Devlet’in Sınavı
Korona virüsü sadece sağlık sistemlerinin değil ayni zamanda devletlerin de sınavına dönüştü.
Neredeyse tüm devletler, işin başında bunu kavramış görünüyor.
Şimdi bir kez daha salgın nedeniyle ortaya koydukları tutumlara bakarak, bazı açılardan devletleri sorgulayıp onların niteliklerini anlamaya çalışabiliriz.
Salgınla mücadelede başarılı ya da başarısız olunmasından, salgına hazırlıklı olunup olunmadığından, vaka sayısının azlığı ya da çokluğundan, ölüm oranlarının düşük ya da yüksek olmasından ya da benzeri ‘sağlıkçı’ yaklaşımlardan bahsetmiyorum.
Bunlar elbette çok önemli.
Kim bu salgına karşı başarısız bir mücadele vermek ister?
Hangi devlet bilinçli olarak böyle bir salgına hazırlıksız yakalanmayı arzu edebilir?
Vaka sayısının yüksek olmasından hoşnut olabilecek bir devlet var mıdır?
Insan hayatını hiçe sayan faşizan rejimleri hariç tutarsak, virüsün sebep olduğu insan kaybının yüksek olmasını takmayan bir devlet olabilir mi?
En anti-demokratik devlet bile bir nebze meşruiyete bile ihtiyaç duyacağından dolayı yukarıda sıraladığımız olguların olumsuz tarafa evrilmesine izin vermek istemeyecektir.
Yani devletlerin salgın nedeniyle ortaya koydukları bazı ortak tutumlar vardır.
Ama devletlerin niteliğinden kaynaklanan bir dizi başka unsuru hesaba kattığımızda farklılıklar sırıtmaktadır.
Mesela şeffaflık bunlardan biridir.
Salgın sürecinde hangi devletler, kendi halkından ya da uluslararası toplumdan hangi bilgiyi ne ölçüde gizlemiştir ve gizlemeye devam etmektedir? Ya da hangi bilgiler karartılarak, anlaşılamaz hale sokularak sunulmaktadır? Şu kayıpların yaş ve cinsiyet kategorileri, meslekleri ve yaşam koşulları ya da hastalık hikayeleri bizlere ne ölçüde gerçekleri içerecek şekilde yansıtılmaktadır? Belki bu sorunun yanıtını bugün bilemeyebiliriz ama gerçeğin çok da uzun süre gizlenemeyeceğini varsayabiliriz.
Ayni şekilde basın özgürlüğü de bir diğer karşılaştırma unsuru olabilir.
Hangi devletler bu süreçte basının bilgi toplama ve haber-görüş yayma özgürlüğünü tanımamakta direnmiştir? Ya da hangileri ‘şu anda eleştiri dinleme zamanı değil’ söyleminden yola çıkarak basını sansürlemektedir? Ve hatta hangileri basını hiç takmamış, basının halk ve devlet arasındaki köprü olma işlevini görmek istememiştir?
‘Temel özgürlüklere saygı’yı unutmayalım.
‘Yasaktır, şunu-bunu yapamazsın, uyacaksın’ demek ne zamandan beri büyük marifet olmuştur?
Demokratik devlet neyi, hangi sürede niçin kısıtladığını, kısıtlamanın ne zaman kalkacağını açıklamaya mecbur olduğunu bilen devlettir.
Demokratik devlet, vatandaşının yaşamına sınırlama getirirken, bu sınırlamanın hangi koşullarda kalkacağını da planlayabilen devlettir.
Salgına karşı mücadele bahanesiyle hangi devletler temel özgürlükleri askıya almış veya baskıcı tutumlarını derinleştirmiştir?
Peki hangileri bu süreçte ‘hukuk devleti’ ilkelerine saygılı davranmıştır.
Sınırlamalar, adil bir şekilde mi uygulanmıştır yoksa birilerinin halk sağlığını tehlikeye atacak şekilde karantinadan kaytarmasına, birilerinin kamu kaynaklarını iktidar hırsına kurban etmesine ya da birilerinin yetkilerini yasal olmayan zeminde kullanmasına izin mi verilmiştir?
Demokrasilerde kurumlar arası ilişkilerin ne şekilde düzenleneceği de temel yasada belirtilmiştir. Hangi devletlerde bu kurumsal çoğulculuğa saygı gösterilmektedir? Hangilerinde yürütme organı, yasama organını hiçe sayarak ülkeyi yangından mal kaçırırcasına, kanun hükmünde kararnamelerle yönetebileceğini hesap etmektedir?
‘Yönetimin halka karşı sorumluluğu’nu hesaba katmadan bu salgın sürecinin muhasebesini doğru-dürüst yapamayız.
Yöneten kendini ne kadar üstün görmekte, diğerlerine ne kadar tepeden bakmaktadır? Bazıları, yetki sahibi olmayı daha üstün olmakla eşdeğer görebilir.
Halbuki demokrasilerde üstün olan yok! Sadece yetkili olan var! Öyle bir yetki ki, her an geri alınabilir.
Eğer siyasetiniz halk tarafından beğenilmiyorsa bunu değiştirir ya da çekilirsiniz.
Bu süreçte hangi devletlerde yöneticiler kendilerini en üstün görerek, bilmese de, en iyisini kendisinin bildiğini sanmakta ve buna göre davranmaktadır?
Aslında korona salgını nedeniyle bizi etkisi altına alan ‘sağlıkçı’ yaklaşımlar bazı gerçeklerin gizlenmesine de yol açmış olabilir. O nedenle, fazla gecikmeden devletin bu süreçteki davranışlarını ‘demokratik-idealist’ bir açıdan da ele almayı denemeliyiz.