1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. DEVEKUŞU SENDROMU
DEVEKUŞU SENDROMU

DEVEKUŞU SENDROMU

‘Başını kuma gömmek’ devekuşlarından çok artık insanlara özgü bir özellik... Adına da, ‘Devekuşu Sendromu’ deniliyor!

A+A-

Hasan Sarpten

Halk arasında yaygın olarak kullanıldığının tersine devekuşu tehlikeyi gördüğünde başını kuma gömmez. Ancak başını bacaklarının arasına yada göğsünün altına sokarak dizlerini kırıp oturur.  Bu görünümüyle bir kaya parçasını andırarak büyük olasılıkla düşmanlarından saklanabilmek için çevreye uyum sağlar. Bununla birlikte, devekuşları çok meraklı oldukları için başlarını girebildikleri tüm küçük deliklere sokarlar. Böyle durumlarda (kapılarda, çiftlerde, yem yerken, su içerken, gezerken, v.s.) hemen o anda kendisinin ne yaptığını unutabilir. İşte bu nedenle, saatlerce başı gömülü bir vaziyette durur.

Görmedim, Duymadım, Söylemedim!

Ne var ki; ‘‘başını kuma gömmek’’ devekuşlarından çok artık insanlara özgü bir özellik... Adına da, ‘Devekuşu Sendromu’ deniliyor! 1960 yılında ünlü çağdaş düşünür Andy Warhol’un yazdığı makaleden beri bu sendrom psikanalizciler arasında tartışılıyor. Tartışmanın tarafı düşünür ve psikanalizcilerin tanımlamalarına göre başını kuma gömen devekuşu karakterlilerin silik kişilikleri vardır. Bu nedenle de kendilerini saklarlar ve ne pahasına olursa olsun seslerini çıkarmazlar. Başını kuma gömerek ‘görmedim, duymadım, söylemedim’ üçlemesini yerine layıkıyla getirir ve kendilerini bu tavırla temiz tuttuklarını varsayarlar. Tıpkı bizim gibi değil mi..?

Aslında, Hepimiz Çevreciyiz!

Soracak olsanız hepimiz çevreciyiz! Hele siyasetçiler; en büyük çevreci onlar... Hiç birimiz yere çöp atmayız ama nedense her yer çöplük oldu. Soracak olursanız yolların kenarındaki çöpleri de biz atmadık. Üstelik hepimiz yeşilciyiz de ama gerektiğinde (!) ağaç keseriz. Önce ne kadar harup zeytin varsa keser; sonra da festival yaparız. Aslında, orman bayramı geldiğinde çok da ağaç dikiyoruz oysa... Ama memlekette bir damla su bile kalmadı ki sulayalım! Halbuki, başımızdakilerin dediği gibi suyu da idareli kullanıyoruz. Su kalmadı ama yapılan havuzlar vallahi de ‘lüks’ değil... Pislikten girilmeyen denizleri de biz kirletmediğimize göre havuzlar şart! Peki ya, 5 yıldızlı otellerle havuzlu villalar olmazsa turizm ne olacak? Nasılsa, turizm yatırımı adı altında ormanları satanları da biz seçmedik. Bu kadar çok taş ocağına izin verenleri de başımıza biz getirmedik. Her boş tarlayı beton yığınına çeviren kesinlikle biz değiliz. Hatta, bizim inşaatlarımızda kullanılan kum çakıl bu dağlardan da değil!

Başımızı Kuma Gömmeye Devam...

Yok yok hiç biri değil; esas suçlu çevre örgütleri... Bunca yıldır çevrecilik yaparlar ama Karpaz’a bile sahip çıkamadılar. Yaptıkları hep laf, bir işin de ucundan tuttukları yok ki... Hepsine yazıklar olsun; ufacık memlekette doğayı koruyamadılar! Şimdi; lütfen elinizi vicadnınıza koyarak söyleyin... Bu zihniyete sahip olanların kapıldığı hastalığın adı ‘‘Devekuşu Sendromu’’ değil de nedir?

Bu haber toplam 16874 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 463 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 463 Sayısı ISSN 2672-7560