Derya ve Hristofyas’ın sözleri
Sayın Doğuş Derya’nın Meclis’te yaptığı ve iki tarafın acılarının ele alınması ve yüzleşerek barış kültürünün gelişmesine dönük konuşmasına büyük tepkiler gösteren, Kuzeydeki bağnazlar, bir başka gelişme karşısında sustular. Körleri sağırları oynadılar.
Bu tartışmalar sürerken AKEL ve Sayın Hristofyas çok önemli açıklamalar yaptı. Kıbrıslı Türklere dönük olarak, Kıbrıs Rum faşistlerinin katliam, eziyet, tecavüz yaptıklarını, bunun tarihin bir ayıbı olduğunu, veciz sözlerle dile getirdi.
İlginçtir, Kuzeyde Sayın Doğuş Derya’nın yaptığı konuşmayı çarpıtarak, büyük gürültü kopartan Kuzeyin bağnazları ve onun bu sözlerine dönük duyarlılık gösteren Güneyin belli çevreleri, ayni sağırlar ve körler rolünü, Sayın Hristofyas’ın sözlerine dönük olarak birlikte gösterdiler.
Çünkü, bunların bir ortak noktası daha vardır. Çatışmalar içinde yalnızca, kendi toplumunun acılarının konuşulmasını isterler. İki toplumun insanlarının, ister Elen dilinde, isterse Türk dilinde konuşsun, diğer topluma dönük işlediği günahları, kendi ana dilinde kimse konuşmasın.
Yani, Türkler; yalnız, kendine yapılanı. Rumlar da, yalnız, kendine yapılanı konuşsun. Türk’ün Türk’e, Elen’in Elene, ENOSİS ve Taksim için, tarih boyunca yaptığı vahşeti. Türk’ün Elene, Elenin Türk’e yaptığını, ayni ana dili konuşanlar asla konuşmasın.
Hele, Türk ve Elen dillerini konuşanlar, birlikte veya ayrı ayrı, yaşanan acıları konuşurlar ve iki tarafın yaşadığı acılarla, toplumlarının yüzleşmesini isterlerse, onlar bir anda düşman olurlar.
Çünkü, çözümsüzlüğün sürmesi için, yalnız, kendi acısı üzerinden, uzlaşmazlığı devam ettirebilmek için politika yapma zemini kalmaz. Bu temel çöker. Güneyde ayni bağnaz temelde ELAM gibi örgütler oluşturulamaz. Kuzeyde ayrılıkçılık ve dar milliyetçilik üzerinden politika yapılamaz. Eğer, bunlar çökerse, o acıları, o an için yaşamamış olan yeni kuşakların arasında, düşmanlığı ve ayni çatışma kültürünü nasıl devam ettirebilirler?
İşte bunun için, hangi ana dile sahip olursa olsun, bu çevreler, hakikatlerin ortaya çıkmasını asla istemezler.
Ama, barış ve demokratik kültürde, toplumların bu yüzleşmeye girmemesi nedeni ile gelişemez.
TÜRKİYE’DE OLANLAR…
Bakın, Türkiye’nin demokratik birliği ve demokratik gelişmesi için adımlar atılırken, ayni zamanda bu temellere zarar veren, dünün acıları ile yüzleşme çabası da yapılmaktadır.
Dersim olaylarından ötürü özür dilenmesi, Türkiye’nin gerçeği olan Alevi ve Kürt sorunlarının çözümü ve demokratik birliğin sağlanması yolunda önemli ciddi bir başlangıç adımı oldu. Ermeni halkından 20.yy başında yaşanlardan ötürü, acılarının anlaşıldığını ve bu olaylardan ötürü, hayatını kaybedenler için taziye dileklerinin ifade edilmesi ise Türkiye’nin, dünya kamuoyunda çoğu zamanda siyasi maksatlarla darbelenmek istenen konumunun açılımına dönük pozitif katkı yaptı.
Bunları önemli bir cesaretle dile getiren de dönemin Başbakanı ve şimdi Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Ama anlamakta zorlandığım bir gerçek var. Bu adımları, barış, Türkiye’nin demokratik birliği ve demokrasi kültürünün gelişmesi için atan AK Parti’nin, bir milletvekilinin, Sayın Doğuş Derya’nın konuşmasını çarpıtan yaygaraların rüzgarında, nasıl olurda, onun özür dilemesini isteyebilir?
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ciddi adımları için yaygara kopartanların şamatasına, biz, asla esir düşmedik. Üstelik, bugün, Sayın Doğuş Derya’nın bu konuşmasını çarpıtarak şamata kopartanların, Sayın Erdoğan’ın bu tavırları için, biz, ona dönük demir leblebi çiğnediklerini de çok iyi biliyoruz.
Ama erkte olduğu için seslerini çok çıkartmadıklarını da bilmekteyiz. Yayınlarını ve Meclis Kürsüsünde ifade ettikleri,” sana söylerim kızım, sen duy gelinim” tavırlarını da görmekte ve yaşamaktayız.
GÜRÜLTÜ ENDİŞEDENDİR…
Bunlar meydanda iken, şimdi, görüşme sürecinde oluşan tıkanıklık nedeni ile Federal çözümün tıkanması, barış ve çözüm sürecinin kesintiye uğraması ve artık ortak amaçları olan adadaki bölünmenin kalıcılaşması için. Doğu Akdeniz ile Ege’de barışın gelişmemesi için, iki tarafta, çatışma ve kavganın devamında yarar görenlerin bu oyunlarını, iyice görmemiz gerekir.
Bu son olay, iki toplumun, görüşme sürecinde doğan tıkanıklık nedeni ile birbirinden kopmasını amaçlayanları endişelendirdi. Çünkü hak eşitliğine dayalı Federal çözüme dönük, kopan görüşmelerin, yeniden başlaması için, toplumların içinde var olan talepleri ve beklentiyi bilmektedirler.
Buna, toplumların yüzlerini, yeniden etkili bir şekilde dönmesinden endişelendikleri için, bu tavırlar içine girdiler. Bundan dolayı görüşmelerin kesilmesinin yol açtığı bilinmezlik içinde, bu beklenti ve umudu öldürmek istemektedirler.
Şunu çok iyi bilmektedirler. Eğer, iki toplum, birbirinin acısı ile yüzleşirse, bu demokratik ortamı ve çözüm istencini daha da geliştirir. İşte bundan ötürü, Sayın Doğuş Derya’nın bu sözlerine dönük bu yaygara kopartılırken, Sayın Hristofyas’ın sözlerine dönük, iki taraflı, sağırlar ve körler rolü oynanmaktadır.
Çünkü, bir şeyi çok iyi bilmektedirler. 2002- 2004 döneminde, Kıbrıs Türk toplumunun içinde barışa dönük oluşan demokratik potansiyelin gelişmesinin dinamiklerinden biri de, en geniş Kıbrıslı Türk kitlelerin, Kıbrıs sorununda, kendilerine söylenen yapay gerçekleri ve önyargıları sorgulamaları ve kendi tarihleri ile yüzleşmeleri idi. Bu, o, büyük demokratik cesareti besledi ve geliştirdi.
İşte bundan ötürü, iki toplumun içinde gerçeğe ve iki tarafın acılarının var olduğunun ve yaşandığının dile getirilmesine öfke duydular, ama ötekini de görmezden geldiler.. Çünkü çatışma kültürüne dayalı var oluş temelleri çökecek.