Deprem değil, depreme hazırlıksız olmak felakettir
Türkiye’de yaşanan 6 Şubat Depremi’nin üzerinden bir yıl geçti.
Bu deprem Mağusa’da olmuş gibi bu acıyı biz de yaşadık.
Başta depremde kaybettiğimiz çocuklarımızın aileleri, dostları, komşuları olmak üzere tüm ülke yasa boğuldu.
Evet depremin üzerinden bir yıl geçti ama depremin acısı dinmedi. Belki de tüm ülke için hiçbir zaman dinmeyecek. Hiçbir zaman tam olarak kapanmayacak bu acı.
Aileye, dostlara ve yas tutan tüm ülkeye sabır diliyoruz, üzüntümüzü belirtiyoruz, ama elden de bir şey gelmiyor.
Bir yıl geçti. İsias Otel sahibine hesap sormak için bu ülke seferber oldu. İnsanımız ailelerin acısını kendi acısı gibi paylaştı. Kenetlendi.
Bu süreçte, Lefkoşa Türk Belediyesi’nde 10 yıl önce başlatılan Yapı Denetimi, KTMMOB’nin öncülüğünde çok daha geniş bir kapsam ve profesyonellikte uygulama konuldu.
KTMMOB bu konuda inisiyatif alarak gelecekteki yapı stoğunun çok daha sağlıklı inşa edilmesi için önemli bir adım attı.
Tüm ülke bu acıyı paylaşırken, İsias Otel’in çökmesine sebep olan sorumsuzluğun hesabını sormak için birbirine kenetlenirken ve teknik insanlar sorunu çözmeye bu kadar hazırken maalesef siyaset kurumumuz bu bir yılda sınıfta kalmış durumdadır.
Ödevini ihmal etmiştir.
Bir taraftan sorumsuzluğun hesabı sorulurken, diğer taraftan bir yıl boyunca ülkemizdeki eskimiş ve yıkılmaya yüz tutan yapı stoğu için ilgisiz olmuşlardır.
Kendi yaşadığım apartmanın testleri sonucunda ortaya çıkan sürpriz bana ve paylaşımım sonrası pek çok insana gösterdi ki 1999 öncesi yapılan hiçbir bina garanti durumda değil.
Bu binaların inşaat mühendisleri tarafından deprem etüdü yapılana kadar güvenli olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.
Zaten bu süreç sonrası bana ulaşan birçok inşaat mühendisi kendi karşılaştığı binalardaki inanılmaz tehlikeleri aktarmışlardır.
Bu binaların neredeyse tamamı 1999 öncesi yapılmıştır.
Özellikle bu binalarda:
- Kolonlar 20 santim genişliğindedir. Bugün deprem yönetmeliği 20 santim genişliğinde betonarme kolonu güvenli kabul etmemektedir.
- Yağmur suyu boruları kolonların içerisinden geçmektedir. Bu uygulama zamanla kolonları çürüterek zayıflattığından yaklaşık 20 yıldır uygulanmamaktadır.
- Üç veya dört katlı apartmanlarda tek tek temellerden oluşan sistem kullanılmaktadır. Bugün çoğu iki katlı bina bile tüm kolonları bir pabuç gibi tek parçada döken radyan temel sistemi kullanmaktadır.
- Ülkemizde 1999 öncesi binalarda düz, spagetti gibi pürüzsüz demirler kullanılmıştır. Halbuki son 25 yıldır yapacağınız herhangi bir binada dişleri ile betonu tutabilen demir kullanmak zorunlu hale gelmiştir.
- Su izolasyonu günümüz kadar gelişmiş ve denetimli olarak uygulanmadığından zaman içinde binaya su işlemiş ve adeta bir diş gibi binanın taşıyıcı sistemini çürütmüştür.
- 1999 öncesinde ülkemizde hazır beton pratiği uygulanmadığından kolonların betonu elde karılmış ve taşıyıcı sistemde dengesizlikler yaratma tehlikesini yükseltmiştir.
- Belki de en önemlisi İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Gürkan Yağcıoğlu’nun bir programda dile getirdiği konudur. Bu binaların yapıldığı dönemin standartları binaların ömrünü yaklaşık 50 yıl olarak ortaya koymaktadır. Bina bakımı yapılmadığında bu süre daha da kısa olmaktadır.
Şimdi durum böyle iken kendimize sormamız gereken birkaç soru vardır:
Ülkemizdeki bina stoğunun ne kadarı 1999 yılı öncesinde inşa edilmiştir?
Bu binaların yüzde kaçına test yapılmıştır?
Bu testlerde sağlam çıkma oranı nedir?
Bu binaların olası bir deprem anında tehlike arz edip etmediklerini biliyor muyuz?
Bilmiyor isek devletimiz bu bir yılda bu konu ile ilgili ne yapmıştır?
Bu stoğu yenilemek için ortada multi disipliner bir karar alma modeli var mıdır?
Yok ise bu model şu anda devletimiz tarafından çalışılıyor mu?
Devlet zorunlulukları ve teşvikleri ortaya çıktı mı?
Kentsel dönüşüm sistemi uygulanacak ise bunun başarısı için tüm ilgili odalar ile çok paydaşlı bir komite çalışması başlatıldı mı?
1999 öncesi inşa edilen apartmanların kaçı şu an işletme olarak kullanılıyor?
Bu işletmelerin kaçında deprem testi yaptırdık?
Hizmet satın alan vatandaşlar girdikleri binaların sağlamlığını bilme hakkına sahip değil midir?
Bu sağlamlığı garantilemek devlet güvencesinde ve sorumluluğunda değil midir?
Bunlar önemli sorulardır dostlar.
Bu soruları sormamanın bedeli ise çok ağırdır.
Belki hayal etmesi bile zor ama Türkiye’dekine benzer bir depremi ülkemizde yaşamamız halinde ortaya çıkacak kayıpları düşünerek önlemler almalıyız.
ÇÜNKÜ, BİR YIL ÖNCE TÜRKİYE’DE YAŞANAN FELAKET DEPREM FELAKETİ DEĞİL, DEPREME HAZIRLIKSIZ OLMAK FELAKETİ İDİ!
O yüzden KKTC’de meydana gelebilecek bir depreme hazır olmalıyız dostlar.
Çünkü deprem kader olsa da, depreme hazırlıksız olmak kader değildir.
Aksine bu seçebileceğimiz veya red edebileceğimiz bir yönetim biçimidir.