1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Derece alan öyküler -2-
Derece alan öyküler -2-

Derece alan öyküler -2-

Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nda derece alan öyküleri yayınlamaya devam ediyoruz…

A+A-

Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nda derece alan öyküleri yayınlamaya devam ediyoruz… Geçen sayımızda birincileri yayınlamıştık. Bu sayıda da ikinciler var. 8.sini düzenlenen Öykü Yarışmamızda iki yaş grubunda ikişer konu verdik ve seçilen bir veya iki konuda öyküler yazıldı.

Belirlenen sürede gelen yüzlerce öykü 4 jüri üyemiz tarafından tek tek okunup puanlandı ve toplam puanları en yüksek olan öykücüler dereceye girdiler. Ödül törenimiz 31 Mayıs’ta Gazeteciler Birliği Kompleksinde yapıldı ve çeşitli ödüller ve başarı belgeleriyle öykücülerimiz başarılarını kutladılar.

Creditwestbank’ın da katkıda bulunduğu yarışmamızda dereceye giren öyküleri ‘adres kıbrıs’ta yayınlamaya devam ediyoruz...

 


 

Sarp Çolak (9,10,11 Yaş Grubu İkincisi)
TED Koleji
Sınıf: 5

 

Konu: Sınıfınıza Afrika’dan ve Türkçe bilmeyen bir arkadaşınız geldi. Onunla yaşadıklarınızı öyküleştirerek anlatınız.

sarp-colak.jpg

ABEBE BIKILA ANISINA

Okullar açılalı bir hafta olmuştu. Güzel, güneşli bir pazartesiydi. Dersimiz Türkçeydi ve başlayalı henüz birkaç dakika olmuştu ki kapı çalındı. Rehber öğretmenimiz ve arkasından siyah tenli bizim yaşlarımızda bir erkek çocuk vardı. Rehber öğretmenimizle Türkçe öğretmenimiz aralarında kısa bir süre konuştu. Sonra rehber öğretmenimiz sınıfımıza yeni katılan arkadaşımız Abebe’yi bize tanıttı. Afrika’dan ülkemize ailesinin işi nedeniyle taşındıklarını ve artık bizimle eğitim alacağını söyledi.

Abebe, zayıf ama vücuduna oranla iri bir kafaya, boncuk gibi simsiyah gözlere, kıvırcık ama kısacık saçlara, bembeyaz parlayan dişlere sahipti. Hep gülümsüyordu.

Türkçe bilmiyordu ama mükemmel seviyede İngilizce biliyordu. Hep bir ağızdan kendisine “Hoşgeldin Abebe” dedik. O da bize içten bir gülümsemeyle teşekkür etti. Ona ısınmamak elde değildi.

Abebe’nin gelişi ile sınıfımızın enerjisi arttı adeta. Herkes elinden geldiğince ona yardımcı olmaya çalışıyordu. İngilizce Türkçe karışık bir dille konuşuyordu. Her ikisi de yetmiyorsa beden dilinde anlaşıyorduk. Zekiydi Abebe. Bir kez söylenmesi yetiyordu. Hemen kapıyordu.

Türkçe öğretmenimiz Abebe’ye okul sonrasında özel olarak dil ve gramer eğitimi veriyordu. Birkaç ayın sonunda Abebe ile ağırlıklı Türkçe konuşup anlaşmaya başlamıştık.

Sosyal dersinde öğretmenimiz Abebe’den doğup büyüdüğü Etiyopya’yı anlatmasını istedi. O zamana kadar Afrika bizim için sadece haritada bir kıtaydı. Televizyonda belgesel kanalında vahşi hayvanların yaşadığı kurak çöldü. Etiyopya ise yemek yemediğimde annemin bak bu nimeti bulamayan çocuklar var diye gösterdiği zayıf siyah çocukların olduğu yerdi.

O anlattıkça hayat buldu.

Abebe Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da doğup büyümüş. Anne ve babası üniversitede öğretim görevlisi olduğundan rahat bir yaşamı olmuş. Etiyopya’nın zengin mahallesinde yaşamış ve özel okulda eğitim almış. Ama genel olarak halkın çoğunluğunun fakir olduğunu, bir kısmının da açlıktan öldüğünü anlattı.

Bize Etiyopya’nın tarihini, eski adının Habeşistan yani köleler ülkesi olduğunu, coğrafyasını, iklimini, muson yağmurlarını, yeşil verimli topraklarını, güzel yemeklerini, sömürge olmayı reddeden tek Afrika ülkesi olduğunu anlattı.

Abebe anlattıkça şaşkınlığımız artıyordu. Bazen anlatırken gözleri doluyordu. Belli ki özlüyordu doğup büyüdüğü vatanını, evini, yakınlarını, arkadaşlarını kim özlemez ki?!

Sonra gülümsüyor, devam ediyordu kaldığı yerden.

Zil çaldı. Ama bizim aklımıza hep sorular kaldı. Neden böyle yeşil, tarıma uygun toprak ve iklime sahip iken dünyanın en fakir ülkesiydi?

Neden açlık tehlikesi ile karşı karşıyaydı?

Neden eski adı köleler ülkesiydi?

Sırf renkleri siyah diye onları köle olarak kullanan, işkence eden beyazlara bu üstünlüğü kim vermişti?

Beden dersinde Abebe’nin o zayıf ve çelimsiz görünüşünün altında bir panter barındığını görünce hem bizim hem de beden öğretmenimizin yaşadığı şaşkınlığı anlatamam. İnanılmaz hızlı koşabiliyordu. Saniyeler içinde okul rekorunu kırmış, yenisine imza atmıştı. Abebe hemen okul takımına alındı. Okullar arası yapılan yarışmalarda hep birinci oldu. Artık sınıfımızın gururu, okulumuzun da gururu olmuştu.

Abebe bir gün bize isminin babası tarafından Abebe Bikila adlı maratoncuya olan sevgisinden dolayı verdiğini söyledi. Babası oğlunun ileride aynı Bikila gibi ülkesini gururlandıracak başarılara imza atmasını düşlemiş.

Kimdi bu Abebe Bakila?

Hemen internette araştırmaya başladık. 1932 – 1973 tarihleri arasında yaşamış, Etiyopya maratoncusuymuş. Olimpiyat oyunları tarihinde altın madalya kazanan ilk siyah Afrikalıymış. Çıplak ayak koşup, dünya rekorunu kırmış. Uzun yıllar kimse bu rekoru kıramamış. Bağımsızlığını yeni kazanan Etiyopya’nın adını tüm dünyaya duyurmuş.

İnanılmazdı, bizim Abebe de gelecekte onun gibi olimpiyat madalyası kazanabilir miydi? Kim bilir?

Bildiğim tek şey rengi, ırkı ne olursa olsun insanın içindeki ışık onun rengidir.

Sonuç olarak hayatını ırkçılıkla mücadeleye adamış, değerli devlet adamı Nelson Mandela’nın sözüyle tamamlamak isterim:

“Yaşayan herkes için daha iyi bir dünya yaratmak sizin elinizdedir.”

 


 

Nilay Vurana (12,13,14 Yaş Grubu İkincisi)
Levent College
Sınıf: 6

Konu: Kıbrıs’ın kültürü, geleneği ve yaşam tarzıyla ilgili bir müze açılacaktır. Bu amaçla görevlendirildiniz. Nasıl bir müze yaratırdınız? Öyküleştirerek anlatınız.

nilay-vurana.jpg

Off!

Asena’nın canı çok sıkılıyordu. Okulun başlamasına tam 2 gün kalmıştı. Okulunu, arkadaşlarını, öğretmenlerini çok özlemişti. Fakat bu sene Kıbrıs Tarihi dersinde öğretmenleri Diran Hanım olacaktı ve Diran Hanım her yıl öğencilere proje ödevi vermekle ünlü bir öğretmendi. Bakalım onlara bu yıl ne ödev düşecekti. Berk, Simay, Doruk, Beste, Derviş ve Asena anaokuldan beri arkadaşlardı.

İlk gün çabucak geçip gitmişti. Okulların açıldığı sabah Asena panik içinde uyandı ve saatine baktı. Saat 7.49’du. Okulun başlamasına 10 dakika kalmıştı ve okulun ilk gününden geç kalmak kendi adına hiç iyi bir izlenim olmazdı. Hemen giyindi, kahvaltısını yapmadan evden çıktı ve koşaradımlarla okula doğru gitmeye başladı. Okula vardığında herkes sınıflardaydı. Öğretmenleri sınıfa girmişti. Sınıfın kapısını çalıp içeri girdiği zaman Diran Hanım, hiç tanımadığı, kendi yaşlarında bir öğrenciyi sınıfa tanıtıyordu. Diran Hoca: “İçeri gir Asena” diye seslendi. Asena içeri girdi ve her zamanki gibi Simay’ın yanına oturdu. Asena: “Simay, bu çocuk kim?” diye sordu. Simay: “Okulumuza İngiltere’den yeni geldi ve bizim sınıfa geliyor” diye kısaca yeni öğrenciyi tanıttı. Asena – Peki adı ne? diye sordu. Simay heman cevap verdi “Steave, adı Steave”

Ertesi sabah derse girmeden önce Asena, Simay, Berk, Doruk, Beste ve Derviş, Steave hakkında konuşmaya başladılar. Çünkü Aylin, Simten ve Burak sınıfın haylaz ve kendileri ile iyi anlaşmayan arkadaşlarıydı. Ve Steave onlarla arkadaş olmuştu.

Beste:

  • Bak şunlara! Hemen Steave’i yanlarına aldılar, akıllarınca Steave’e bizi kötüleyecekler dedi.

Derviş:

  • Sana hak veriyorum Beste diye Beste’yi onayladı. Fakat Doruk: “Arkadaşlar bu kadar erken Steave’i kötülemeyin Steave; Burak Aylün ve Simten’in kötü olduğunu biliyor mu?

Asena: “Hayır” diye cevap verdi “Steave’i hemen Aylin, Simten ve Burak hakkında uyarmalıyız.”

Derviş hemen atıldı. “Arkadaşlar hemen sınıfa girmeliyiz. Diran Hoca bugün proje ödevini açıklayıp, ödevler için gruplar oluşturacak” dedi.

“İnşallah Aylinler bizim gruba düşmezler” dedi Simay.

Sınıfa girdiklerinde Aylin, Simten ve Burak kıs kıs gülüyordu. Steave ise kötü kötü onlara bakıyordu. Diran Hoca içeri girdi ve

  • Evet çocuklar, bu yıl 6. sınıf oldunuz ve sizinle birlikte hazırlayacağımız proje ödevini anlatmak istiyorum dedi.

Ödeviniz şöyle “Kıbrıs Kültürünü anlatan bir müze (sergi) odası düzenlemenizi istesem bu odanız nelerden oluşur?”

  • Bu konuyu bana gruplar halinde araştırıp sunmanızı istiyorum dedi.
  • Sınıftaki tüm çocuklar sessizce birbirlerine bakıştılar. Çok şaşırmışlardı. Çünkü bu ödev daha önce verilmemiş bir projeydi. Simten söz aldı:
  • Öğretmenim bu ödev çok zor. Biz bir müze nasıl oluşturulur nereden bilebiliriz ki! dedi. Diran öğretmen gülümseyrek “bunu da öğrenip müzeyi oluşturacaksınız” dedi.

Teneffüs boyunca çocuklar kendi aralarında bu konuyu konuşup durdular. Bu çok zor bir ödevdi ve Kıbrıs Kültürü ile ilgili neler biliyorlardı! Çok ama çook çalışmaları gerekiyordu.

Ertesi gün tarih dersi gelip Diran Hoca içeri girince herkes sessizce hocayı dinledi.

  • Çocuklar sizleri iki gruba ayıracağım. Bu grupların oluşumu için kura çekeceğiz. Bu ödevi oluşturmak için 2 hafta süreniz var.
  • Bu ödevleri 15 gün sonundaki ilk Tarih dersinde grup olarak bizlere sunacaksınız. Unutmadan ileteyim. Ödevinizi okulumuzdaki öğretmenlerden oluşan bir de jüri izleyecek. En başarılı gruba okul olarak ödül vereceğiz, dedi.

Tüm öğrenciler çok şaşırmıştı. Diran Hoca:

  • Grupları oluşturmak için kura çekmeye hazır mıyız? diye sordu.

Herkes bir ağızdan “Evet” dedi.

Diran Hoca:

  • Müze projesi için kaptanları buraya alabilir miyim? diye sordu. Asena ve Aylin kaptan olarak gittiler. Diran Hoca:
  • Şimdi yardımcılarınızı seçin ve kuraya geçelim. İlk olarak Aylin tabii ki de Burak’ı seçti. Esena ise Doruk’u kaptan yardımcısı olarak seçti. Diran Hoca, Aylin ve Asena’ya şu açıklamada bulundu. Çektiğim kuraların birincisi Aylin’in, ikincisi ise Asena’nın grubu olacak.

Birinci grup Asena, Simay, Derviş, Beste, Berk, Doruk ve Steave.

İkinci grup Aylin, Burak, Simten, Melek, Uğur, Umut ve Demet olmuştu. Steave, Asenaların grupta olduğu için çok üzgündü ve hayal kırıklığına uğramıştı. Bunu gören Diran Hoca Steave’i yanına çağırdı.

  • Ne oldu Steave diye sordu?
  • Ben o grupta olmak istemiyorum hocam diye cevap verdi Steave.
  • Neden Steave? diye sordu Diran Hoca.
  • Ben onları istemiyorum dedi Steave.
  • Peki, bir hafta onlarla ol, hala istemezsen yine konuşup çözüm buluruz. Çok zor olursa Aylinlerin gruba geçersin dedi.
  • Asena Diran Hocanın Steave ile konuşmalarını duymuştu. Gidip hemen takımını topladı ve bütün konuşmayı onlara anlattı. O anda Berk’in aklına müthiş bir fikir geldi. Arkadaşlar neden Steave’e kendimizi sevdirmiyoruz?

Evet de nasıl? diye sordu Doruk. Berk hemen cevap verdi. Hem Kıbrıs kültürünü tanıtıp hem de kendimizi tanıtacayık.

  • Nasıl? diye sordu Beste. Berk tekrar cevap verdi. Bu bir haftanın içinde herkes Staeve’i ailesi ile tanıştıracak. Tanıştırırken Kıbrıs Kültürü hakkında bilgi öğretecek. Ve bu arada müzemiz için bilgi toplayıp Steave’e Aylinlerin bizleri gösterdiği kadar kötü olmadığımızı göstermiş olacağız.
  • Çok iyi fikir! dedi Doruk.
  • Sana katılıyorum dedi Beste ve devam etti.
  • Peki buna ne gün başlayalım diye sordu.
  • Yarın, yarından itibaren Steave’i aramıza alalım dedi Doruk.

Herkes “Tamam” dedi.

Ertesi gün herkes anlaştığı gibi Steave’i içlerine aldılar. Fakat Steave onlara soğuk ve mutsuz davranıyordu. Asena bu durumdan hiç hoşlanmadı. Hemen arkadaşlarını topladı. Arkadaşlar bugün Steave bende kalıyor” dedi.

Okul çıkışında Asena, Steave’i çağırdı.

  • Haydi Steave gidiyoruz, dedi.
  • Nereye?
  • Sürpriz diye cevapladı Asena.

Steave yüzünü buruşturdu. Ve ben seninle gelmek istemiyorum. Hem annem beni evde bekler dedi ve sırtını dönüp yürümeye başladı. Asena koşarak Steave’i kolundan tuttu, onu çeke çeke yürümeye zorladı. Asena’nın evine vardıklarında Steave’in, ağzı açık kalmıştı. Steave: “Burası neresi Asena’ diye sordu.

Asena hemen cevap verdi:

  • Burası benim evim Steave. Bugün bizde kalacaksın! Annem annenle konuştu. Annen çantanı getirdi. Ayrıca önemli bazı yerleri gezeceğiz dedi.
  • Steave: “Bu evi ilk kez görüyorum” dedi

Asena anlatmaya başladı. Bu evin adı Kerpiç ev. Kerpiç evler Kıbrıs’a özgü evlerdir. Kışları sıcak, yazları soğuk olur. Bizim köyde kerpiç evler yapılması için, kerpiç kesmek için ovadan toprak getirilir içerisine saman dediğimiz kalem parçaları katılır ve su ile yoğrulur. Sonra tahtadan yapılmış iki gözlü bir kalıp içerisine yoğurduğumuz çamur dökeriz. Döktüğümüz kabın üstünü ıslak bir peşkirle düzeltiriz. Sonra tahta kalıbı çıkartıp kerpiçlerin kuruması beklenir.

Steave merakla sordu. Peki evler nasıl yapılır? Asena anlatmaya başladı. Temeli taştan yapılmalıdır. Fakat Steave, bu taşlar çamurla yapılmalıdır. Üzerine yine çamurla kerpiçler üst üste sıralanıp duvar yapılır. Çatıya gelince üzerinedağdan gelen mertekler konur.

Steave “Mertek nedir?” diye sordu.

Asena açıkladı. Mertek ardıç ve selvi ağaçlarının gövdesine denir ve devam etti. Dağdan getirilen mertekler sıralandıktan sonra üzerine kamıç konur. Asena durdu. Steave, sen sormadan söyleyim. Kamıç, sulu bölgelerde yetişen yeşil yapraklı boyu uzun bir bitkidir. Kamıçların yaprakları temizlendikten sonra çatıya sıralanır. Onun üzerine tekrar çamur yapılıp kamıçların üzerine serilir ve düzeltilir. Böylece evimiz tamamlanır. Steve çok şaşırmıştı.

Asena sordu: “Kerpiç evi nasıl buldun Steave?”

  • Çok güzel ve çok emek isteyen bir iş Asena dedi.

Asena ve Steave kerpiç evle ilgili bilgileri birlikte oturup yazmaya karar verdiler. Bunu müzemizde kullanabiliriz Steave.

  •  

Hatta az sonra sana köydeki diğer evleri de dolaştırıp gösteririm. Özel amcam bu kerpiçleri yapmayı biliyor. Küçük bir kerpiç ev yapmasını da rica ederiz. Projemize onu da koyarız diye düşündüm. Dedi.

Doruk ve arkadaşları merakla Steave’in ikinci gün Asena’yla okula gelişini bekliyorlardı. Asena’nın Steave ile nasıl bir gün geçirdiğini merak ediyorlardı. Asena kapıdan gülerek girince hepsi çok rahatladılar.

Ders bitiminde Doruk bugün de benimle birlikte gelmek ister misin Steave? diye sordu.

Steave: “Okey” dedi.

Doruk ve Steave, Doruk’un evine gidince kapıdan dışarıya mis gibi çiçek dolması kokusu geliyordu. Doruk:

  • İşte bu! Annem en sevdiğim yemeği yapmış” dedi.

Steave ve Doruk masaya oturunca Doruk açıklamaya başladı.

  • Bu yediğimiz yemeğin adı “Çiçek Dolması”, biz Kıbrıslıların en sevdiği yemeklerden birisidir. Bahçemizden kabak çiçeklerini toplayıp annem pirinçli iç malzeme hazırlayıp çiçeklerin içine dolduruyor. Ocakta pişen dolmalar mis gibi Kıbrıs yemeği oluyor dedi.

Steave hayretle ona baktı. Tabağına aldığı dolmayı tattı. “Mmm güzelmiş” dedi.

Steave ve Doruk köy içinde dolaşmaya karar verdiler. Köy içindeki evler yanında yapılmış üstü toprak kulübe gibi görüntü Steave’in dikkatini çekti. Doruk’a ne olduğunu sordu.

Doruk; “Bu taş fırın” dedi ve fırını açıklamaya başladı.

Altı yuvarlak şekilde taş ve çamurdan yapılır. Yuvarlak taşın üzerine düz mermer konur. Bunun üzerine kırmızı küçük tuğlalarla yuvarlak çevrilir. Bir yerde kapısı bırakılır. Bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra yumurta şeklini alır ve kapanır. Yine bunun üzerine çamurla geçeriz.

Kapısına da demir kapı konur. Bu bizim Kıbrıslıların eskiden yemeklerini pişirdiği yerdi. Bunun içinde çörek, peksemet, bulla, şerebetli gatmer çok güzel olur diye ekledi.

Akşam olunca Steave ve Doruk proje için neler yapabileceklerini düşünüyorlardı. Steave’in aklına bir fikir geldi.

  • Doruk, senin bugün bana gösterdiğin toprak fırın ilgimi çekti. Bunu projeye katalım mı diye sordu.
  • Çok güzel fikir, istersen müze projemize taş fırın yapımını ve Kıbrıs’ta yenen yemekleri de ekleyelim dedi.
  •  
  • Hatta bunun bazılarının ikramını da gelen ziyaretçilere yapabiliriz dedi. O akşam Kıbrıs’a özgü yemek ve tatlıların listesini oluşturdu. Özellikle taş fırında yapılan köy çöreği yapımını anlattı.
  • Ertesi sabah okula geldiklerinde arkadaşlarına yaptıklarını anlattılar. Asena:
  • Bence çörekle birlikte “Kıbrıs Hellimi” de ikram edilmeli dedi. Hatta proje günü de ikram edebiliriz dedi.
  •  
  •  Hellimi yemiştim. Çok güzeldir. Güzel bir peynirdir dedi.
  •  
  • Kıbrıslılar mangalda hellim ve çörek yemeden veya bulla dedikleri hellimi zeytinli çörek yemeden duramaz dedi.
  • Arkadaşlar o zaman Kıbrıs yemeklerinin resimlerini çekelim. O gün de projede gösterelim. Müzede de bu yemeklerin resimleri olsun dedi Derviş.
  • Fotoğraf çekimi olayı benim görevim. Hellim, makarına, bulli, taş fırında çörek, bulla, peksemet yapımını hafta sonu nenemin köyünde çekelim. Bunları bastırıp müze projemize koyarız dedi.

Teneffüsler sürekli toplantılarla ve neler yapabileceklerini konuşmakla geçiyordu. Tüm sınıf sürekli birşeyler araştırıp diğer grubun bunu duymaması için de gizlilikle çalışıyordu.

Bir gün Diran Hoca, Steave’i yanına çağırıp grubuna alışıp alışmadığını sordu. Steave herşeyin yolunda olduğunu ve şu an grubunu değiştirmek istemediğinden bahsetti. Bu konuşmadan birkaç gün sonra Berk’in dikkatini teneffüslerde Simten ve Burak’ın Steave’i yanlarına çağırıp konuşmaları çekti. Arkadaşlarını uyardı. Steave bizim projemizin ipuçlarını Aylinlerin gruplarına taşıyor olabilir miydi?

  •  

Bırakın arkadaşlar; Steave doğruyu yaşayarak görmeli, dedi.

İlerleyen günlerde Berk, Steave’i evine davet etti. Köyünde bulunan yaşlı nenesinin evini ziyaret etmeyi planlıyordu. Oradaki eşyaları görmek ve listelemek Kıbrıs’la ilgili eşyaları Stave’e tanıtmak istiyordu.

Emine nenenin evi, kerpiçten yapılı giriş odasının yanında küçük küçük odaları olan bir yerdi.

  •  
  • Merhaba Emine nene, diyerek eğilerek elini öptü. Emine neneye Steave’i tanıştırdı. Berk ve Emine nene bir süre sohbet ettikten sonra Berk, Emine neneden Steave ve kendisine evini dolaştırmasını ve eskiden kullanılan eşyaları tanıtmasını istedi. Emine nene sırayla odaları gezerek evindeki eşyaları anlattı.
  • İlk girdikleri oda Emine nenenin yatak odasıydı. Orada demir ayaklı ve üstü tül örtülü yatak vardı buna gargola dendiğini ve eskiden Kıbrıslıların kullandıkları yatağın bu olduğunu anlattı. Köşede duran gaz lambasını gösterdi. Eskiden elektrik olmadığını ve bununla aydınlandığını anlattı. Duvarda çakılı tahtalar üzerinde demir bir ütü Steave’in dikkatini çekti. Bunun ne olduğunu sordu. Emine nene açıkladı;
  • Demir ütü içerisine kömür konurdu. (yanmış). Onun sıcaklığıyla kıyafetler ütülenirdi. Fakat kıyafetin üstüne ıslak ince bir bez konarak ütüyle düzeltilirdi dedi.
  • Mutfağa geçtiklerinde tahtalar üzerinde demirden su kapları (maşarppa), demir kevgir, topraktan su kapları ve testiler duruyordu. Duvara asılı siniyi (sesta) Emine nene anlatmadan Berk anlattı.
  • Bu bizim köyün en önemli el işidir. Ovaya buğday ekilir. Olgunlaşınca eve getirilir. Sonra bunların tek tek kalemleri gövdeden ayrılır, başakları kesilir. Bu kalan bölgeye kalem denir. Kalemler ılık suda ıslatılır. Sini – sepet yapmak için ovadan çifcik denen sazlıklar kesilir. Çifcik etrafına kalemler örülerek, sini yapılır diye anlattı.

Üçüncü odada duvar kenarında eskiden kilim örtü örülen tahta bir tezgah, duvarda asılı koza işi, orta masa yerine üstünde kabartmalı oymalar bulunan ahşap bir masa gördüler. Herşey çok güzel ve çok değişik gelmişti. Berk Steave’in bakışlarından bu eşyaları çok beğendiğini anlamıştı.

Eve gelince müze projesinde olması gereken “Kıbrıs Eşyaları” listesini yazdılar. Öncelikle namsiyeli gargolayı, mutfakta gördükleri toprak testi, kap kevgir, sinileri listenin başına eklediler. Kıbrıs’ta yapılan nakışlar için de mutlaka dezgah, ipek kozası ve lefkara işini yazdılar.

Ertesi gün yine Steave’in Simten’in yanına gitmesi ve ona bir kâğıt uzatmasını gören Beste çok sinirlendi. Arkadaşları Asena’nın grubunu toplayarak olayları anlattı. Okul çıkışında Steave’i yanlarına çağırıp olanları sormaya karar verdiler.

Okul çıkışı Steave yanlarına gelince Beste sordu:

  • Neden teneffüslerde Simten’le konuşup kağıt veriyorsun Steave?
  • Arkadaşlar bu benim ve Simten arasında bir sır. Size bunu sonra açıklayacağım, diye cevap verdi Steave.

Doruk çok sinirlendi.

  • Sen ne diyorsun Steave? Bizim bilgilerimizi onlara taşıyorsun. Sen casusluk yapıyorsun. Bizi başından beri sevmiyorsun dedi.

Steave kızarmış ve yüzü asılmıştı.

  • Lütfen arkadaşlar! Sabırlı olun, dedi ve arkasına dönüp gitti.

Proje teslimine üç gün kalmıştı. Gruplar kendi aralarında toplanmaya devam ediyorlardı. Fakat o günden sonra Steave, Asenaların toplantısına katılmıyordu.

Proje sunum günü gelmişti. Ders sırasında okul öğretmenlerinden oluşan 5 kişilik jüri yerini aldı.

Asena grubun temsilcisi olarak projelerini anlatmaya başladı.

Bu müze binasının içinde Kıbrıs’a özgü kerpiç ev ve taş fırın modelinin olması gerektiğini, Kıbrıs’a özgü yemek ve tatlı resimlerinin sergilenmesinden bahsetti. Hatta gelen ziyaretçilere çörek ve hellim ikram edilmesini de düşündüklerini anlattı. Bir köşesinde Kıbrıs’a özgü eşyalar olursa gelen kişilerin dikkatini çekeceğini, bunlarla ilgili bilgi levhaları da hazırlanmasını düşündüklerinden bahsetti. Eskiden insanların kullandığı bazı eşyaların örneğini (dezgahın) iki tane olması gerektiğini anlattı. Bir tanesinde dileyen ziyaretçinin görevli eşliğinde küçük uygulama (deneme) yapabileceğini bunun da çok merak ve dikkat çekeceğini düşündüklerini söyledi. Arkadaşlarına ve jüri üyelerine teşekkür ederek yerine oturdu.

Sıra Aylinlerin gruba gelmişti. Aylin öncelikle Kıbrıs müzesi için bir mani söyleyerek proje sunumuna başladı. Arkadan Simten ve Burak, eskiden Kıbrıs halkının giydiği şalvar, bot, yelek, çiçekli elbise, iç don vb gibi giydiği kıyafetleri sırasıyla getirip tanıttılar. Müzede Kıbrıs halkının giydiği kıyafetlerin olması gerektiğini söylediler. Hatta müze odası dışında kurulacak bir sembolik kıyafet odasında dileyen ziyaretçilerin bölgesel kıyafet giyip fotoğraf çekmesinin çok dikkat çekeceğini anlattılar. Müze odasının bir köşesi de projeksiyon makinesiyle yaşlı nene ve dedelerin görüntülü sesleriyle “Kıbrıs manilerinin” sergilenebileceğinden bahsettiler. Kıbrıs’ın zengin manzara ve doğal yaşam çiçek ve bitki resimlerinin de sergilenebileceğini anlatırken Medoş Lalesi, Kıbrıs Orkidesi vb. çiçeklerin mutlaka tarihçesiyle konulması gerektiğini anlattılar. Kıbrıs’ın etrafındaki mavi denizle birlikte Karpaz eşek ve caretta caretta kaplumbağalarının yaşamlarını anlatan bir resim odasıyla Kıbrıs hayvanlarının önde gelenlerinin de ziyaretçilere gösterilmesi gerektiğini anlattılar. Son olarak okula yeni gelen Steave’in arkadaşlarından da yardım alarak müze ile ilgili İngilizce – Türkçe müze bilgi ve tanıtım “broşürünü” gösterdiler. Projeye katkı koyduğu için Steave ve arkadaşlarına teşekkür eden Aylin, proje sunumunu bitirdi.

Öğretmenleri Diran Hoca her iki gruba da teşekkür etti. “Gerçekten güzel projeler hazırlamışsınız. Sizleri tebrik ediyorum” dedi.

  • Çocuklar heyecanla hangi grubun projesinin kazanacağını merak ediyorlardı. Yarım saat sonra Diran Hanım onları topladı.
  • Çocuklar iki grubun projesi de çok güzel! Fakat projeleriniz tek başına yeterli değil. Bu yüzden iki grubun projelerini birleştirmeye karar verdik dedi.

Herkes çok şaşırmıştı. Steave, Diran Hocaya sordu:

  • Peki ödülü kim kazandı?
  • İki takım da ödülü hak ediyor Steave, dedi.

Simten sordu:

  • Ödül ne hocam? Sürpriz demiştiniz!

Diran Hoca bunu da yanıtlayarak:

  • Kıbrıs’ta bir hafta sonu gezisi! Sizleri otobüsle “Kıbrıs Turuna” davet ediyorum dedi.

Herkes gülüştü. Beste, Steave’in yanına giderek “Özür dilerim, sanırım yanlış düşünmüşüm” dedi. Bu arada odadan çıkan jüri üyeleri çocuklara bir duyuru yaptılar.

  • Çocuklar, sizlere çok güzel bir haberimiz var. Sizlerin yaptıkları projeleri çok beğendik. İkisinin birlikte uygulanması için müdürümüzle de konuştuk. Müdürümüzden bu konuyu bakanlığa ileteceğini ve bu konuyu takip edeceği sözü aldık.

“Yeni bir müze doğuyor” dediler.

 

 

Bu haber toplam 3690 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 424 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 424 Sayısı ISSN 2672-7560

İlgili Haberler