1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Derece alan öyküler 3
Derece alan öyküler 3

Derece alan öyküler 3

Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nda derece alan öyküleri yayınlamaya devam ediyoruz…

A+A-

Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nda derece alan öyküleri yayınlamaya devam ediyoruz… Bu hafta sayfalarımızda iki grubun üçüncüleri var. 8.si düzenlenen Öykü Yarışmamızda iki yaş grubunda ikişer konu verdik ve seçilen bir veya iki konuda öyküler yazıldı.

Belirlenen sürede gelen yüzlerce öykü 4 jüri üyemiz tarafından tek tek okunup puanlandı ve toplam puanları en yüksek olan öykücüler dereceye girdiler. Ödül törenimiz 31 Mayıs’ta Gazeteciler Birliği Kompleksinde yapıldı ve çeşitli ödüller ve başarı belgeleriyle öykücülerimiz başarılarını kutladılar.

Creditwestbank’ın da katkıda bulunduğu yarışmamızda dereceye giren öyküleri ‘adres kıbrıs’ta yayınlamaya devam ediyoruz...

 

 

Doğa Karaatmaca
The English School Of Kyrenia
Sınıf 9

doga-karaatmaca.jpg

Konu: Engelli bir arkadaşınızla empati kurarak (onun yerinde olduğunuzu düşünerek) yaşadıklarınızı öyküleştiriniz.

YETENEK ENGEL TANIMAZ

Güneşin her tarafa ışık saçtığı, renk renk çiçeklerin her yeri süslediği eşsiz bir gündü bugün. Kışın yeryüzünü terk ettiği fırtınaların yerini doğanın güzelliklerine bıraktığı eşsiz bir gün. Uçsuz bucaksız bir mavilik olan gökyüzünde birkaç aydır dünyayı hapseden kara bulutlardan eser bile yoktu.

İlkbaharın gelmiş olmasının verdiği mutluluk, aylardır dondurucu bir kış geçirmiş olan insanların dışarıya, temiz hava ve güneşe çıkmasını sağlamıştı. Piknik yapan aileler, koşuşturan insanlar; top oynayan çocuklar her yeri doldurmuştu. Ben de bu coşkulu insan topluluğunun bir parçasıydım; fakat yine de nereden geçsem herkesin benim olduğum tarafa baktığını hissedebiliyordum. Bu tarafa bakma sebeplerinin ben değil de yürürken tekerlekli sandalyesini ittirdiğim yakın arkadaşım Murat olduğunu bilsem de içimi delip geçen bu kuşku dolu bakışlar beni çok üzüyordu.

Murat bir engelliydi. Henüz küçük bir çocukken geçirdiği ağır bir hastalık yüzünden iki bacağını da hareket ettiremiyordu. Ayrıca görme engelliydi. Onunla geçirdiği hastalıktan çok sonra tanışmama rağmen onun özgürce koşabildiğini, yaşıtlarıyla rahatça oynadığı ve dünyayı bütün güzellikleriyle gördüğü eski çocukluk günlerini özlediğinden emindim. Diğer insanlardan biraz farklı olsa bile, Murat’ın kendine ait müthiş özellikleri vardı. Mesela Murat, tanıdığım herkesten daha büyük bir hayal gücüne sahipti. Bu da onun harika öyküler yazmasını sağlıyordu. Aslında onun bu yeteneğini ben keşfetmiştim. Bir gün Murat ile beraber son derece keyifli küçük sohbetlerimizden birine dalmıştık ve Murat birden tekerlekli sandalyesinde doğrulup bana aklında kurguladığı bir öyküyü anlattı. Anlattığı öykü, gerçekten de inanılmazdı. Ona bu yeteneğinin harcanmaması gerektiğini söyleyip içeriden kâğıt kalem getirdim ve anlattığı öyküyü yazmaya koyuldum.

O günden sonra Murat’ın kurguladığı öykülerin hepsini kâğıda döktüm. Bazen Murat saatlerce tekerlekli sandalyesinde oturup camdan dışarıyı seyreder, sonra da bir anda aklına bir öykü fikri gelirdi. Murat ilk başlarda biraz çekinse de ben onun yeteneğini herkese göstermekte, onun neler yapabileceğini herkese ispatlamakta kararlıydım. Bundan sonra Murat’ın yazdığı öyküleri tanıdığım herkese anlattım. Herkes Murat’ın öykülerinden çok etkileniyor, onları Murat’ın yazdığını duyunca da bir o kadar şaşırıyorlardı.

Murat’ın dışardan gelen bu hayret dolu tepkilere ne kadar üzüldüğünü anlayabiliyordum. Böyle zamanlarda ona ne kadar akıllı, yetenekli ve cesur olduğunu söyleyerek, birçok insandan daha iyi bir arkadaş olduğunu anlatıyordum. Bunları duyan Murat tüm samimiyetiyle gülümsüyordu. Murat kendini asla değersiz hissetmemeliydi; çünkü en az herkes kadar değerliydi.

İnsanların Murat’ın tıbbi rahatsızlığına verdikleri son derece gereksiz tepkilerden çok, daha büyük problemler onun ve onun gibi binlerce insanın hayatını çok zorlaştırıyordu. Daha geçen hafta, sinemaya gitmek istediğimiz gün, arkadaşımın neler hissettiğini çok iyi anlamıştım. O engelli olduğu için hiçbir zaman hiçbir yere başkasının yardımı olmadan gidemiyordu. İşte geçen hafta da, sinemaya gitmek için bineceğimiz otobüsün kapısı çok yüksekteydi ve Murat’ın kendi başına oraya çıkmasını bırak, başkasının yardımıyla otobüse binmesinin olanağı yoktu. Biz de planımızdan vazgeçip, boynumuz bükük, evlerimize dönmek zorunda kaldık.

Neden Murat’ın sırf engelli olduğu için evde bütün hayatı boyunca tıkılıp kalması gerekiyordu ki? Neden toplu taşıma araçları gibi binalarda da engellilerce uygun giriş – çıkış yolları yoktu ki? Hatta Murat kendi evinin binasına bile zorla giriyordu; çünkü tekerlekli sandalyeye uygun bir çıkış rampası yoktu. Murat’ın kendi başına binaların girişindeki basamaklardan inip çıkması da imkânsızdı. Oysa bu tip son derece gerekli ihtiyaçların karşılanması gerekiyordu. Çünkü sadece ülkemizde bile binlerce engelli yaşamaktaydı!

Hiçbirimizin bundan haberdar olmamasının nedeni, bütün bu engelli insanların evlerinden çıkmamalarıydı. Bu acı gerçek maalesef doğruydu. Bizimle aynı ülkeyi, hatta aynı sokağı bile paylaşan bu insanların varlığından haberimiz yoktu. Varlıklarından haberimiz olsa bile bazı insanlar onları sanki bizden çok farklıymış gibi görüyordu, hatta çoğu insan böyle bir yanlış yapıyordu. Oysa ki engellilerle aramızdaki tek “fark”ı, yani tek engeli bizler yaratıyorduk. Arkadaşım Murat gibi insanlara evlerinden dışarıya çıkıp yeteneklerini göstermeleri için bir şans bile tanımıyorduk. Halbuki Murat ülkemizi geliştirecek olan ünlü bir yazar, başka engelli insanlar da başarılı doktorlar olabilirlerdi.

İşte bu insanlara verilecek olan şans, mutlu bir gelecek, bizim yaptıklarımız sayesinde gelişecekti. Ancak bakış açımızı, engelli insanların hayatlarını zorlaştıran engelleri kaldırarak değiştirebilir, dünyayı daha güzel bir yer yapabiliriz. Ülkemizde yaşayan binlerce engelli insanın dünyayla ve kendileriyle barışık yaşadığı bir gelecek hedeflemeliyiz… Hâlâ şansımız var!

 


 

Ada Kayabaşı
Lefke İstiklal İlkokulu
Sınıf 3

ada-kayaba.jpg

Konu: Dünyada paranın kullanılmadığını düşünüp nasıl bir yaşamımız olacağını öyküleştirerek anlatınız.

DÜNYAYI DEĞİŞTİREN ÇOCUKLAR

Takvimler 2119 yılını gösteriyordu. Son yüz yılda Dünyada çok şey değişmişti. Para tedavülden kalkmış, savaşlar bitmiş, çocuklar aileleri ile birlikte mutlu bir hayat sürüyorlardı. Tüm ülkelerde mutluluk hakimdi.

4 Mart 2119 tarihinde ilkokul 3. sınıfa giden Ernesto, nenesi Amanda ile birlikte Küba’da Belediye Parkına gitmişlerdi. Ernesto heykellere meraklı bir çocuktu. Her gördüğü heykeli nenesine sorardı. O heykel kimindi? Dünyayı değiştirmek için ne yapmıştı? Ernesto o gün ilk kez parkın tam ortasında salıncakların karşısında kendisi ile aynı yaşlarda olan bir çocuk heykelinin olduğunu fark etti. Merakla nenesine:

  • “Bu heykeldeki çocuk kim?” diye sordu. Nenesi:
  • “ Bu çocuk Dünyayı değiştiren çocuktur. Adı Kıvılcım, bir Türktür ve Kıbrıs’ta yaşamıştır” dedi.

Ernesto şaşkındı. Daha önce sadece bir Türk’ün heykelini görmüştü Küba sokaklarında. O heykel Atatürk’ündü ve ülkesi için savaş vermişti. Bu çocuk ne yapmıştı ki Atatürk gibi heykeli dikilmişti. Ernesto bu düşünceler içinde nenesine heyecanla tekrar sordu:

  • “Nene bu çocuk ne yaptı?”

Nenesi Ernesto’ya dönerek, “sana anlatacağım, gel şuraya banka oturalım” dedi ve birlikte yan taraflardaki bankın üzerine oturdular. Nenesi anlatmaya başladı.

“Bundan 100 yıl önce buradan çok uzaklardaki Kıbrıs adasında bir çocuk doğdu. Adı Kıvılcım’dı. Lefke İstiklal İlkokulu 3. sınıfa giderken, bir gün bu çocuk anne ve babasına “Ben Dünyayı değiştireceğimi rüyamda gördüm, parayı tedavülden kaldıracağım” demiş. Ailesi de kendisine gülmüş. Ama o inançlı, istekli ve çok çalışkan bir çocukmuş. O dönemde Kıbrıs’ta çocuklar Pazartesi günleri banka parası yatırıyorlarmış. İşe oradan başlamış, banka parası yatırmamış. Birkaç hafta sonra arkadaşları da onu takip etmiş ve günün sonunda okullarında ve hatta Kıbrıs’taki bütün okullarda çocuklar banka parası yatırmamaya başlamışlar. Ardından evinde yetişen portakal mandalin gibi meyveleri okula götürmeye ve kantine verip karşılığında yemiş almaya başlamış. Ardından bütün sınıfı, okulu hatta bütün Kıbrıs’taki ilkokullar aynı yöntemi kullanmaya başlamışlar. Daha sonra kantinden sağlıksız yemişleri almaktan vazgeçmiş, evden götürdüğü meyveleri okulda yemeye başlamış. Ve ardından bütün çocuklar onu takip etmiş. Bunun üzerine okullardaki kantinler kapanmış. Kıvılcım’ın annesi öğretmen, babası doktormuş. Onlarda Kıvılcım’a destek olmaya karar vermişler ve hayatlarından parayı çıkarmışlar.

Devletlerinden maaş almadan çalışmaya başlamışlar. Babası ücretsiz hasta bakmaya, annesi ücretsiz çocuklara öğretmenlik yapmaya başlamış. Derken Kıbrıs’taki bütün doktorlar öğretmenler ve diğer meslek çalışanları hayatlarından parayı çıkarmış ve devletlerinden maaş istememişler. Devletten kimse maaş almayınca devlet de vergi almaktan vazgeçmiş, elektrik su falan bedava olmuş. Herkese ev, araba, yiyecek ve içecekler devlet tarafından parasız verilmiş. Böylece bankalar kapanmış ve para tedavülden kalkmış. Bu durum Kıbrıs’tan bütün Dünyaya yayılmış. İşte Kıvılcım, parayı tedavülden kaldıran çocuktur Ernesto” dedi nenesi.

*  *  *

O akşam Ernesto yatağına yattığında rüyasına ak sakallı bir dede geldi. Ak sakallı dede Ernesto’ya:

“Kanserin tedavisini bulacak çocuk sensin” demiş. Ernesto “Ama nasıl olacak?” demiş. Ak sakallı dede, “inanırsan, istersen ve çok çalışırsan gerçek olur” dedi.

2219 yılında Dünyanın bütün ülkelerinde kanserin tedavisini bulan ünlü doktor Ernesto Çeguevera’nın heykelleri dikilmişti…

 

 

 

 

Bu haber toplam 2435 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 425 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 425 Sayısı ISSN 2672-7560