Depreme karşı ilk ciddi sınav: Laguna Apartmanı
Mağusa’da ‘Laguna Deniz Yıldızı Palm Beach’ diye bir apartman var.
Denize sırtını yaslamış, dünyalar güzeli konumda bir bina…
Deniz güzel ama beton dökülüyor, paslı demirler seçiliyor kolonlarda…
Kıbrıslı Rum Lordos ailesine ait ‘Seagate’ denen bir yer burası…
En az 55 yıllık!
Savaş sonrasında Evkaf yönetimine geçmiş ve “sakinleri” oluşmuş.
Yıllar yılı buradan kira geliri elde edilmiş evkaf ama tamirat yapılmamış.
Tabii 110 daire kime, nasıl, hangi kriterler ile kiralanmış sorusu da ayrı bir mesele…
Öyle açık duyuruyla, başvuruyla olduğunu düşünmüyorum.
‘Can güvenliği yok’
Evkaf, iki yıl önce uzmanlara bir çalışma yaptırdı, özüyle “Bu bina ömrünü tüketti, bir depremde yıkılır” raporu verildi.
Mayıs 2021’de…
Dört inşaat mühendisi rapora imza koydu.
100 sayfaya yakın bir rapor, istettim, aldım, inceledim.
“Can güvenliği yok” deniyor açık açık!
Ama bina yerinde duruyor.
Bir başka ülkedeki çürük binalara bakarak “yıkılsın” demek kolay!
İş “kendi mahallemize” geldi mi yaklaşım değişiyor.
‘Bilimsel akıl’
“İhbar” gönderilmiş kiracılara…
Kiracılar da kendi mağduriyetlerini dile getiriyor.
Kimi “kiracılar” başkalarına kiralamış bu daireleri, kimi “rant”a dönüştürmüş, kimi değil…
Kiracı ve mülk sahipleri örgütlenmiş elbette…
Binanın, Mağusa’nın sosyal dokusunda önemli yeri olduğundan, kent hafızasının korunmasından söz ediyorlar.
Özür dilerim ama süslü laflar bunlar!
İlk önceliğimiz “yapı güvenliği” ve “insan hayatı” değil mi?
Laguna Deniz Yıldızı Palm Beach Apartmanı her yönüyle ‘kktc’ örneği olarak karşımızda duruyor…
Deprem felaketinin ardından diyoruz ya, bilimsel akılla ilerleyelim…
İnşaat mühendislerinin, bilim insanlarının, meslek örgütlerinin sözüne kulak verelim o zaman…
İşte karşımızda ilk sınav…
Söz kolay!
Eylemde ne yaptığınızdır önemli olan…
Unutmadan…
Hani “kktc modeli” dedik ya…
Söz konusu apartmanla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı da var.
“Lordos and Others v. Turkey” başlıklı kararla yasal sahiplerinin mülkiyet haklarına dikkat çekiliyor.
İşin aslı Mağusa sahilinde “yıkıldı, yıkılacak” bir Kıbrıs sorunu abidesi var!
Yalanıyla, talanıyla, çürüğüyle…
“Bu çocuklar şampiyonaları
neden Türkiye’de oynuyor?”
Evladının cansız bedenini yıkıntılar içerisinden avuçlarına alan babanın sözleri yaşadığımız yokluğu özetliyor: “Çocuklarımızı cehalete gömdük.”
Murat hocamız önemli bir soruyu da hepimizin boyunlarına asıyor:
“Bu çocuklar şampiyonaları neden Türkiye’de oynuyor? Avrupa Birliği, çocuklarımızı sosyal kültürel aktivitelere neden kabul etmiyor?”
Hem Avrupa Birliği yanıt aramalıdır bu soruya hem de Kıbrıs Cumhuriyeti…
Kıbrıs’ın kuzeyini inatla ve ısrarla uluslararası toplum dışında tutmak isteyenler de hakikati görmelidir artık...
İyi, güvenli, sürdürülebilir, uygar bir gelecek için ayrılıkçı duruşlar terk edilmelidir.
Kıbrıs ülkesinin bir bütün olarak dünyaya katılması gerekiyor.
“Dünya” diye tek bir ülkeye bağlı ve bağımlı yaşamak gerçekçi değil…
Bu gerçeği görmemiz için daha ne kadar cehaletle, yoklukla, acıyla, yalnızlıkla sınanacağız?
#isiaskaderdeğilcinayet
Bir otel yapmışlar “toplu mezar” niyetine…
İnsan hayatını hiç düşünmeden süslemişler, püslemişler, allamışlar, pullamışlar…
Otel odası diye mezar yeri satmışlar…
Çocuklara acımadan…
Caniler!
35 çocuğumuz, velimiz, eğitimcimizi yitirdik.
Savaştan beter bir hüzne boğulduk.
Aile apartmanı olarak tasarlanmış proje ama inşaat aşamasında durmuş, 10 sene...
Yağmurun, karın, nemin ortasında...
Atıl!
Adıyaman İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Özgür Tunç söylüyor, "Temelinin atıldığı 1991’de yapım aşaması durunca, bina 2001’e kadar atıl vaziyette kaldı ve kaba inşaat 10 yıl boyunca yağmur ve kara maruz kaldığından korozyona uğradı…”
Bu inşaata sonrasında "otel izni”ni kim verdi?
Yetmez gibi 2005 yılında otelin yatak kapasitesi 36'dan 65'e yükseltildi.
Kim onayladı?
Üstelik "zemin sıvılaşması" olan bir alanda yaşandı tüm bunlar...
Öyle salt otel sahiplerini içeri almak yetmiyor…
Şimdi diyorlar ki, soruşturma sürecinde “gizlilik” karar var.
İnsanın aklına şu geliyor:
Yargı süreci boyunca tüm kirli ilişkiler ortaya çıkacak; kimlerden nasıl onay alındı, hangi siyasi akıl bu cinayeti akladı, hepsi konuşulacak.
O nedenle gizlemek istiyorlar.
Sebebi başka ne olabilir ki?
Bu topluma siyasi önderlik edenler çıkacaklar ve diyecekler ki, “gizliliği kabul etmiyoruz…”
Bunu istiyoruz!
Evlatlarımızı dünyanın gözü önünde toprağa verdik biz…
Siz neyi saklıyorsunuz?
İnsanların güvenli ve kaliteli yaşamaları için ne altyapı, ne de demokrasi anlamında tutunacak dalı olmayanlar, ölenlerin ardından sela okunacak dini yapıları güçlendirdiler… Bir de ölenlere daha iyi dua okuyacak kadroları…
Şimdi “kader” diyorlar, cinayete…
* YAZARIN NOTU…
Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan “İsias Otel dosyasında gizlilik kararı yok" açıklaması geldi.
“İsias Otel dahil, hiçbir dosyada gizlilik kararı olmadığını belirtiriz” yönlü açıklamanın doğru olduğunu umarım.
Takipçisi olacağız!