Dikkat !
BM Genel Sekreteri Guterres’in daveti üzerine New York’da akşam yemeğinde buluşulacak olması “müzakere süreci”nin geldiği aşama açısından önemlidir. Bu açılım, BM’nin gelinen aşama itibarıyla çözüme ulaşmanın mümkün olduğuna dair kanaatinin en üst düzeyde olduğuna işaret ediyor.
Gerçekleşecek olan yemekte, taraflar “müzakere yöntemi” üzerinden hareketle pozisyon almaya ve olası “son vuruş”ta beklentilerini karşılamayı amaçlayacak. Müzakere yöntemi konusunda varılacak bir mutabakat, Cenevre yolunu açacaktır. Eğer bir mutabakata varılmaz ise ve BM Genel Sekreteri bu noktada inisiyatif almaz ise, elbette Cenevre Konferansı’nın gerçekleşmeyeceğini söyleyebiliriz.
Bu noktada BM Genel Sekreterinin tavrının kilit rolde olacağı aşikardır.
Peki BM Genel Sekreteri bu inisiyatifi alır mı?
Küresel bağlamda yeni denklemlerin ve dengelerin oluşum sancılarının yaşandığı, eski paradigmaların sarsıldığı uluslararası ilişkilerdeki gidişat; BM’nin bu kaotik ortamda almak istediği misyon; Guterres’in çözüm odaklı ve cesaretli kişiliği; BM kurumunun başarı öyküsüne olan büyük ihtiyacı dikkate alındığında şunu düşünebiliriz: BM Genel Sekreterine, BM Güvenlik Konseyi üyeleri ve özellikle Garantör ülkelerden çözüm konusunda kararlı, cesaretli ve yapıcı davranması yönünde bir yaklaşım sergilemesi için açık destek gelirse ilerleme mümkün olacaktır.
Bunun dışında BM Genel Sekreterinin BM kurumunu yeni bir başarısız konferansa yöneltmeyeceğini tahmin edebiliriz, ki doğrusu belki de budur.
Meclis’te, eğer çözüme ulaşılamayacaksa bir geçiş süresi öngörülsün, bu sürede güven artırıcı önlemlere odaklanılsın, doğal gaz sondaj çalışmalarından dolayı gündeme gelecek olası bir gerilim karşılıklı önlensin, varılan yakınlaşmalar iki lider tarafından birlikte kayıt altına alınsın ki yakınlaşmalar bir krizle heba edilmesin çerçevesinde yaptığım konuşmaya karşılık, Dışişleri Bakanının verdiği cevabı çok riskli buldum.
Malum, kendisi çözüm yanlısı değildir. Ancak konu bu değil. Konuşmasında müzakere sürecinden de bir sonuç çıkmayacağını belirten Sn.Bakan, Kıbrıslı Rum toplumunun (bence yanlış ve aşırı yanlı bir değerlendirme ile) çözüme ihityacı olmamasına bağlıyor. Aslında bu saptama da önemli değil. Önemli olan şudur: bu süreç biter ve federasyon bir daha açılmaz, diyor. Siz ara formüller önererek federasyonu canlı tutmaya çalışıyorsunuz çerçevesinde de büyük tepki gösteriyor.…
“Bu iş olmayacak zaten, dolayısıyla müzakere masasında federasyon bir daha açılmamalı, konuşulmamalı gündemden kaldırılmalı…” diyor.
Bir süreden beri adada ortak yaşamı benimsemeyen çevreler, sorun sanki çözüm modelindeymiş gibi bir algı yaratarak ayrılıkçılığı çağıran söylemlerde bulunuyorlar.
Bunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, gündemin bu şekilde belirlenmesinde yaratılan boşluğun bu gündemi beslediğini düşünmemek de elde değil.
Federasyonun ne demek olduğunu, değerini, tarihi ve sosyolojik bağlamda idrak etmeden ve ortak yaşama dair bu yönde bir kültür oluşturmadan, zaten dünden beri yürünen ayrılıkçı modellerle adadaki statükoyu kalıcılaştırmaya çalışmak, tam da softa şaşırtmasıdır.
Bu hassas nokta çok önemlidir.
Bu çerçevede, eğer New York’tan Cenevre çıkacaksa, çözüm için çıkmalıdır. Dengeleri Cumhurbaşkanlığı çok daha iyi görür elbette. Ancak bizi çözüme taşımayacak bir Cenevre, yıkım olur !
Aman dikkat !