“Devlet hiçbir yükümlülüğe girmedi, hibe yardım programı oluşturulmadı”
Toros, “Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nün gecikmesi halinde kaynak akışı da gecikecek ve bu da 2021 için öngörülen 830 milyon TL bütçe açığının daha da artması riskine yol açacak” dedi.
Ödül Aşık ÜLKER
CTP milletvekili Fikri Toros, kriz durumlarında ülkelerin, kendi bütçelerine ve dayanışma imkanlarına göre bir hibe yardım fonu oluşturup, etkilenen tüm sektörlere bir can suyu niteliğinde hibe verdiğini vurgulayarak, “Bizim ülkemizde devlet hiçbir yükümlülüğe girmemiştir” dedi.
“Yardım için hibe yapmak gerekir. Kendileri bir yükümlülüğe girmek yerine, tüm yükümlülüğü çalışanlara ve işverenlere yüklediler” diyen Toros, ekonomik aktivite olmayan ve pandemi sonrasında ekonominin nasıl yeniden şekilleneceği meçhul olan bir dönemde, borcu borçla ödemenin iflasa davetiye çıkarmak olduğunu söyledi.
Fikri Toros, pandemi sürecinde alım gücünün düştüğünü, işsiz sayısının 9 binden 16 bine çıktığını, birçok işletmenin finansal sağlığını tamamen yitirdiğini belirterek, sonuçta tüm bu olumsuzlukların kamu maliyesinin de gelirlerinde düşüşe neden olduğunu kaydetti.
Toros, “Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nün gecikmesi halinde kaynak akışı da gecikecek ve bu da 2021 için öngörülen 830 milyon TL bütçe açığının daha da artması riskine yol açacak” dedi.
CTP’nin kriz masasında ekonomi, maliye, sağlık ve eğitim başlıklarında alternatif politikalar ve öneriler üretileceğini anlatan Toros, üretecekleri alternatif politikaları, kamuoyu baskısı oluşturarak hükümete uygulatmaya çalışacaklarını söyledi.
“Protokolün gecikmesi bütçe açığının daha da artması riskine yol açacak”
“Pandemi koşulları özelinde ve hükümetin pandeminin yayılmasına karşı aldığı önlemlerin sosyal ve ekonomik yaşama olan yansımaları göz önünde bulundurulduğunda, kamu gelirlerinde ciddi bir düşüş ile karşı karşıyayız. Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nün daha fazla gecikmeden, bütçe gelirlerinde meydana gelen azalmayı telafi etmek için ve gerek reel sektör, gerekse kamu sektörüne daha fazla olumsuzluk yansıtmaması için imzalanması gerekiyor”
- Soru: TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın ziyareti sırasında Ekonomik ve Mali İşbirliği Anlaşması’nın imzalanması beklentisi vardı. Aslında bu beklentiyi yaratan da hükümetten gelen açıklamalardı. Ancak böyle bir şey olmadı, bu imzalanmadı, 4 farklı konuda 4 protokol imzalandı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Toros: Sayın Fuat Oktay’ın ziyareti esnasında öncelikli olarak gündem, Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’ydü ki bu Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki kaynak akışına yasal zemin teşkil eden yıllık bir protokoldür. 2021 Mali Yılı Bütçe Yasası’nda TC kaynaklı yardımlar, hibe ve kredi olarak toplam 2.5 milyar TL olarak belirlenmişti. Bu imzalanacak olan protokolde yer alan toplam miktar da bütçede belirtilen 2.5 milyar TL olarak açıklandı, fakat içeriği açıklanmadı ve imzalanmadığı bilgimize geldi. İmzalanmamasının sebepleri olarak, tarafların yükümlülüklerinin henüz müzakere edilmekte olduğu ve müzakerelerin henüz tamamlanmadığı olarak açıklanmıştır. Bu protokolün gecikmesi halinde kaynak akışı da gecikecek ve bu da 2021 için öngörülen 830 milyon TL bütçe açığının daha da artması riskine yol açacak. Hükümet tarafından yapılan açıklamaya göre, bu konuda müzakereler devam ediyor. Bilindiği gibi müzakereler önce teknik düzeyde yapılıyor, sonrasında siyasi seviyede belirlenen bir iradeyle sonuçlanıyor. Şu anda bu sürecin tamamlanması için beklenmektedir. Biz ana muhalefet partisi olarak bunun yakın takipçisiyiz ve bu protokolün bir an önce imzalanmasını bekliyoruz.
Pandemi koşulları özelinde ve hükümetin pandeminin yayılmasına karşı aldığı önlemlerin sosyal ve ekonomik yaşama olan yansımaları göz önünde bulundurulduğunda, kamu gelirlerinde ciddi bir düşüş ile karşı karşıyayız. Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nün daha fazla gecikmeden, bütçe gelirlerinde meydana gelen azalmayı telafi etmek için ve gerek reel sektör, gerekse kamu sektörüne daha fazla olumsuzluk yansıtmaması için imzalanması gerekiyor.
“İmzalanan 4 protokol beklentinin çok gerisinde”
Sayın Oktay’ın ziyareti esnasında 4 protokol imzalandı. Bunların birincisi dijital dönüşüm başlığı altında, e-devlet hazırlıklarının hızlandırılmasını düzenleyen bir protokoldür. İkincisi, Karayolları Altyapı Master Planı çerçevesinde, bazı yolların yapımı, ıslahı ve tamiratını içeren projelerin hayata geçirilmesini düzenleyen bir protokoldür. Üçüncüsü, yüksek öğretim sektörüyle alakalı bir protokoldür ama spesifik olarak Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nin, Kuzey Kıbrıs’ta bir eğitim ve araştırma yerleşkesi kurmasına ilişkin çerçeve protokolüdür. Dördüncüsü de, KKTC Belediyeler Birliği ile Türkiye Belediyeler Birliği arasında sosyal, ekonomik ve kültürel işbirliği anlaşmasıdır. Bunların tümü beklentinin çok gerisindeydi.
Bunun nedenlerine dair birkaç örnek vermek istiyorum. Bilindiği gibi yükseköğretim, pandemiye karşı alınan tedbirlerin en çok etkilediği alanlardan biri. Biz buradaki üniversitelerimizin niteliklerinin ve kapasitelerinin geliştirilmesi ile ülkeyi terk eden öğrencilerin yeniden geri dönüşünü sağlamaya yönelik bir içerik bekliyorduk. Ayrıca bu içeriğin oluşturulmasında katılımcılık ve bilimsellik prensiplerine dayalı bir yaklaşım beklentisi içerisindeydik. Bizim beklentilerimiz yüksek öğrenim sektörünün geneline yönelikken, imzalanan söz konusu protokol sadece Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nin bir Kıbrıs yerleşkesine dönüşümünü içeriyor. Bu bizde bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
Karayolları Master Planı da beklentileri karşılamadı. Pandemi krizinden çok etkilenenlerden olan inşaat müteahhitleri, ekonomik çarklarının yeniden normal seyrine dönmesi için karayolu projelerini bir fırsat olarak bekliyordu. Halbuki imzalanan masterplan çerçevesinde, bahse konu karayolu altyapı projelerinin tümünün Ankara’da ihale edileceği bilgisi var. Bu da müteahhitlerimize çok büyük bir rahatsızlık vermiştir. Nitekim, içerisinde İnşaat Müteahhitler Birliği’nin de olduğu Ekonomik Örgütler Platformu Sayın Oktay’la bir görüşme yapmak üzere Salı gün Ankara’ya gidecek. İnanıyorum ki, gündemlerinde bu konu da olacak ve bahse kon karayolu altyapı projelerinin Kuzey Kıbrıs’ta ihale edilmesini talep edeceklerdir. Umarım başarılı olurlar. Çünkü bu sektör, birçok başka sektör üzerinde domino etkisi yaratan bir sektördür ve sektörlerimizin kalkınabilmesi için bu potansiyellerden doğrudan pay almaları zaruridir.
“Krizi yönetirken katılımcılık, bilimsellik ve adalet prensipleri göz ardı edilmemeliydi”
“Hükümet bunları (kendisine sunulan alternatif politkaları/önerileri)gereksiz buldu ve kendilerinin bu krizi yönetmeye muktedir olduklarını savundular. Bu, kriz yönetiminde alınan kararların toplum tarafından sahiplenilmesi ve güven duyulması noktasında ciddi bir zaafiyet teşkil etti”
- Soru: Sizin muhalefet olarak, hükümetin kurulduğu günden beri sürekli eleştirdiğiniz şey hükümetin tek başına karar aldığı, istişare etmemesiydi...
- Toros: Sürecin başından itibaren, hükümeti eleştirirken, eleştirilerimizi iki başlık altında toparladık. Bunların bir tanesi, sizin de ifade ettiğiniz gibi, kriz yönetiminin usulüne dair eleştirilerimizdir. Bu milli bir konu, tüm ülkeyi ve tüm sektörleri olumsuz etkileyen bir kriz, bu krizi yönetirken katılımcılık, bilimsellik ve adalet prensipleri göz ardı edilmemeliydi. Şöyle ki, CTP olarak biz kendi bünyemizde oluşturduğumuz ekonomi, maliye, eğitim ve sağlık komiteleri vasıtasıyla bir takım alternatif politika önerileri hazırladık ve bunları hükümete sunarak bu kriz yönetiminde, siyasi sorumluluk alma da dahil olmak üzere, yer almak istediğimizi anlattık. Bu teklifi defalarca yaptık. Sadece ana muhalefet partisi olarak biz değil, ilgili tüm sektör temsilcileri ve kurumlar, hükümetle bu kriz yönetiminde ortak karar alıp hareket etme önerilerinde bulundu. Maalesef hükümet bunları gereksiz buldu ve kendilerinin bu krizi yönetmeye muktedir olduklarını savundular. Bu, kriz yönetiminde alınan kararların toplum tarafından sahiplenilmesi ve güven duyulması noktasında ciddi bir zafiyet teşkil etti.
“Borçları yeniden borçlanarak ödemeye sevk ettiler”
“Ülkeler, kendi bütçelerine ve dayanışma imkanlarına göre bir hibe yardım fonu oluşturup, bunu etkilenen tüm sektörlere bir can suyu niteliğinde hibe ediyorlar. Yani bir başka deyişle, devletler yükümlülüğe girerek bir yardım fonu oluşturdular ve bu fonu etkilenen tüm sektörlerin pandemi sonrasında finansal sağlıkları korunmuş bir şekilde yeniden ekonomik aktiviteye geri dönmelerini sağlamak için hibe ettiler”
Eleştirilerimizi toparladığımız ikinci başlık ise sağlıkla ilgili alınan tedbirlerin, sosyo- ekonomik yaşama olan yansımalarının hafifletilmesine dairdi. Diğer ülkelere baktığımızda, hükümetlerin sosyal ve ekonomik etkilerin hafifletilmesi için bir hibe yardım fonu oluşturduklarını görüyoruz. Ülkeler, kendi bütçelerine ve dayanışma imkanlarına göre bir hibe yardım fonu oluşturup, bunu etkilenen tüm sektörlere bir can suyu niteliğinde hibe ediyorlar. Yani bir başka deyişle, devletler yükümlülüğe girerek bir yardım fonu oluşturdular ve bu fonu etkilenen tüm sektörlerin pandemi sonrasında finansal sağlıkları korunmuş bir şekilde yeniden ekonomik aktiviteye geri dönmelerini sağlamak için hibe ettiler. Böylelikle, öncelikle işsizliği önlediler, bunun yanı sıra gelir kayıpları yani hayat standardını ve işletmelerin finansal sağlıklarını korudular. Bizim ülkemizde ise, devlet hiçbir yükümlülüğe girmemiştir. Devlet, bankalara ek likidite sağlayarak ve geçen seneki kapalılık döneminde yüzde 3 gibi mütevazi bir faiz desteğinde bulunarak işletmeleri, borçlarını yeniden borçlanarak ödemeye sevk etmişlerdir. Pandemi sürecinin başından beri, finansal sağlıklarını idame ettiremedikleri, devlet onlara hibe desteği sağlayamadığı için 10 bine yakın esnaf kepenk indirmiştir. Gerek personel, gerek kira gerekse diğer tüm cari giderlerini gelir noksanlığından dolayı ödeyemez hale gelmişlerdir.
“Yardım için hibe yapmak gerekir”
“Ekonomik aktivite olmayan ve pandemi sonrasında ekonominin nasıl yeniden şekilleneceği meçhul olan bir dönemde, borcu borçla ödemek iflasa davetiye çıkarmaktır”
- Soru: Açıklanan “destek” paketini nasıl buldunuz? Başbakan’ın açıkladığı “kira yardımı” da var...
- Toros: O kira yardımı değil, kira kredisidir. Yani kredidir, yardım değildir. Yardım için hibe yapmak gerekir. Kendileri bir yükümlülüğe girmek yerine, tüm yükümlülüğü çalışanlara ve işverenlere yüklediler. Geçen sene, kredi garanti fonu diye bir finansman olanağı yarattılar ve bunun çerçevesinde işletmeleri faiz destekli ek borç almaya sevk ettiler. Ekonomik aktivite olmayan ve pandemi sonrasında ekonominin nasıl yeniden şekilleneceği meçhul olan bir dönemde, borcu borçla ödemek iflasa davetiye çıkarmaktır.
Çalışanlar da çok kötü bir duruma sevk edilmişlerdir. Devlet, çalışanlara ayda 1500 TL maaş desteği vermeye kalktı. Bunu geçen Eylül ayına kadar yaptılar, Eylül ayından sonra ödemediler. 15 Şubat günü, bankaların yeniden açıldığı gün, ödeme yaptılar. 1500 TL, ülkemizdeki koşullarda, açlık sınırını dahi sağlayamayan bir miktardır. Bu yetmezmiş gibi, bu süreçte işsizlik ödeneğinden de %40 civarında bir kesinti yaptılar. İşsiz kalma olasılığının en yüksek olduğu, işsizlik ödeneğine en çok ihtiyaç duyulan dönemde bunu yaptılar. Bunun yanı sıra yerel yönetimlere olan devlet katkılarında da kesinti yaptılar. Unutmayın ki, yerel yönetimler de takriben 30 bin kişiye istihdam sağlayan kurumlardır.
“Devlet yönetimlerinin ekonomiyi ayakta tutması gerekiyordu”
“26 Ocak’ta alınan tedbirler sağlık açısından doğru tedbirlerdi, hatta geç kalınmış tedbirlerdi. Fakat bu tedbirleri uygularken, devlet yönetiminin bir hibe fonu oluşturması ve bunu başta sağlık kapasitesini artırmak üzere ve reel sektöre destek için kullanması gerekiyordu. Yani devlet yönetimlerinin ekonomiyi ayakta tutması gerekiyordu”
26 Ocak’ta alınan tedbirler sağlık açısından doğru tedbirlerdi, hatta geç kalınmış tedbirlerdi. Fakat bu tedbirleri uygularken, devlet yönetiminin bir hibe fonu oluşturması ve bunu başta sağlık kapasitesini artırmak üzere ve reel sektöre destek için kullanması gerekiyordu. Yani devlet yönetimlerinin ekonomiyi ayakta tutması gerekiyordu.
Sürecin başından bu yana yaklaşık bir yıl geçmiştir. Herkesin müşahede ettiği gibi insanların alım güçlerinde çok büyük bir düşüş olmuştur, işsiz sayımız 9 binden 16 bine çıkmıştır ve bir çok işletme finansal sağlıklarını tamamen yitirmiştir. Günün sonunda tüm bu olumsuzluklar, kamu maliyesinin de gelirlerinden mahrum olmasına yol açmıştır.
“Borçlanma gününde yapılmadığı için, sorun çığ gibi büyüdü”
- Soru: Bu konuda farklı rakamlar telaffuz ediliyor...
- Toros: Borçlanmayı geçen sene, bizim çağrımız üzerine, sürecin başında yapmış olsalardı o günün faizleri yüzde 11 civarındaydı ve bugünkünden çok daha düşük orandaydı, borçlanılacak miktarın kamu maliyesine maliyeti kıyaslamalı olarak çok daha düşük olacaktı. Ayrıca bu borçlanma işsizliğin önlenmesi ve işletmelerin finansal sağlıklarının korunması açısından çok daha etkili olacaktı. Bu borçlanma gününde yapılmadığı için, sorun bir çığ gibi büyüdü, faiz oranları %20’yi aştı. Şu anda borçlanmaya konu rakamlarla, devlet büyüyen çığı yeterince küçültemeyeceği bir noktaya geldi. Geç kalındı, bir hayli tahribat meydana geldi ve devlet şu anda maaş ödemekte dahi zorlandığı bir döneme girdi. Halbuki borçlanma zamanında yapılsaydı, ekonomi ve dolayısıyla kamu gelirleri bir miktar düşüşle birlikte devam edecekti.
“Artık hükümeti beklememeye karar verdik”
- Soru: Hükümetin kriz masası kurmasını talep ettiğinizi siz de ifade ettiniz. CTP olarak parti içinde bir kriz masası kuracağınızı açıkladınız. Bu kriz masası nasıl çalışacak?
- Toros: Bu kriz masası ekonomi, maliye, sağlık ve eğitim başlıklarında alternatif politikalar ve öneriler üretecek. Bu çalışmalarda eski bürokratlarımız, bilim insanları ve kendi alanlarında uzmanlar yer alacak. Ayrıca ilgili alanlardaki tüm paydaşların katılımcılığıyla bu kriz masası çalışacak. Biz bunu hükümete bir yıl önce teklif ettik. Uzun süre de değerlendirilmesi için bekledik. Genel Başkanımız Sayın Erhürman, hükümet yetkilileriyle bizzat görüşerek, hazırladığımız önerileri kendilerine sürekli iletti. Fakat onlardan böyle bir kriz masası kurulmasına gerek olmadığı bilgisi geldi. Şu anda gelinen aşamada, biz artık hükümeti beklememeye ve ana muhalefet partisi olarak bu sorumluluğu üzerimize almaya karar verdik. Üreteceğimiz alternatif politikaları, kamuoyu baskısı oluşturarak hükümete uygulatmaya çalışacağız.
(Foto: Arşiv)
Yarın:
-“Uluslararası hukukun bir parçası haline gelen BM Güvenlik Konseyi kararları hilafına oluşturulan bu yeni pozisyon, bizi daha da yalnızlaştıracak, adadaki bölünmüşlüğü daha da derinleştirecek ve Kıbrıs Türk toplumunun zaten çok sınırlı olan ilişkilerini baltalayacak niteliktedir”
-“Türkiye kendi hak ve çıkarlarını korumak için farklı stratejiler çerçevesinde müzakere etmekte elbette kendi başına yetkilidir, kendi iradesini kullanacaktır. Ancak bu çerçevede Kıbrıs’la ilgili bu yeni pozisyonu, Kıbrıs Türk halkının kendi ülkesinde, siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm müzakerelerinin devam etmesine maalesef yardımcı olmamaktadır”
-“İki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözümü sadece BM Güvenlik Konseyi kararlarına bağlı olması nedeniyle değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının ada ve devlet üzerindeki tüm haklarını yeniden elde edebileceği, adil bir çözüm modeli olduğu için destekliyoruz”