DİKİLİTAŞ DİKİLİTAŞ OLALI BÖYLESİNE UTANMADI
Bir baktı kalabalığa koca Venedik Sütunu, kimler var ve ne söylüyorlar diye...
Ve utandı!
Yüzyıllık anıt, oracıkta kırılmak, ufalanmak, paramparça olmak istedi.
Kendisini Lefkoşa'nın göbeğine diken Venediklilere küfretti.
"Bunları göreceğime, söylenenleri işiteceğime keşke boyum devrileydi" diye söylendi.
Yabancıydı çünkü etrafında olup bitenler.
Bu toprağın ruhuna, üstünde yaşayanların davranış biçimine tersti işitip gördükleri.
***
Sarayönü Meydanı, nam-ı diğer Dikilitaş tarih boyunca çok mitinge, eyleme, gösteriye sahne olmuştu da, böylesini hiç görmemişti.
Sözüm ona 'Demokrasiye Destek' mitingiydi adı. Zaten adı dışında demokrasinin 'd'siyle alakası yoktu.
Mitinge gidenlerin belki yüzde 10'u gönülden oradaydı. Yüzde 90 ise orada olmak, bulunmak, görünmek, o fotoğraf karesine girmek için Sarayönü'ndeydi.
Yoksa demokrasi aşkı depreştiği için değil.
Zaten Türkiye'de sahip çıkılacak bir demokrasi de yoktu.
***
Bir de baktı, en anlı şanlı iş insanları orada!
Şirketlerinde çalışanları da zorla meydana taşımışlardı.
Evet, zorla!
Çok sayıda sürpriz yüz vardı Sarayönü'nde...
"Mecburen gittik" diyorlardı. "Patron istedi..."
Mehter marşı çalınır, 'idam isteriz' sloganları yükselirken meydandan, oraya zorla götürülenler içlerinden lanet okuyordu.
'Demokrasiye Destek' mitingine devlet desteği, medyadaki yoğun ve paralı güç gösterisi, özel şirketlerin zorla taşıma operasyonu ve de herkesin dilinde espri konusu olan beleş ekmek arası dönere rağmen öyle ciddi bir kalabalık da yoktu Dikilitaş'ta.
***
Gözlerini kapattı Dikilitaş.
"Hangi ara bu insanlar böyle yalaka oldu?" diye sordu kendi kendine...
Neydi bu korku, bu endişe, bu telaş?
Neden kendilerini ispat etmeye çalışıyorlardı?
Kime?
Yoksa Tanrı'ya mı?
Allah korkusu olanlara pek benzemiyordu gelenlerin çoğu...
Hayatlarında bir tek eyleme geldiklerini görmemişti Dikilitaş...
Ne barış mitinglerine, ne partilerin seçim konuşmalarına...
Fıtratlarında nümayişçilik yoktu yani...
Oysa şimdi yaftalar da yazıp, bayraklar tutuşturdukları çalışanlarını önlerine katıp gelmişlerdi meydana...
***
Derin bir 'ah' çekti yaşlı sütun...
Baktı etrafındakilerin yüzlerine dikkatle...
Gözler, onlar yalan söylemezdi asla.
Demokrasi ha!
Destek ha!
Yok, gözler bunu söylemiyordu.
Korkmuş, ürkmüş, insaf bekleyen bir mana vardı gözlerinde...
Bir kabahatleri mi vardı acaba diye düşündü.
Yoksa iftira da olsa karşıdaki bit gibi ezip geçer diye mi korkuyorlardı?
Sahnedeki siyasetçilere de baktı, aynı gözler, aynı bakışlar...
***
Son bir kez kaldırdı başını Dikilitaş.
Derin bir nefes aldı.
Döner kuyruğundakilerin acizliğine üzüldü.
Ama en çok da bu toplumdan kopuk, yabancılık hissi veren mitingi düzenleyenlere ve sırf yağcılık olsun diye gelenlereydi öfkesi.
Faşizan yöntemlerle yapılan, 'idam' talep edilen bir eyleme 'demokrasi' adı verilemeyeceğini, verilirse buna Sarayönü'ndeki güvercinlerin gagalarıyla güleceğini bilecek kadar deneyim sahibiydi.
Bu yüzden sustu Dikilitaş.
Utandı bu hallere düşenler adına...
Başka bir söz demedi.