1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Devleti aşağılayan bir tek ben miyim?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Devleti aşağılayan bir tek ben miyim?

A+A-

Ersin Tatar, bana dava açtı…

Hukuk Davası…

Dava, o dönemde Yenidüzen Genel Yayın Yönetmeni olan sevgili Cenk Mutluyakalı ve gazeteye de açılmış durumda…

-*-*-

Neden?

Konu mahkemeliktir…

Neden açtığını da elbette yazacağız…

-*-*-

Ersin Tatar, KKTC Başsavcılığı’na da 48 ya da 49 tane dosya gönderdi…

Devletin de bana dava açmasını istedi…

Ceza Davası…

-*-*-

Neden?

Devleti küçük düşürmekten, aşağılamaktan falan…

-*-*-

Elbette hukuk davası açmak istemesine de, ceza davası açılması için başvuruda bulunmasına da son derece saygı duyuyorum…

-*-*-

Ama, “devleti küçük düşürmek” ya da “devleti küçük düşürmeye çalışmak” iddialarını reddederim!

Neden reddederim?

Çünkü böyle bir devlet yok!

Yani ortada bir devlet yok ki küçük düşüreyim!

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Haaaa, “yok hayır devlet vardır” mı diyeceksiniz?

O zaman, “var olduğunu iddia ettiğiniz devleti asıl küçük düşüren, asıl aşağılayan”ları da tek tek dava etmeniz gerekmez mi?

-*-*-

Mesela Tatar’ın bizzat kendisi!

KKTC Devleti’ni küçük düşürmüyor mu?

Aşağılamıyor mu?

-*-*-

Bizzat kendisinin atadığı başkan, danışman sıfatlı olup da diplomaları tartışılan kişiler var mı?

Bence vardır!

Peki, Tatar, kendi atadıklarını aklamak için, ota moka açıklama yaparken yaptığı gibi, hemen şimdi bu konuda bir açıklama yapar mı?

Aklanmak için, “polisimiz derhal çalışma yapmalıdır” der mi?

Eğer atadığı isimlerin diplomaları sahteyse; onları da dava eder ya da kendi adına özür diler mi?

“Devletimizi aşağıladık, pardon” der mi?

-*-*-

Bir başka basit örneğiyle, Tatar’ın, Türkiye’ye yaptığı her ziyaret, devleti küçük düşürmenin, aşağılamanın ta kendisi değil mi?

Bir devlet varsa; bu devletin başı, o devleti, belediye, muhtarlık, valilik seviyesinde mi temsil eder?

-*-*-

Veya şu soruyu da sorayım, Ersin Tatar, “… Sahte diplomaya tenezzül edip, KKTC’deki tüm üniversitelerin itibarını sıfırlayanları neden hiç dava etmemiştir?”

-*-*-

Ersin Tatar, insan kaçakçılığına karışan ve parayla ülkeye öğrenci adı altında getirilen zavallı insanları Güney’e kaçıran “üniversitemsi” zibillikleri neden dava etmemektedir?

-*-*-

Başka bir şey sorayım!

Ersin Tatar, kendi partisi UBP’ye doğrudan müdahale edip, seçilmiş genel başkanı tehdit ederek aşağıya indiren Türkiyeli kişileri biliyor mu bilmiyor mu?

Biliyorsa, neden dava etmemiştir?

Bilmiyorsa, bu kişilerin yakalanması için Polis Genel Müdürü ile toplantı yapmış mıdır?

UBP’ye yapılan bariz ve açık müdahale, devleti küçük düşürmemiş midir?

Gerçekten buna inanmakta mıdır?

-*-*-

Kıb – Tek’e doğrudan akaryakıt alımına karar verenler; aynı kurumu bu nedenle en az 30 milyon dolar zarara uğratanlar; doğrudan akaryakıt alımı nedeniyle halkın zehirlenme olasılığını yükseltenler; bu işten rüşvet aldığı iddia edilenler; KKTC’nin itibarını hiç mi zedelemiyor?

Tatar, bunları neden dava etmiyor?

-*-*-

Ersin Tatar, yasadışı olarak, okullara imam gönderilmesi ve imamların okullarda din ve ahlak bilgisi dersi vermeleri konusunda kampanya yürütenler hakkında ne düşünüyor?

Laik, demokratik ve hukuk devleti olan KKTC’yi, bu gibi davranışlar herhalde küçük düşürmüyor!

Tatar, bu konuda ne düşünüyor?

Neden Tatar, bu kampanyayı yürütüp, laik – demokratik – egemen ve eşit hukuk devleti olan KKTC’yi küçük düşürenlere sesini dahi çıkarmıyor?

-*-*-

Bu devleti küçük düşüren bir tek ben miyim?

Eğer gerçekten yanıtınız “evet”se; “özür dilerim” be canım!

Yemeyin canınızı!

-*-*-

Yaşasın KKTC!

Bakın, İlham Aliyev, Ersin Tatar’ı, “gel kardeşim, kardeş ülkeler toplantısına” diye ülkesine çağırmış!

İki de fotoğraf çektik mi; gelsin gitsin tanınma!

Bir sevindi ki ağzı kulaklarında maşallah!

-*-*-

Daha ne isteriz ki?

İlham Aliyev bizi ülkesine davet etti!

Tabii ki yaşasın KKTC!

Hatta yaşasın Ersin Tatar!

Bana neeeee; canımı mı yiyeyim?


Ünal abiye hatırlatma!

Her zaman ve her yerde söylerim; acil servisler bizim için en değerli devlet kurumlardır…

Polis, sağlık acil servisi, itfaiye ve bizde bunlara ek olarak Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı…

-*-*-

Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı’nın çok iyi yetişmiş, her yangına, her su baskınına müdahale eden ekipleri ve ekipmanları var…

Ama bu ekip ve ekipmanlar, tıpkı polis ve itfaiyede olduğu gibi sürekli yenilenmeli, eğitilmeli, artırılmalı…

-*-*-

Haaa düşünün ki olası bir seferberlik anında, Sivil Savunma personellerinden biri de benim!

Geçmişte basın çadırında göreve çağrılırdım; şimdilerde galiba düz elemanım…

Henüz tatbikat çağrımız da gelmiş değil!

-*-*-

Bahsettiğim ya da bahsedeceğim, benim gibi 130 kiloluk, 56 yaşındaki “kımıldayamaz” tipler değil…

Bahsedeceğim, Sivil Savunma’nın gerçek anlamıyla sapasağlam – yaş ayrımcılığı yapmış gibi olmayayım ama “genç” personel ihtiyacıdır…

-*-*-

Sağlığımız, can güvenliğimiz ve mal güvenliğimiz açısından bu dört kurumun hayati öneme haiz olduğunu bir kez daha vurgulayıp, Başbakan Ünal Üstel’e, geçen yıl Türkiye’de yaşanan korkunç ve acı depremden sonra, verdiği bazı sözleri de hatırlatmak istiyorum…

-*-*-

Ünal abi, Türkiye’deki deprem sonrası orada arama kurtarma faaliyetlerinde bulunan Sivil Savunma personeline teşekkür törenine katılmıştın…

-*-*-

Ve ne demiştin?

Donanımlı olmanın çok önemli olduğunu söylemiştin…

İstihdam sağlanacağı sözünü vermiştin…

Hatta ilk aşamada 8 emekli personel yerine, ince eleyip sıkı dokuyup, partizanlık da karıştırmayıp, çok iyi elemanlar alınacağı konusunda mesajlar iletmiştin…

-*-*-

Unuttun!

-*-*-

Haksız değilsin, ben de olsam unuturdum!

Hem UBP’ye genel başkan olacaksın, hem de KKTC’nin hükümetini yöneteceksin!

Gerçekten çok zor!

Yani hem Roma İmparatorluğu’nu hem Bizans İmparatorluğu’nu aynı anda yönetmek ve her ikisinin entrikalarına, arkadan hançerlemelerine direnmek kolay değildir!

-*-*-

Bunları neden mi yazdım?

Sevgili Ünal abi; “… bir yığın gerekli gereksiz istihdam yaptığınız söyleniyor… Allah göstermesin ama başımız, sağlığımız, güvenliğimiz dara girdiğinde ilk yardımımıza ulaşacak olanlara da bir bakarsan; personeldi, teçhizattı, bunları da Anavatan’ın desteğiyle ya da kendi bütçemizden sağlarsan… Diyecektim…


sotos.jpg

TAK Ajansı yazdı… İki Toplumlu Kültürel Miras Komitesi Kıbrıslı Rum eş Başkanı Sotos Ktoris, pazar günü gezmeye gittikleri Trodos dönüşünde bir grubun taşlı sopalı saldırısına uğrayan ve 3’ü yaralanan 8 Kıbrıslı Türk gencin Rum polisine şikayette bulunmaktan çekinmesinin, "çok kaygı duyulması gereken bir şey" olduğuna dikkat çekti… Politis gazetesine göre Sotos Ktoris, “8 Kıbrıslı Türk, adil muamele görmeyeceklerini düşünerek Kıbrıs makamlarına şikayette bulunmak istemedi. Çünkü bunu yaparlarsa, ne zaman Güney’e gitseler negatif ayrımcılıkla karşılaşacaklarına inanıyorlar. Kıbrıslı Türkler arasında bu algının sağlamlaşması bizi çok kaygılandırmalıdır” ifadelerini kullandı… Katılıyorum… Hatta en büyük kaygı sanırım bu olmalıdır… Çözüm, hemen şimdi! Ya da hiç kaygılanmayacağız, çünkü olmayacağız sevgili Sotos Ktoris…

Bu yazı toplam 1738 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar