DEVLET-SANAT -3-
Yıllardır hazır olan yasa ile, sanatsal özgürlük, bir Genel Müdür ve iktidar partisinin sübjektif tutumlarıyla değil, artistik gelişmenin objektif gereksinmeleri ile yorumlanacak, sanatın kendi mantığı içinde oluşup gelişecektir.
Neriman Cahit
DEVLETİN SANATA, KÜLTÜRE MÜDAHALESİ ÇOKTAN GEÇTİ
Kültür politikalarının oluşumunda en önemli nokta, birikimlerin geliştirilerek, gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Bu bakımdan, her yerleşim birimine özel yatırım yapılmalı, bu konuda da sadece ‘devlet’ değil, özel sektör ve AB’nin yardımları da devreye sokulmalı; hatta piyango vb olgular da yararlı olabilir… Yeter ki, “Toplumumuzun gelişiminde kültürün temel olduğu” gerçeğini pratikte de benimseyip, uygulayalım… Ve bu alanda gitmemiz gereken çok uzun bir yol olduğunu da bilerek, sebatla çalışalım…
Unutmayalım ki, biz bu konularda daha ‘Hiç’e yakın’ bir yerdeyiz o yüzden kollar hemen sıvanmalı. Bu konularda, kimse biz sanatçıların sözüne aldırmaz ama biz devamda kararlıyız…
Çünkü her geçen gün biraz daha ‘sanat damarlarımız da kopmakta, koparılmaktadır’ ve çoğumuzun bundan haberi dahi yoktur. Bir dikkat edin, çoğumuz gördüklerimizi, yaşadıklarımızı yorumlayamıyoruz. Belki de bu yüzden (ve kültür yetersizliğinden) ne verilirse onu alan “Robotlaşmış kuşaklar” yetiştiriyoruz…
Belki de bu yüzden, yaşamdan zevk alamıyor, başkalarının zevk almasını da kıskanıyoruz…
Belki de bu yüzden – iyi niyetle de olsa – çocuklarımıza daha iyi bir eğitim verebilmek, onlara daha iyi bir gelecek hazırlayabilmek için hep daha iyi okullar kurduk ve hep, daha “seçici sınavlar” icat ettik!!!
Çocuklarımızı bu okullarda yetiştirmek için canımızı dişimize kattık. Onların, daha iyi birer matematikçi, birer fizikçi, daha iyi birer işletmeci, daha iyi birer mühendis olmaları…
Yani, daha iyi para kazanabilmeleri için… Gecemizi gündüzümüze katıp çalıştık… Bu arada, birileri ‘sanatın karın doyurmadığını’ fısıldayıverdi kulağımıza… Kimisi, sanata, boş vakitleri değerlendirmek için gerekli bir uğraş gözüyle baktı ama çocuklarımızın harcayacak boş vakitleri yoktu…
Bu tür örnekler daha da çoğaltılabilir ama tek bir cümle ile noktalayalım: ‘Özerk Sanat Kurumu’ hemen kurulmalı. Kurulması için de hiçbir engel yoktur. Bunun için de, Meclisten ve Bakanlar Kurulu’ndan geçecek bir yasa yeterlidir. Bu yasa ise yıllardır hazırdır. Böylece de, ülkemizde “Sanat, sanatçı kurumlarında” ilk kez ciddi bir yapılanma oluşacak ve
“Sanatsal özgürlük, bir Genel Müdür ve iktidar partisinin sübjektif tutumlarıyla değil, artistik gelişmenin objektif gereksinmeleri ile yorumlanacak, sanatın kendi mantığı içinde oluşup gelişecektir.
- Bunun bir başka yararı daha olacaktır: “Ezberleyen değil, düşünen ve yorumlayan; tüketen değil üreten… Bakan değil, gören… Boyun eğen değil, tartışan ve fikir üreten, yaratabilen kuşaklar yetişmesine de yararı olacaktır.
- Tüm bunlar, engellenmez de gelişerek uygulanırsa, devletle sanatçı arasında yıllardır büyüyerek süregelen kopukluk… Ortak bir üretim sürecine dönüşecektir. Bu konuda söylenecek söz çok… Ama birkaç önemli noktayla bitireyim…
- Sonuçlar tartışılırken “nedenler” asla gözden uzak tutulmamalıdır.
- Eğer çağdaş bir kültürümüz varsa: Sanatını, bilimini, düşünce ve pratiğini yaratan, yaşatan… Çağdaş Kıbrıslı Türk İnsanıyla vardır… Var olabilir…
- Bu konuda, gerçek kültür ve sanat insanlarımız da az değildir ve “Çağdaş Kıbrıslı Türk Kültürünü” oluşturmakta, değerlerimizi onlar yaratmaktadır. Ama maalesef, toplumsal yaşamımızda, eğitimimiz vb olgularda onların değer ve yaratıları dışlanmakta… Olsa olsa “Yerel / yerli şairimiz, yazarımız, müzisyenimiz vb.” diye isimlendirilmektedirler.
SON OLARAK…
- Şurası bir gerçek ki, birçok şeyimiz gibi kültürümüz de kendi ülkemizde gittikçe dışlanmaktadır…
- Bugün, sadece çocuklarımız değil, öğretmenlerimizin bir bölümü de kendi değerlerimizi bilmiyor, yaşatmıyor… Zaten radyo, TV ve basılı iletişim araçlarında da bunlar konu edilmiyor.
- Kendi değerlerimizi dünya çapında tanıtmak gibi bir plan ve programımız yok. Ben bunun fukaralığını ve öfkesini Frankfurt Fuarı, hatta İzmir Fuarı’nda bile yaşadım…
- Bugüne dek… Bunları yapmayanlara… Yapamayanlara da bir çift sözümle bitireyim:
Mozart’ı, Beethoven’i yaşam ve müzikleriyle tanıyor musunuz? Homeros’u, Platon’u, Virgil’i, Dekart’ı, Goethe’yi, Hegel’i, Monteyn’i, Şekspir’i, Verdi’yi, Bartok’u, Stravinski’yi, Kandinski’yi, Pembe Marmara’yı, Haşmet Gürkan’ı, Mapolar’ı…
Yaşamları ve yapıtlarıyla tanıyor musunuz?
Ve insanın, insan olma yolunda öncüsü olan bu türden yaratıcıları tanıyor musunuz ürünleriyle?
Onların zamanında Kral kimdi, imparator kimdi?
İçişleri Bakanı, Başbakan, Genel Müdür kimlerdi…
Bunları hiç bilmezsiniz…
Oysa toplumları yazar ve sanatçılar yarattıkları ile var ederler…
Başka toplumların yanında, onlar temsil eder ve yaşatırlar…
Ya bizim yaratıcılarımız?
Şu anda sayılamayacak kadar çok yaratıcımızı, düşünce ve sanat insanımızı, bilim insanımızı, biliyor mu toplumun çoğunluğu…
Bunlar niçin – en azından – sözlü ve yazılı basınımızda konu edilmiyor?..
Bunların yaratıları niçin sunulmuyor topluma… Özellikle de gençlerimize…
Bunları tartışalım… Ama bir tarafa koyup unutarak değil…
Taa sonuç alınana kadar…