Devirdiğiniz masayı devrediniz artık
“Bu son şans” çığırtkanlığı yapıldı günlerce, aylarca...
- “Bundan sonrası yok!..”
Ve şimdi megafon sustu.
“Evimizin içini temizlemek zamanı” geldi (!)
Ellerimizde birer bez...
“KKTC”nin tozunu alacağız (!)
Böylece hayat normalleşecek!
Evin içi temiz olacak...
Çatı yıkıldı yıkılacak!
Tapu yok elde, duvarlar eğreti...
- “Hem sen kendi müzakereni bile yapamıyorsun onca senede!”
Olsun! Toz bezleri ha bire yıkanacak!
* * *
- "Sorumlu öteki...” diyorlar...
Ve bu dil “barış dili” (!)
Masa çöktü anladık da...
Yurt aynı yurt hâlâ...
Birlikte uyanacağız yeni sabahlara...
* * *
"Eğer bizim inatçı çabamız olmasaydı süreç buraya da gelmezdi" gibi laflar ne kadar kendini beğenmiş öyle...
Nereye gelmiş süreç yani?
“Ana”ların kucağında bakmışız “yavrı yavrı...”
Buralarını “yurt” bilmeyenler, içimizdeki “yarım kalmışlığı” hiç anlamadan, “sahip” edasında konuşmuşlar ha bire...
“Mal” mıyız neyiz be?
Parametreymiş ! Yetermiş ! Bitermiş !
Size “laf”, bize “hayat” nasılsa...
* * *
Yeni bir söz söylenmemiş, alışılmış hiçbir ezbere dokunulmamış, gele gele “Annan Planı”na geri gelmişiz, 13 senede...
Hele bir “bundan sonra”sını dinlesek.
Ruhları masada kalmamışsa eğer (!)
Daha iyi bileceğiz...
* * *
Müzakere başka a dostlar...
Barış bambaşka!
Masa mevcut aktörleriyle devrilebilir.
İdeal hiç değişir mi?
Barış ne “parametre”dir ne de “harita”... Ne de tekelindedir, başköşeyi tutmuş seçkinlerin...
Şartsız şurtsuz bir olmak halidir barış, bu yurdun nefesidir... Öyle taktikle hamleyle, diplomasiyle, pazarlıkla, ihtirasla değil... Yürekledir...
Sömürgecisine aşkla yaşayanların tutsaklığından kurtarmalıyız barışı... Garantörlerin egemenlik yarışlarından... Karaya oturmuş geminin kaptan köşkünde keyif yapanların bencilliğinden... Ve almalıyız statüko delilerinin elinden...
* * *
Ne güzel demiş Neşe, “kalbi kırılanlar kadarız” diye...
Sokak çocuklarıyız, silahsız düşlerde...
Şimdi yılgınlığın değil tam da uyanmanın zamanı... ‘Öteki’ni silmek zamanı şimdi sözlüklerden. En karanlık anda, ışığı en parlak yakmanın zamanı...
Yeni sözlerin, yaratıcı adımların, yürekli çabaların zamanı. “Ne kazanacaksak birlikte kazanacağız, birlikte yitireceğiz, ne yitireceksek” demenin zamanı...
Sokak hele bir devirsin bu barikatları...
Hele bir kalksın ayağa idealistler, yürüsün çoğalarak... İşte o zaman görürüz, bu ilk mi, son şans mı acaba...
Pis insanlar çok fazla
Pis insan her yerde pistir!
"Ama canım güneye geçince kemer takıyorlar da kuzeyde takmıyorlar!"
Ne ilgisi var kemerle...
Otorite var orada...
Ciddiyet var.
“Devlet” var...
Buradaki “idare-i maslahat” sadece!
Yine de temizlik kültür meselesi...
Güneye geçince de çöpümü yere atmıyorum, kuzeyde de...
Ne yani, Girne'de gezerken arabanın camından kola tenekesini fırlatan "cahil", adanın güneyine geçerse efsunlanacak mı?
Pis işte!
Orada korktuğu için atmıyorsa, “korkak bir pislik” sadece!
* * *
Şunu anlarım!
Mesela Norveç'te belediye der ki, evinizin önüne çöplerinizi her perşembe saat beş ile altı arasında çıkartacaksınız.
Tam da o saatte, çöp arabası gelir, alır...
Bir gece evvelden çıkartırsanız, cezası kesilir!
Öyle "gelecek sene seçim yılı, göz yumalım" olmaz... Ya da "yahu bizim ilçe başkanının çocuğudur, idare ediniz" denmez...
Bu durumda, herkes, evinin önüne çöpünü düzenli çıkartır.
İşte bu sistemdir, medeniyettir, disiplindir...
* * *
Ama benim anlattığım bambaşka!
Eğitimle ilgili... Ve kültürle...
İnsan, arabasında giderken, elindeki çöp dolu poşeti yola fırlatır mı?
Her bir insanın peşine bir denetçi takmaya imkan var mı?
* * *
Kalavassos diye bir köye gittik...
Yerleri yalasanız mideniz bulanmaz...
O kadar temiz, hiç abartmıyorum.
Hani “misafir gelecek” zamanlarda, telaşla evinizi temizlersiniz ya...
Köy böyle!
Peki, insanların peşinde polis mi geziyor, zabıta mı?
Yok!
Bu bir kültür, medeniyet...
Örneğin Lefkoşa Türk Belediyesi, kapsamlı bir temizlik kampanyası yaptı, onca insan güneşin içinde çalıştı, çabaladı.
Kamyon kamyon çöp taşındı.
Başarılı bir temizlikti, hakkını verelim.
Köpeğimle geziyorum, o gün, ilk gece...
Pırıl pırıl...
Çok mutluyum, keyifliyim...
Bir sonraki akşam geziyorum, rezalet!
Pislik işte bu...
Hem de görüyorum, en lüks araçların penceresinden fırlatılıyor, poşet poşet çöpler... ‘Villa’sının karşısındaki boşluğa bırakıyor, pek ‘zengin’ kimseler...
Bir gidiniz, hastanenin tuvaletlerine bakınız... Temizlik yapıldıktan sadece birkaç saat sonra...
Ayaklarıyla basıyorlar üzerine...
Yol ortasında refüjlere bakınız...
* * *
Adanın kuzeyinde pis insanlar yaşıyor... Cahil, geri kalmış, yoz, gösteriş budalası, medeniyetten uzak insanlar...
Bir bakınız etrafa anlarsınız...
Sigara içilen kapalı mekanlardan da anlaşılıyor bu, küf kokmuş kamu binalarından da...
Öyle güney kuzey demeyiniz...
İnsan önemli...
İnsan ayna gibi, her yerde...
KİR
Yeni bir çevre kirliliği kampanyası adeta.
Çevre Dairesi, ülkenin dört bir yanına “tabelalar” doldurdu... Adım başı... Çevreye çöp atmanın cezası, bilmem kaç asgari ücrettin dört birinden kaç katına kadarmış. Bir de hesap kitap istiyor.
Kentlerimizin en önemli kiri ‘tabelalar’ değil mi? Olur olmaz her yerde... Yol içinde, kaldırım üzerinde, tarla kenarında, refüjde... Yetmedi... Bir de Çevre Dairesi... Hele bir “ceza”yı verseler, gerçekten... Yani öyle tabela ile değil... Denetlense, herkes duyacak zaten!
Ama “görüntü” var “ses” yok!
Göreceksiniz, bu tabelalar da paslanacak, üzerinden bir de para ödenecek, temizlik için!
haftanın notcukları
- "Hava sıcaklıkları dışarıda çalışmaya engel değil" diyen, Çalışma Bakanı'na öneri:
Bu hafta, Bakanlar Kurulu, saat 12.00'de, İnönü Meydanı'ndaki surların üstünde toplansın...
Püfür püfür!
- B Planım:
KKTC'de herkes "NEREDEN BULDUN ?"
sorusuna cevap vererek, yarına başlasın...
(Cengiz Topel Uzun, güzel demiş)
- Aynı yolu, defa defa törenle açmak nasıl bir akıl yarabbi!
öpülesi ada/m/ın yüzünde
bu sakal neyin nesi
Faize Özdemirciler