Derviş Zaim ve filmleri…
Derviş Zaim ve filmleri…
Simge Çerkezoğlu
Derviş Zaim için hayata ilişkin iki temel kavram var; Bunlar vicdan ve hakikat. Hakikatı unutmayışından mı yoksa vicdanlı oluşundan mı bilemiyorum ama Türkiye’de kendini kanıtlamayı başaran Kıbrıslı bir Türk olarak ülkesini unutmadığı kesin. Son dört yıldır sinemacılar yetiştirmek adına Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde ders veriyor. Hem de bunca proje ve bunca başarıya rağmen...
Gölgeler ve Suretler filmini hatırlattığımda “bir cümlem tamamlandı” diyen Zaim için hala sinemaya ilişkin söyleyecek sözü çok. Bizim onun eserlerini izlemeye hevesimiz derseniz sanırım daha da çok...
Hayatla ve sinema ile ilgili bazı kaygılarınız var. Bunu nasıl tanımlarsınız?
Sinemanın bir başka boyutu da hayata ve çağa ayna tutmasıdır… Ben de bunun bir parçası olmaya gayret ediyorum. Yaşadığım ilişkilerde de gördüğüm yerlerde de bu coğrafyanın bir parçası olarak geleceğe ve günümüze dair laflar söylemek gibi kaygılarım var. Bu güne kadar bu fikirlerle sinemada bulundum umarım da bu şekilde devam eder.
“FİLM YAPARKEN ESNEYEBİLME KABİLİYETİM VAR”
İlk filmlerinize baktığımda düşük bütçeli oluşları dikkatimi çekiyor. Oysa zamanla bütçe arttı, daha büyük prodüksiyonlu işler yapmaya başladınız. Bu tecrübe ile mi alakalı bir şey yoksa hem tecrübe hem de ekonomik mi?
Bu çok güzel bir soru oldu, burada bulunma sebebimiz olan ‘Devir’ filmi aslında benim film yaparken esneyebilme kabiliyetim olduğunu gösteriyor. Neden biliyor musunuz? Daha düzgün bütçeli filmler yaparken, özellikle de üçüncü filmden sonra bu film neredeyse gerilla tarzında, yarı gerilla tarzında yapılan küçük bütçeli bir film. Özellikle Gölgeler ve Suretler’den sonra yapılması sebebi ile karşılaştırılabilir. Bu manada yaptığım filimler sadece gittikçe daha fazla bütçeye ya da ekibe doğru giden filmler olmuyor. Aksine gerektiği zaman esneyebilme kabiliyetimin göstergesi olarak düşük bütçeli iş de yapabileceğimi, elbette büyük bütçeliler yanında, Devir iyi bir örnek olarak ileriye sürülebilir. Bu da ayırt edici bir proje oldu diye düşünüyorum.
“GÖLGELER VE SURETLERLE BİR CÜMLEMİ TAMAMLAMIŞ OLDUM”
Gölgeler ve Suretler filmini gerçekleştirmek hayatınızda bir değişiklik yarattı mı?
Ada ile ilgili söylemek istediğim birçok şeyi özellikle de 1974 sonrasını zamana dair meseleleri Çamur gibi, Gölgeler ve Suretler gibi, Paralel Yolculuklar gibi filmlerle söylediğimi düşünüyorum. En azından bir cümlemi tamamlamış oldum. Tabii bu başka cümleler olmayacağı anlamına gelmiyor ama bir cümle en azından tamamlanmış oldu. Bu hayatımda nasıl bir değişiklik yaratmış olabilir, daha başka konuları işleme için yol açmış olabilir. Artık daha rahat şekilde yeni konular işleyebileceğimi düşünüyorum.
Yeni projeleriniz var mı? Son Sanem Çelik’le birlikte çalıştığınız Balık filmi en son gündemde olan projeynizdi sanırım…
Ekim ya da Kasım ayında söz konusu film Balık gösterime girecek. Umarım sonbahar ya da kış gibi onun için de bir gala Kıbrıs’ta yaparız.
‘BALIK’ VE ‘DEVİR’
Biraz bu filmden bahsedebilir miyiz?
Balık filmi de Devir’e paralel gelişen bir film. Devir’de insan hayatının doğadan kopuşu, bir anlamda insanın bindiği dalı nasıl kestiği anlatılıyordu. Balık filminde insanın doğa ile olan ilişkisi bir balıkçı hikâyesi üzerinden anlatılıyor. Çok gaddar avlanma metotları uygulayan balıkçının çevresine ve etrafına verdiği büyük yıkımın hikayesi. Yaşanan söz konusu yıkımın ardından balıkçılığın uğradığı değişim diye de özetleyebilirim.
Yeni projeleriniz ya da doğrudan Kıbrıs’la ilgili projeleriniz var mı?
Kıbrıs’la ilgili projem var ama o ne zaman olur belli değil, gündeme gelir mi bilemiyorum ama sanırım bunun için biraz daha zaman lazım.
Teknoloji çok fazla ilerliyor bu sinema için de geçerli. Sizce bu iyi bir şey mi yoksa düşündüğümüz kadar değil mi?
Bu konu ile ilgili olarak bir bardağın içerisine doldurduğunuz sıvıya bağlı olarak bardağın nasıl algılanacağı değişir yanıtını vermek isterim. Burada kastettiğim bir bardağın içerisine çamur da doldurabilirsiniz, bir bardağın içerisine limonata da doldurabilirsiniz. Bardağın kendisi tek başına iyi ya da kötü bir şey ifade etmez. Esas olan sizin onun içini neyle doldurduğunuz. Teknoloji ilerliyor ama teknoloji gömlek de atıyor. Esas olan teknolojiyi nasıl bir perspektifle kullandığınız ve hayatla nasıl bütünleştirebildiğiniz. Yoksa teknoloji tek başına iyi ya da kötü olarak nitelendirilemez.
“UZUN ÖMÜRLÜ FESTİVALLERE İHTİYAÇ VAR”
Kasım ayında Altın Ada Uluslararası Film Festivali yapılacak. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir? Festival Kıbrıs’ta daha fazla film yapılmasına yol açabilir mi?
Tabii daha farklı filmlerin de Kıbrıs Türk seyircisi ile buluşturulmasına vesile olacaksa elbette olumlu bir adım, girişim olarak görüyorum. Bizde bu tip festivaller ya da film gösterimleri zaman zaman yapılıyor. Ancak esas sıkıntım festivallerin uzun ömürlü olmayışları. Umuyorum bu festival uzun ömürlü olur. Böyle uzun ömürlü festivallerin topluma kuşkusuz faydası vardır. Toplum sabit ve süreklilik arz edecek biçimde sanatın iyi, kaliteli ve farklı yönleri ile karşılaşmaya başlar buradan da eğitilme ihtimali olan bir seyirci kitlesi ortaya çıkar. Eğitilme ihtimali olan seyirci de toplumun kültür hayatını, sosyal hayatını hatta her türlü hayatını sorgulamaya başlar. Sonuçta bu tip festivaller topluma şu ya da bu biçimde olumlu katkı sağlar. Bazen fark edilerek bazen fark edilmeden olsa bile.
“KIBRIS TÜRK SEYİRCİSİNİN EĞİTİLMEYE İHİTYACI VAR”
Siz diyorsunuz ki Kıbrıs Türk seyircisinin bir şekilde eğitilmeye ihtiyacı var…
Evet, Kıbrıs Türk seyircisinin eğitilmeye ihtiyacı var. Onların eğitilmesi de filmlerle, festivallerle, okudukları kitaplarla yazılan şeylerle olabilir. Kıbrıs Türk seyircisinin belleğini havuz gibi düşünecek olursak işte o havuz böyle yavaş yavaş dolup, terbiye olabilir. Terbiye edilmesi gereken kanallardan biri de düzgün, düzeyli, sistematik ve sürekliliği olan bir festivalin olması ile başlayabilir. Elbette onun başında da aklı başında direktörler ve yapımcıların olması gerekir. Yoksa bir film festivalini yaptık, parası da var demek her zaman devam etse bile her zaman iyiye gidecek anlamına gelmeyebilir. Ancak düzgün, bize yönelik atmosferi olan, neye ihtiyacımız olduğunu bilen programcılarla Kıbrıs Türk seyircisinin bilgisinin artması mümkün olabilir. Böylece Kıbrıs Türk halkının sinema beğenisi eğitilebilir, bu da hayırlı bir şeydir.