“Devletin uzun yıllar kayıplarla ilgili araştırma yapmaması hem olumsuz, hem de çok acı sonuçlar doğurdu…” 3
Kayıp Şahıslar Komitesi psikologlarından Ziliha Uluboy, Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı tarafından hazırlanan “kayıplar”la ilgili raporda deneyimlerini aktarmaya devam ediyor. Uluboy’un görüşlerinin son bölümü şöyle:
Başka bir kayıp kişinin çocuğu ise okul müdürünün ona haksız yere tokat atmasına içerlemiş ve müdüre geri gidip benim babam olsaydı yine bana bu tokadı atar mıydınız diye sorması ne kadar olumsuz yönde etkilenmiş olduğunun göstergesidir.
Benim görüştüğüm bazı kayıp çocukları yaşadıkları bütün olumsuz deneyimleri babalarının “kayıp “olmasına bağladılar. Beni etkileyen başka bir hikaye ise 50 yaşında olan ve ava gitmeye meraklı olan bir kayıp çocuğunun ava her gittiğinde bastığı toprağın altında acaba babası mı var düşüncesi kendisini çok etkilemesiydi. Bu çok ciddi psikolojik bir düşüncedir.
Bununla yaşamak oldukça zordur.
Bir çok kayıp çocuğundan dinlediğim ortak hikaye ise; babaları ya da anneleri kaybolduğunda yaşları küçük olduğundan onları hatırlamayanlar yanlarından geçen kadın veya erkeklerin acaba bu benim babam mı ya da bu kadın benim annem mi düşüncesi ile yıllarca yaşamış olmalarıdır. Sadece Kıbrıs’ta değil Türkiye’ye okumaya giden çocuklar orda da bu düşünceyle yaşadılar.
Kayıp yakınlarının gerçeği öğrenememesi kendilerini çok derinden etkilemektedir.
Devletin araştırma yapıp gerçeği onlara aktarması gerekirdi. 2006’ya kadar olası gömü yerleri hakkında veya başka konularda KŞK Türk Üye ofisinin hiçbir zaman ailelere bilgi vermediğini kayıp şahısların yakınlarından öğrendik. 2003’te kuzey ve güney arasında geçişler rahatladıktan sonra KŞK Rum Üye ofisinden bazı bilgileri alabilmişlerdir. Bu yüzden Kıbrıslı Türk kayıp yakını ailelerin Kıbrıslı Türk otoritelere güvenleri tam değil. Kayıpları arama ve kimlik tespiti yapılmasının bu kadar uzun zaman sonra yapılmasını hep sorguluyorlar. Kayıp kişilerin kuşağı ve bir üst kuşak öldü ya da zaman içinde ölüyorlar. Yakınlarının bulunduğunu görmeden, gerçekleri öğrenmeden ölüyorlar.
Bu dönemde kayıp kişilerin gömü yerlerinin tespiti, kazı ve kimlik tespitleri yapılıyor ve ailelerine teslim ediliyor. Bu onlar için çok sevindirici bir durumdur. Fakat bunun akabinde gerçekleri öğrenmeyi, sorumluların cezalandırılmasını bekliyorlar. Yakınlarının bulunması hayatlarında bu meselenin kapanmasına yeterli olmuyor. Bazı kayıp yakınları katilin adını biliyor hatta onu tanıyor. Ama bu kadar yıldır hiçbir şey yapılmaması insanların içinde adaletsizliği hissettiriyor ve psikolojik olarak insanlar kendilerini güvende hissedemiyorlar. Kayıp yakınını defneden aileler “şimdi ne olacak bu iş böyle kapandı mı, adalet bu mu” sorgusunu yapıyor.
Ziyaret odasında sevdiğinin kemiklerini görürken başındaki kurşun deliğini, kemikler üzerindeki darp izlerini rahatlıkla görebiliyorlar.
Devletin bu kadar uzun yıllar araştırma yapmaması hem olumsuz hem de çok acı sonuçlar doğurdu. Aile fertlerinden yakınlarının bulunduğunu göremeden ölenler oldu. Çok yaşlanan aile üyeleri var. Kayıp kişinin kaybolmasından bu kadar uzun bir süre geçtikten sonra, kayıp kişinin bulunduğunu öğrenen özellikle bazı yaşlı kişiler yaşlarından dolayı sağlık sorunu geçirmektedirler.
Diğer taraftan ne yazık ki bazı gömü yerleri değiştirildi, üzerlerine inşaatlar yapıldı, yollar geçti. Yani o kayıplara ulaşmak belki de imkansız hale geldi. Ama bu kadar beklenmeseydi kayıpların gömü yerlerine ulaşmak çok daha kolay olacaktı. Zaman içinde göz şahitleri ölüyor, yani gömü yerini gösterebilecek kişiler hayatta kalmıyor.
Her ne kadar da kamuoyu tarafından kayıp kişiler ölmüş olarak kabul edilseler dahi, bir çok aile tarafından kayıp kişi bulunana kadar kayıp kişinin ölmüş olduğu kabul edilmemektedir.
Bazı kayıp kişilerin ailelerine şehitlere sağlanan imkanlar sağlandı. Halbuki, kayıp yakınlarının ve şehit yakınlarının ihtiyaçları farklıdır. Şehit ailelerinin bir mezarı vardır. Şehit yakınları ölümü kabullenmiştir. Her ne kadar şehit ailelerinin de yaşadığı sıkıntılar çok ciddi olsa da, kayıp yakınlarının sıkıntıları daha değişik bir boyuttaydı. Sadece maddi olarak verilen maaş maddi açıdan bir destek sağladı ancak ruhsal bir destek olmadı. Şehit eşlerinin evlenme oranı kayıp eşlerine göre çok daha yüksektir. Çünkü ölüm kabul edilmiştir, bekleyiş yoktur. Kayıp ailelerine psikososyal destek 2007 yılına kadar sağlanmadı.
Kıbrıslı Türkler tarafından kaybedilen Kıbrıslı Türkleri bulmak daha da zordur. Çünkü gömü yeri hakkında göz şahidi bulmak daha zordur. Rumlar tarafından öldürülenler karşı taraf olarak addedilen birisi tarafından kaybedildiğinde kabul etmesi daha kolaydır. Ancak, kendi yönetimi tarafından bu yapıldığında kabullenmek daha zor olmaktadır. Psikolojik olarak daha ağırdır. Yönetime güven azalmaktadır. Devlet tarafından ailelerine maddi açıdan herhangi bir destek sağlanmadı.
KŞK psikologları olarak biz daha çok kaybı bulunan aileler ile çalıştığımız için psiko sosyal destek veririz. Öncelikle kayıp kişi bulunduğunda bu yeni durumu aileye açıklarız ve bundan sonraki süreç olan kemik görme, defin işlemi ve mevlit okuturken yaşayacakları sıkıntılar için aileleri psikolojik olarak hazırlarız. İhtiyaçları halinde verilen destek bu süreçten sonra da
devam eder. Kayıpları bulunma aşamasına gelinmemiş tüm kayıp yakınları ile de görüşmelerimiz oldu ve talep etmeleri halinde onlara da psikolojik destek vermekteyiz.
Yaşanan bu tür travmalardan sonra yapılması gereken psikososyal destek verilmesidir.
Yaşanan bu durumun geri dönüşü olmadığı için böyle bir çalışma yapılması gereklidir.
Psikososyal destek psikolojik desteğin bir parçasıdır.
Psikolojik destek süreci 2007 yılında başladı. Halbuki bu tür bir desteğin çok daha erken bir zamanda verilmesi gerekirdi. Özellikle otoritelerin kayıpları ölü olduğunu ilan ettikleri zaman bunların yapılması lazımdı….”