı: “Türk önerileri aslında konfederasyonu içeriyordu. Karşılıklı iyi niyetli ilişkinin kurulması durumunda federasyona dönüşecek mekanizmalar getiriyor, ancak ilk dönemde ayrı ayrı çalışacak, kendilerini ayrı ayrı yönetecek iki küçük devletçik yaratmayı öngörüyordu”.

Bu yazı toplam 3592 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar