Deprem vergisi ne oldu, bağışlar ne kadar?
"Deprem vergisi" denmiş, toplanacak paranın özellikle de eğitimde kullanılacağı açıklanmıştı.
Maaşlardan kesinti yapılacaktı, "Biz gönüllü bağış yapacağız" diyerek itiraz geldi, geri adım atıldı.
Doğrusu yadırgamıştım bu tepkiyi…
Şu ana kadar kaç kişinin "gönüllü" bağış yaptığı da açıklanmadı.
Kamu ya da özel…
Memur ya da emekli…
Bilmiyoruz.
Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası, Öğretmenler Yardımlaşma Kooperatifi’nde toplanan katkıları Şampiyon Melekleri Yaşatma Derneği’ne bağışladı.
Bunun da miktarı paylaşılmadı ya da ben görmedim.
Deprem vergisi böylece Merkez Bankası'ndan yapılacak kesintiler, özel işletmelerin gelir ve kurumlar vergisine ekler, taşınmaz mallarda stopaja ek ücret üzerinden oluşturuldu. Bir de araçlar için kayıt ve ruhsat harçları, avlanma ruhsatları, belediye hizmetleri, geçişlerde sigorta poliçeleri ayrıca vergilendirildi.
Tüm bunlardan şu ana kadar ne kadar gelir elde edildiğini bilmiyoruz.
Her ay sonunda toplanan rakam açıklanmalıydı.
Şeffaflıkla paylaşılmalı, topluma duyurulmalıydı.
En önemlisi de deprem vergisinden elde edilen gelirin nasıl değerlendirileceği, bu yönde hangi adımlar atıldığı anlatılmalıydı topluma…
Henüz ses yok, seda yok.
Kıbrıslı Rumlardan gelen katkı
En önemli gelir sanırım yine güneyden geçişlerle toplandı.
Sigorta poliçelerine 'Euro' üzerinden deprem vergisi eklenmişti ve bir aylık rakama ulaştım.
Geçiş kapılarında yalnızca bir ayda 17 bin 207 poliçe yapıldı, 103.550 Euro deprem vergisi toplandı. Bunun karşılığı 2.6 milyon TL'den fazladır.
Deprem vergileri ya da bağışlar hakkında Maliye Bakanlığı'ndan bilgi istedim, henüz bu yönde geri dönüş alamadım.
Tek endişem var, deprem vergilerinin de "genel bütçe"ye aktarılarak eritilmesi!
Yeni bir okul temeli atılmadı henüz...
"Depremde yitirdiğimiz her çocuğumuzun ismine ayrı bir okul yapılacak" diyen bakanlar var, TC-KKTC Protokolü'nü işaret ederek.
Çok da inandırıcı gelmiyor bana…
Doğrusu bu yönde en fazla ailelerin oluşturduğu derneğe ve projeye güveniyorum.
Ada'nın en donanımlı, çağdaş, evrensel eğitim merkezini yapalım istiyorum.
O güzel evlatların adına yaraşır olsun...
3 yıllık “kukla” devrinin sonu
Kıbrıslı Türkler, yeni bir ortaklıkla birlikte, Avrupa Birliği üyesi ve dünyada tanınmış bir devlete katılmak yerine, Kıbrıs Cumhuriyeti'nden daha fazla hak almaya itiliyor.
3 yıllık “kukla” devrinde bunu başarıyor Tatar ve Ankara siyaseti!
Bu yalan siyaset özellikle adaya 1975'ten sonra gelen ailelere, onların çocuklarına, Kıbrıs'tan başka yurt bilmeyen Türkiye kökenli kuşaklara kaybettiriyor.
Üstelik çoğunlukla kendi oylarıyla...
Kandırılıyorlar!
"Kıbrıs Cumhuriyeti" kimliğine sahip Kıbrıslı Türkler için "yeni açılımlar" konuşuluyor güneyde...
Bu yurttaşlığa sahip olmayanlar ne yapacak?
“TC Pasaportu” neye yetecek ya da “KKTC Kimliği.”
“İki Ayrı Devlet” formülü giderek Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ne evriliyor.
Manzara şu: Kıbrıs ülkesinde tanınmış ve bölünemez tek devleti Kıbrıslı Rumlar yönetiyor, adanın kuzeyi ise görünmez bir devlet üzerinden Türkiye tarafından kontrol ediliyor.
Kıbrıslı Türkler ya da resmi dille "KKTC yurttaşları" gelecekleri hakkında "belirleyici" olamıyorlar.
Şimdi “açılımlar” konuşuluyor.
Sonuç ne olacak?
Kıbrıs Cumhuriyeti’nden daha fazla hak elde eden Kıbrıslı Türkler…
Bir de Türkiye Cumhuriyeti’nden katkı bekleyen KKTC yurttaşları!
Hangi açılımlar?
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklere yönelik pek çok açılım yapabilir.
* Kıbrıs'ın güneyinde tüm belgelerde 'Türkçe' dilinin de kullanılması…
* Kıbrıslı Türklerin güneydeki ‘Genel Sağlık Sigortası’ sisteminden yararlanması…
* Yeşil Hat Tüzüğü çerçevesinin genişletilmesi, böylece, güneye daha fazla mal satılması…
* Yeni geçiş kapılarının açılması…
* Kıbrıslı Türk hekim, öğretmen, mimar ve farklı meslek gruplarından gençlerin güneyde kamuda istihdam edilmesi…
* Kıbrıslı Türk yetenekli sporcular için Kıbrıs Cumhuriyeti milli takımlarında kontenjanlar ayrılması…
* İki toplumlu kültür, sanat faaliyetleri için yeni desteklerin oluşturulması…
* Kıbrıslı Türk öğrencilerin, Avrupa ülkelerindeki eğitim olanaklarının artırılması…
* Özellikle ‘karma evliliklerden’ doğan yurttaşlıklar için kayıt alınması, toplam sayının belirlenmesi ve bu insanlara yurttaşlık verilmesi…
* Kıbrıs’ta doğan, on sekiz yaşını geçmiş, belirli kriterlere sahip herkesin güneye geçişlerine imkan sağlanması…
Bu liste daha da uzayabilir…
Temel hedef çözüm olmalı
Tüm bu açılımlar yine de çözümün yerini tutmuyor.
İki eşit ortağa sahip Kıbrıs'ın tek bir uluslararası kişiliği sahip olacağı hedeften uzaklaşıyor, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş gibi bir yere taşınıyoruz.
Ayrıca Kıbrıslı Türkler açısından şu riyakar gerçeklik de öne çıkıyor: Güneyde ne varsa ortağız, kuzeyde ne varsa bizim!
‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nden haklar istiyor, ancak, bu devlete yönelik sorumluluklara sırt dönüyoruz.
Güneyde hak isterken…
Kıbrıslı Rumlara kuzeyde ‘turist’ muamelesi yapıyor, bu insanların da buralarda kendi toprakları, mülkleri, hakları olduğunu unutuyoruz.
“Yeni” dedikleri “yalan” siyasetin tam da çöküşünü yaşıyoruz.
BM Güvenlik Konseyi’nden “geri çekilen” şart!
Milliyetçiler kendi içlerinde kavgaya tutuştu.
Hani, Kıbrıs'ta müzakerelerin başlaması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden "tanınma"
talep edilmişti ya!
“KKTC’nin tanınması” istenmişti, üstü örtülü, mahcup mahcup…
27-29 Nisan 2021 tarihinde Cenevre’de tam ifadeyle, “Görüşmelerin başlaması için egemen eşitlik ve eşit uluslararası statümüzün BM Güvenlik Konseyi tarafından teyidi” denmişti.
Bundan vazgeçilmiş.
Kim söylemiş bunu?
Müzakereci Ergün Olgun...
DAÜ’deki bir panelde söylemiş...
Çünkü, böylesi bir şart varken, müzakere mümkün değil...
Kıbrıslı Rumlar "biz görüşmeye hazırız" dese bile!
BM Güvenlik Konseyi böylesi bir karar almadığı sürece...
İşte tüm bunlar konuşulurken, Ergün Olgun, "Bu talepten vazgeçtik, bunu Kıbrıslı Rumlara da söyledik ama kamuoyuna açıklamadık..." anlamına gelecek bir yorum yapmış.
***
Ayın, oyun diyoruz ya...
Boşuna değil...