1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. DERT MAL MI, İNSAN MI?
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

DERT MAL MI, İNSAN MI?

A+A-


Yunanistan ekonomik olarak çok zorda. Ancak kişi başına düşen milli gelir Yunanistan'da 22 bin dolar.
Şimdi salt bu rakam ile bakarsanız, dünyanın pek çok ülkesi, "keşke biz de ayni durumda olsak" diye düşünebilir.
Kişi başına düşen milli gelir bizde 16 bin dolar. Şimdi bu duruma bakıp, Yunanistan'da pek çok kişi, "keşke bizde de kişi başına düşen milli gelir 16 bin dolar olsa da, bizde sizin gibi olsak", diye düşünebilir.
Ama her ikisi de doğru değildir.
Kişi başına düşen milli gelir hesapları çok önemlidir. Ama bu tek başına bir şey ifade etmez.
Türkiye, dünyadaki en büyük 20 ekonomi arasındadır. Ekonomi çok önemli bir gelişme göstermiştir. Kişi başına düşen milli gelir artmıştır.
Ama pek çok sorun içindedir. Gelir adaletsizliğinden tutun, demokratik hukuk devleti ilkelerinin yerleşmemesinden kaynaklı sorunlara kadar.
İşte bu yüzden GSMH hesaplarını, çok başka noktalarla da birleştirmek gerekir.
Yunanistan, pek çok ülkenin imreneceği kişi başına düşen bir milli gelire sahip olmasına rağmen, Yunan devleti, büyük dış borçlar altındadır. Bu borç ödemesi onu çıkmaza sokmuştur. İnsana ve ekonomiye büyük dertler açmıştır.
Biz ise devletin,  iç ve dış borcunu hala ödeme zorunluluğunu  "his etmememiz" ve Türkiye'nin devam eden desteği nedeni ile Yunanistan benzeri bir durum içinde değiliz.

RAHATLIK SAHTELİKTİR.

Bu yüzden kendimizi rahat görebiliriz. Ama bu sahte bir durumdur.
Ancak buna karşın, rahat olmadığımız gibi, huzurlu da değiliz.
Evet, devlet borçları nedeni ile toplumsal bir dert içinde şu an değiliz.
Ama vatandaş ve işletmeler ağır borç yükü altındadır. Bu yüzden tek tek insanlar ve işletmeler çok sorunlu bir haldedir.
Kredi kartı, tüketim kredisi, araba ve konut kredisi nedeni ile yurttaş yaygın olarak borç yükü altındadır.
Küçük esnaftan tutun da pek çok işletmeye kadar giden bir zincirde iş dünyası ağır borç yükü altındadır. Patlayan çekler, vadesi geçmiş, ödenemeyen borçlar yüksektir.
Bunu katmerleştiren en büyük olaylardan biri de döviz krizidir.
Bu iki yönlü etki yapmaktadır. Biri dövizle borçlanma nedeni ile oluşan yüktür.
Çünkü kazancı TL olan insanlar, kredisi döviz olduğu için bunu ödemede zorlanmaktadır.
Böylece bu insanların, kendi gelirlerinde, " taksit ödeme dışı fazlaları" azalmaktadır.
Bu dönüp piyasaya yansımaktadır.
Ayrıca, ithalata dayalı bir yapımız olduğu için döviz krizi dönüp, mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansımaktadır.
Bu da yurttaşın taksit ödemelerinden dolayı azalan, " taksit dışı fazlasının" daha da erimesine yol açmaktadır.
Böylece insan yaşamı daha zorlanmakta ve yurttaş yaşam düzeyini korumada zorlanmaktadır.
Bu, başka arayışları tetiklemektedir.
İşte gördük yaşadık. Cezaevine uyuşturucu sokmaktan tutuklanan gardiyanı. Lanet okuduk. Peki, onu bu hale sokan nedenler konuşuldu mu? Yaygınlaşan uyuşturucu trafiğinin ve çeteleşmenin nedenlerinden biri de bu ekonomik bozulma değil mi?
Yalnız bunlar mı?
Herkes ikinci bir iş arayışı içinde. Öğretmeni, doktoru, mühendisi, hukukçusu, polisi, memuru, esnafı,çiftçisi, emeklisi  fırsat bulduğu anda, ikinci bir iş kurmaya veya bir yerde çalışmaya çabalıyor.
Bu bir başka hadiseyi körüklüyor.
Genç işsizlerin iş bulma, bir şeyler yapma çabasını tıkıyor. Bu zaten bozuk olan sosyal adaletin daha da bozulmasını getiriyor.
Ayni zamanda esnafın daha da erozyona uğramasına yol açıyor.
Bakın, eczacılık öğrenimi gören gençlerle, Eczacılık mesleğini fiilen yürütenlerin içine düştüğü çelişkide de bu var.
Binlerce işsiz öğretmen ve üniversite mezunu var. Ama her Allah'ın günü açılan özel okullarda bunların istihdamı yerine veya özel sektörde, emekli insanlar çalışıyor. Bu emekliliklerin çalışması yalnız meslek aşkı ile izah edilemez.
Çünkü bu insanlar, ya evlatlarının ev taksitini veya zaten işsiz olan üniversite mezunu olan çocuklarının dertlerini kısmen gidermek için bunu yapıyorlar.
İşte tüm bunlar dönüp, hem gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da artırıyor. Hem de ekonomiyi daha da zora sokuyor. Hem de insanlarımız içinde gerçek yapının anlaşılmasını öteliyor.
Böylece bitmeyen taksit borçları gibi, bu bozuk yapının idamesi için esası ele alacak tartışma ve arayışlardan bizi uzaklaştırıyor, bozukluk artarak devam ediyor.
İş dönüp dolaşıp, şu hükümet beceremedi, ötekisi gelsin. Bu da beceremedi, öyle ise siyaset batsın söylemine ulaşıyor.
Böylece memleket, " kurtarıcı" mezarlığına dönüyor.
Esası tartışmıyoruz.
Şimdi  yine başladı Güneyden gelenlerin, Kuzeyde yaptığı kredi kartı ödemeleri 6 milyar EURO oldu haberleri manşet olsun.
Güneyde, Kuzeyden yapılan ödemeler 5 milyar EURO oldu haberleri.
Daralan ekonomi içinde Kuzeydeki esnaf kendi idaresinden, Güneydeki  Esnaf'ta kendi idaresinden, "tedbir al" diye istekte bulunmaya.

DERİSİ YÜZÜLMÜŞ

Güneyde pek çok ekonomik problem içinde. Bu durum ve içimizdeki kimi tartışmalar bana, o meşhur Kıbrıs Rum deyişini hatırlatır.
" Derisi yüzülmüş kertenkele, derisi yüzülmüş diğer kertenkelenin peşine düşer".
Evet, halimiz budur. Ekonomik ve toplumsal sıkıntıları aşmanın en esaslı dönemeci, Kıbrıs sorunun çözümüdür.
Ama buna kafayı takacağımıza, Mal ve Mülkiyetle ilgili tantana yapmaya çalışıyoruz.
En ilginci de en solcu ve en barışçı geçinenlerin müthiş bir özel mülkiyetçi kesilmeleri!
Esas, barış, esas insanın ve emeğin hakkı, ekonomik gelişme,refah, demokrasi ve militarist etkilerin kalkması ise, esas ortak yurtta huzur ise , işte o zaman bir diğer önemli esasta, barış ve toplumsal kalkınma için, demokrasi ve sosyal adalet temelinde özveriyi ele almak olmalıdır Aksi, GSMH rakamları ne isterse olsun, huzuru ve barışı, toplumsal adaleti ve demokrasiyi, yaşam biçimine döndürememek olacaktır.

Bu yazı toplam 2741 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar