‘Devlet, Sınırüstü’nü göz ardı etti’
Yaşlı Hakları ve Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Hatice Jenkins'ten YENİDÜZEN’e özel açıklamalar
Sınırüstü Yaşlı Bakımevi’nde yaşanan sürecin en yakın tanıklarından Yaşlı Hakları ve Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Hatice Jenkins, sorunlarla ilgili defalarca çeşitli kurumlara uyarılarda bulunduklarını ancak hiçbir geri dönüş alamadıklarını belirtti: “Sağlık Bakanlığı’nı arayıp yaşlıların bir kuru ekmeğe muhtaç kaldığını söyleyince azarlandım... ‘Bu bizi ilgilendirmez’ yanıtı aldım”
Derya ULUBATLI
Sınırüstü Yaşlı Bakımevi’ndeki insanlık dramı uzun süre gündemden düşmedi, sürecin en yakın tanıklarından Yaşlı Hakları ve Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Prof. Dr. Hatice Jenkins hem orada yaşananları, hem de kendi kişisel hikayesinden yola çıkarak başlattığı ‘yaşlı hakları’ mücadelesini YENİDÜZEN’e anlatarak, “çözüme giden yol vicdan ve merhamet sahibi olmaktan geçiyor” dedi.
Birkaç hafta önce Sınırüstü bölgesindeki yaşlı bakımevinde ortaya çıkan ‘insanlık dışı’ görüntüler toplumda büyük tepki uyandırdı, bir dönem söz konusu bakımevinin sakinleri arasında bir aile yakını da bulunan Jenkins, olaya hem kişisel bir hassasiyetle, hem de profesyonel bir bakışla yaklaşarak isyan etti. Yıllardır devam eden sorunlarla ilgili defalarca çeşitli kurumlara uyarılarda bulunduklarını ancak hiçbir şekilde geri dönüş alamadıklarını anlatan Jenkins, denetleme eksikliğinden yasadaki boşluklara, toplumdaki farkındalık yoksunluğundan Bakımevi sahiplerinin ilgisizliğine birçok farklı konudan yakındı, “yaşlanınca gidecek yerimiz olmasını istiyorsak, bu çarpıklıklarla hebirlikte mücadele etmeliyiz” dedi.
“Sınırüstü konusunda defalarca uyardık, ciddiye alınmadık”
Sınırüstü Yaşlı Bakımevi’nde yaşanan olayların hem devletin yetersiz denetiminden hem de Bakımevi sahiplerinin yönetim eksikliğinden kaynaklandığını dile getiren Jenkins, Dernek olarak defalarca uyarmalarına rağmen bir sonuç alamadıklarını ve işin bu noktaya kadar gelmesinde birden çok kişinin suçu olduğunu söyledi.
Jenkins şunları anlattı: “Orada bir yönetim zafiyeti var. Sahipleri orayı bir vakıf olarak değil, aile işletmesi olarak çalıştırdı ve devlet bunu hiçbir şekilde denetlemedi. Yaşanan her sorunu, kendilerine giden her şikayeti görmezden geldi. Bu olay ortaya çıkınca herkes birbirini suçlamaya başladı ancak bana kalırsa ortada ciddi bir ihmal var ve bunda başta Evkaf, Çalışma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkesin sorumluluğu var”.
“Bina dökülüyordu, çalışanların yatırımları yapılmıyordu, kimse denetlemedi”
“Sınırüstü konusunda birçok eksiklik vardı ancak kişisel çıkarlar ve kavgalar yüzünden herkes sorumluluğu birbirine attı, işin insani yönü hep göz ardı edildi…”
Devletin uygun yasa olsa da, olmasa da Sosyal Hizmetler Dairesi aracılığıyla Bakımevlerini sık sık denetlemesi ve yapılacak herhangi bir istismarı engellemesi gerektiğini ifade eden Jenkins, “Eğer bu yapılsaydı Sınırüstü olayı da bu noktalara gelmeyebilirdi” dedi.
Jenkins süreci şöyle anlattı: “Burası 2009 yılında açıldı. Ben bu yerle 2011 yılında, bir yakınımı yerleştirirken tanıştım. İlk bakışta imkanlar çok iyiydi, personeli çok iyiydi ve yeterli sayıdaydı. Kıbrıs’ta böyle bir yerin olmasından çok mutluydum ancak birkaç yıl geçtikçe oradaki insanlar işlerini bırakmaya başladı çünkü bu kişilerin sosyal hakları verilmiyordu ve verilen maaş da yetersiz/düzensizdi. Ayrıca yabancı uyrukluların çalışma izni de yapılmıyordu. Buranın sahibi Melek Doğan ve torunu Fahri Bilgehan, bazı şeyleri sorgulayan insanları buradan kaçırdılar. İstismar olduğunu, hastaların iyi bakım almadığını söyleyen, kendi haklarını arayan bakıcılar ve hemşireler burada barındırılmadı. Orada kalmak için göz yummanız isteniyordu. O yüzden işini iyi yapan kişiler tek tek ayrıldı. 10 yıl içerisinde her geçen gün bu bakımevi daha da kötüye gitti. Binaya bakım onarım yapılmadı, temizlik yapılmadı. Dam akıtıyordu, boya yapılmıyordu, kırılan dökülen tamir edilmiyordu. Özellikle son bir yıldır artık tamamen bir çöküş hakimdi. Yakınımın odasını bile ben gidip temizliyordum ve bunu denetleyen kimse yoktu”.
“Kişisel çıkarlar ve kavgalar çözüm bulunmasını engelledi”
“Ortada bir yönetim zafiyeti var. Sahipleri orayı bir vakıf olarak değil, aile işletmesi olarak çalıştırdı ve devlet bunu hiçbir şekilde denetlemedi.”
Sınırüstü Bakımevi’nin başından itibaren istismara açık bir şekilde kurulduğunu söyleyen Jenkins, bu kurumun sıkıntısının maddi yetersizlik değil, yönetimdeki aksaklıklar olduğunu ve bazı kişisel çıkarların çözüm bulmayı engellediğini dile getirdi. Jenkins şunları aktardı:
“Burası TC Elçiliği tarafından kurulan bir yerdi. Melek Doğan ve torunu Fahri Bilgehan bir şekilde TC elçiliğini ikna ederek bu kişilerden para aldı ve burayı kurdu. TC Elçiliği aslında güzel bir hizmet yaptı ancak bence burası devlete verilmesi gerekirken özel bir vakfa verildi ve hiçbir şekilde denetlemesi yapılmadı.
“Buranın ortalama kişi başı 3 bin TL girdisi vardı. Buna ek bağışlar da yapılıyordu ancak binaya yatırım yapılmıyor, çalışanlar ödenmiyordu. Bu para nereye gidiyordu? Kimse bu kişilere hesap sormadı.”
Evkaf da buranın vakıf gibi değil özel bir aile işletmesi gibi kullanılmasına göz yumdu. Bence en büyük ihmal onlarda… Fiziki koşullar, maddi girdi ve çıktılar belgelenmeliydi, alınan paranın nasıl kullanıldığı denetlenmeliydi, istismar engellenmeliydi. Buranın ortalama kişi başı 3 bin TL girdisi vardı. Buna ek bağışlar da yapılıyordu ancak binaya yatırım yapılmıyor, çalışanlar ödenmiyordu. Bu para nereye gidiyordu? Kimse bu kişilere hesap sormadı. Kimse kendinden hesap sormadığı için Melek Hanım da gelir gider göstermedi. Burası yaşlı bakılan değil para kazanılan bir yer olarak kaldı. Evkafın mali hesap sormak için, mütevelli heyetini değişmek için, orayı kişilerin ellerinden almak için yetkisi vardı ama yapmadılar. Ben, Başbakan olduğu dönemde Ersin Tatar’a da yazdım, eksikleri söyledim, fotoğraf çekip yardım istedim. Bir komite kuruldu iki kez toplandık ancak devamı gelmedi, bir şekilde engellendi. Bu da yönetimdeki Melek hanımın belli yerlerde tanıdıkları olması nedeniyle olabilir. Bu ülkenin en büyük derdi ideolojik, olarak bir yerlere yakın olan kişilerin istediklerinin yapılması ancak esas yapılması gerekenin göz ardı edilmesidir.
“Herkes sorumluluğu birbirine atıyor ama kimse işin insani yönünü düşünmüyor”
“Yasa senede bir denetleme diyor ama bu kesinlikle yeterli değildir. Özellikle pandemi sonrası bu yerler neredeyse hiç denetlenmedi.”
Jenkins, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı’nın sürekli birbirine suç attığını söyledi. Bakımevi sahiplerinin ise burayı para getirecek bir proje olarak görüp yönettiklerini ancak kimsenin işin insani boyutuyla ilgilenmediğini dile getiren Jenkins, “burada yaşlı insanların hayatını tehlikeye atan şartlar oldu, skandallar yaşandı ama Bakanlıklar olaya müdahale etmek yerine sürekli birbirine suç attı, konunun çözümü için işbirliği yapmadı” ifadelerini kullandı.
Özellikle pandemi sonrası bakımevlerinin kendi haline bırakıldığını ve hiçbir şekilde denetlenmediğini vurgulayan Jenkins sözlerine şöyle devam etti:
“Yasa senede bir denetleme diyor ama bu kesinlikle yeterli değildir. Özellikle pandemi sonrası bu yerler neredeyse hiç denetlenmedi. Mevcut şartlarda Sınırüstü bu kişilerin ellerinden bile alınabilirdi ama üzerine düşülmedi. Pandemi bahane gösterilerek yakınları bile içeriye alınmadı ve oradaki istismarın boyutları hayal edilemeyecek noktalara ulaştı. Ben sağlık bakanlığını arayıp oradaki yaşlıların bir kuru ekmeğe muhtaç kaldığını söyleyince azarlandım, ‘bu bizi ilgilendirmez’ yanıtı aldım”.
“Bakımevleri konusunda ülkemizde yasal boşluk var…”
Sınırüstü Bakımevi’nin aslında bölge için çok kıymetli bir yer olduğunu ancak çok yanlış bir yasal zeminde açıldığını belirten Jenkins, bugün ülkede bakımevi eksikliği olduğunu ancak standartları düzgün belirlenmediği ve denetlemeleri iyi yapılmadığı için bu altyapının iyi kurgulanamadığını anlattı.
Şu anki yasalara göre parası ve imkanı olan herhangi birinin, eğitimi ve deneyimi olmasa bile bakımevi açabileceğini söyleyen Jenkins, bu gibi skandalların bu sebeple yaşandığına dikkat çekti. Jenkins şöyle devam etti: “Bizde 30 yıllık bir huzurevi yasası var. Yasada bakımevlerinin standartları belirli değil. Sadece ‘yaşlı bakımına uygun olmalı’ diyor ancak ciddi bir çerçeve çizilmiyor, madde madde kural konmuyor. Bakımevleri belediyelerin himayesi altında küçük işyerleri gibi açılabiliyor. Düzgün denetleme de yapılmayınca bu tarz istismarlar ortaya çıkıyor. Biz dernek olarak yasayı yeniden gözden geçirmek istiyoruz ancak bunu yaparken devletle ve Evkafla da işbirliği içinde olmak istiyoruz”.
“Denetlemesi düzgün yapılırsa aslında çok önemli bir sektör…”
Kıbrıs’ın kuzeyinde bakımevi sektörünün hiç desteklenmediğini ancak desteklendiği takdirde bunun ciddi paralar getirecek önemli bir sektör olabileceğini belirten Jenkins, “bakımevi ve huzurevi eksikliğimiz vardır ancak bunların standartlar dahilinde yapılması çok önemlidir” dedi.
Bu gibi kurumların yetersizliğinden dolayı kişilerin kendini güvende hissetmediğini ve yaşlılığında ne olacağıyla ilgili endişe duyduğunu dile getiren Jenkins şunları aktardı:
“Ben bile bakıma muhtaç olduğum zaman bu ülkeden kaçabilmek için ihtimalleri düşünüyorum. Ülkemi sevdiğim için buraya döndüm, burada yaşamak istiyorum ancak bu şartlarda yaşlılığımı burada geçirmek istiyor muyum bilmiyorum. O yüzden düzgün, güzel bakımevleri oluşturulmalıdır. Bu ülkede yaşayan birçok yabancı uyruklu vatandaş huzurlu yaşam için buraya geliyor ancak elden ayaktan düşünce burada iyi bir sosyal yardım alamadığı için ülkesine dönüyor. Oradaki bakımevlerine gidiyor. Biz bu insanları burada tutabilir, bunu da para getirecek bir sektör olarak değerlendirebiliriz ülkeye ancak bu doğru denetlenerek yapılmalıdır. Denetlendiği müddetçe çok iyi bir yatırımdır. Devlet bunun için liderlik yapmalıdır”.
“Bu bir vicdan ve merhamet meselesidir…”
Bakımevi açacak kişinin burayı sadece iş olarak değil, insani bir şey olarak görmesi gerektiğine vurgu yapan Jenkins, bunun insan hakları, vicdan ve merhametle alakalı bir durum olduğunu anlattı.
Bu anlamda devlet yetkilileri ve toplumun diğer kesimlerinin topu birbirine atmadan işbirliği içinde bu konuya çözüm getirmesi gerektiğini savunan Jenkins, “burada yaşlıların hayatı söz konusudur. Kimse bunu göz ardı etmemelidir, o kişilere kendi anne babası gibi davranabilmelidir” dedi. Yetkililerin bu sektörden çok kopuk yaşadığını da dile getiren Jenkins sözlerine şöyle devam etti:
“Devlet dairelerindeki yetkililer kaç kez bir bakımevine gitti? Kaç kez o insanların dertlerini dinledi? Bu çok önemli bir konudur. Yarın bir gün kendi başlarına da gelebilir diye korkmuyorlar mı? Bu konuyla daha çok ilgilenilmeli, bir gün herkesin bu duruma gelebileceği düşünülerek, empati kurularak hareket edilmeli…”
“İnsan değeri bilmek çok önemli… Biz toplum olarak bencilleştik”
Yurtdışında yaptığı gözlemlerde bu konuda genç yaşlardan itibaren duyarlılık yaratıldığını ve gençlerin hiç tanımadığı kişilere bile yardım etmek için gönüllü olduğunu anlatan Jenkins, Kıbrıs’ın kuzeyindeki kişilerin bu konuda ‘bencilleştiğini’ söyledi.
Gençlerin ‘hiç yaşlanmayacak gibi yaşadığını’ savunan Jenkins sözlerine şöyle devam etti: “Ben anneme bakarken fark ettim ki bu durum paranız olmasıyla alakalı değildir. Güvendiğiniz bir hizmet almak, ailenizi güvendiğiniz bir yere teslim etmekle alakalıdır. Yurtdışında bu durumla ilgili küçük yaşlardan itibaren eğitimle farkındalık yaratılıyor, duyarlılık oluşturuluyor. Gençler yoksul ve yaşlı insanlarla ilgileniyor, onlara yardım ediyor. Biz bu konuda toplum olarak biraz daha bencil ve duyarsızız. Gençler sanki hiç yaşlanmayacak gibi yaşıyor. Bu durum değişmeli, küçük yaşlardan bu bilinç oluşturulmalı. Ben kendi ailemde bu durumu bire bir yaşadım ve senelerce yurtdışında yaşadıktan sonra yaşlılık döneminde anneme bakmak için adaya döndüm. Ben bile, maddi durumu nispeten iyi biri olarak bu kadar çaresiz hissettiysem, maddi imkanları bu seviyede olmayan başka kişiler ne yapıyor diye düşündüm. Bu toplumdaki kişilerin bunu hak etmediğini düşünüyorum. O yüzden buradaki yaşlı bakımının ve sosyal hakların da Avrupa standartlarında olmasını önemsiyorum. İnsan kıymeti bilmek, değer bilmek çok önemli… Bunu kaybettik ancak bence geri kazanmalıyız”
“Yaşlanınca gidecek yerimiz olmasını istiyorsak, toplum olarak mücadele etmeliyiz”
Eğer toplumsal anlamda mücadele edilmez ve farkındalık yaratılmazsa bir gün herkesin sonunun Sınırüstü Bakımevi’ndeki insanlar gibi olabileceğine dikkat çeken Jenkins, bu konuda empati kurmanın önemine vurgu yaptı.
Eğitim yoluyla oluşturulacak farkındalık ve duyarlılığın çocuk yaşlarda başlaması gerektiğini de savunan Jenkins şunları kaydetti:
“Bu durumla toplumsal anlamda mücadele edilmelidir. Benim derneği kurmamın sebebi de budur. Hem gördüğüm yetersizlikler hem de annem başta olmak üzere ailemdeki bakıma muhtaç kişilerle ilgili kişisel hassasiyetim. Sadece bizler değil, devlet dairelerindeki yetkililer, buna göz yumanlar da empati göstermeli. Nelerine güveniyorlar? Herkes bir gün bu duruma gelebilir. Bir şeyleri değiştirmek için mücadele edilmeli. Denetlemeler düzenlenmeli. İhmale yer verilmemeli ve yasalar yenilenmelidir. Bu konularda uzman kişilerden destek alınmalı işbirliğine gidilmelidir. Biz devletin kurumlarıyla işbirliği yapmaya hazırız. Sorun çok boyutludur ve çözümü için de çok kapsamlı ve paydaşlı bir çalışma gerekir. Eğer ülkede düzgün bir hizmet olmazsa, istediğimiz kadar paramız olsun, satın alabileceğimiz bir sosyal hizmet olmadıkça açıkta kalacağız, yaşlanınca gidecek yerimiz olmayacak, bize bakacak kimse olmayacak… Devletin kırk yıldır sosyal politikası yok, seçim programında var ama uygulanmıyor. O yüzden bu olaydan sonra artık bu işin peşini bırakmayacağız, bir şeylerin düzelmesi için takipçi olacağız”.
Sınırüstü Halk Vakfı Yaşam Sitesi tahliye edildi
Sınırüstü’ndeki trajedi: "Eylül ayından beri sizlere yazıyorum, uyarıyorum, yalvarıyorum!"